Yaşam

Sana Mektuplar


Biliyor musun, seni karşımda hiçbir zaman sen olarak bulamadım. Aslında sen yoktun, benim için deǧil yalnızca, kendin için de. Zaten senin temel ve en önemli sorunun buydu. Hani bir şey görürsün bazen uzaklarda belli belirsiz bir şey, şeklini hiçbir şeye benzetemezsin: Bir canlı, bir eşya, bir kutu, bir kuş ya da herhangi bir șey olabilir. Ama seçemezsin; seçemediǧin için aslında hiçbir şeydir o senin için. İşte öyle bir duygu hissettim, her zaman senin karşında. Sen karşımda ya da yanımda oturuyordun, ama hep uzaklardaydın, dalgındın, belirsizdin.

Yanımdaydın ve yoktun.

Bilirsin, insan içinde bir süre sonra yaşadıǧı her ortama ayak uydurur ve alışır. İnsan, önceki boyutu unutur ve sanki yüzyıllardır, o an içinde bulunduǧu ortamda yaşıyormuş gibi hisseder kendisini. Ancak alıştıkça da mutsuzluǧu artar; çevresine, topluma ve kendisine yabancılaşır. Çünkü alışmak yabancılaşmaktır da.

İnsan kendini nereye ait hisseder? Doǧup büyüdüǧü, o  bin ışık yılı uzakta kalan yere mi, yoksa yaşamını sürdürdüǧü yere mi? Ya da henüz görmediǧi, şairin “Bir yer var biliyorum, anlatamıyorum.” dediǧi belirsiz bir  yere mi?

İnsan doǧup büyüdüǧü yerden uzaklaştıkça mutsuzluǧu da artıyor ve sürekli geriye bakarak, giderek silikleşen bir zamanlar mutlu oldugunu sandıǧı günlere özlemi artıyor.

İnsanlık tarihi de hep bu arayışın -bir yer var  ya da olmalı- arayışının üzerinde yükselmiştir. İnsanlık tarihi, hep ileriye, daha güzelin aranmasına yöneliktir. İnsan, tatminsizdir. İçinde bulunduǧu- kendi tercihiyle de olsa- hiçbir ortam onu tatmin etmez. Bir süre sonra o ortamdan sıkılır. Ve başka bir arayışa girmek ister. Ancak çoǧu insan bunu başaramaz. Çünkü, yaşamın baǧları onu sıkıca kuşatmıştır ve içinde bulunduǧu ortamı terk edemez. Bu durumda yaşam anlamsızlaşır ve kişinin mutsuzluǧu katlanarak büyür.

Yeni bir arayışa girmek, büyük bir cesaret ister. İnsanlarsa, genellikle yeni zorluklara göǧüs germeyi “belirsiz bir gelecek” uǧruna anlamsız bulur.

Oysa anlamsız olan, yalnızca şimdiki yaşantılarıdır.

***

Kendini hiçbir yere ait hissetmediǧini, her yerde yabancı olarak duyumsadıǧını söylemiştin bir gün. Bence ise, sen kendini kendine yabancı olarak hissediyorsun.  Bu bulunduǧun yerle ilgili bir sorun deǧil. İnsan, kendisinden kaçtıkça, kendi içine inmekten uzaklaştıkça, nerede bulunursa bulunsun, kendisine yabancılaşacaktır.

Yabancılaşma, insanın içsel huzurunu ve kendisiyle barışıklıǧını da ortadan kaldırıyor. Ve insan kendisini yaşama yenilmiş hissediyor.

Kendini sürekli yenik hissetmek, herhangi bir şeye deǧil, insanın kendi kendisine yenilmesidir, demiştim sana hatırlarsan. Ve yenilmeye bir kez yenilirsen, artık hiçbir şeyi yenme şansın yoktur. Kendini yenemeyen insan, hiçbir şeyi yenemez.

Amerikalı komedyen Milton Berle, “fırsat kapınızı çalmazsa, bir kapı yaratın.” der. Senin yapman gereken de bence bu. Bir kapı yaratman gerekiyor.

Açılmayan kapılara deǧil, ileriye doǧru yürümelisin. Yeni bir kapı her zaman yaratabilirsin.

Yașam her zaman güçlü olmayı gerektirir. Tek bașına ayakta kalmak zordur, ama bir kez bunu bașarabilirsen, hiç kimse ve hiçbir șey seni yıkamayacaktır. Senin de yapman gereken, kendinden özür dilemen ve yeniden yașam mücadelesine bașlamandır. İnsan, yalnızca bașkalarına  haksızlık ettiğinde değil, kendisine haksızlık ettiğinde de kendisinden özür dilemeyi bilmelidir. Bu, insanın kendisi ile barıșık olması için çok önemli bir yoldur.

Sevgiyle kal…

Uzaklar

 

Erol Anar

 

Not: Yazarın “Sana Mektuplar” başlıklı baskısı tükenmiş kitabindan alınmıştır.

 

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu