Yaşam

Yaşamak Tümden Çelişki İçinde Olmaktır

Büyük filozofların hayatlarına baktığımızda, çoǧu zaman yazdıkları ile yaşadıkları arasında çelişkiler görebiliriz. Bu da doğal bir durumdur.

Yaşamak, sürekli bir çelişki içinde olmaktır. Çelişki içinde olmayan insan, yalnızca ölü insandır. Büyük düşünürlerin, teorisyenlerin yaşamlarına bakarsak, onların da çelişkilerini, hatalarını, eksikliklerini bulabiliriz herkesin olduğu gibi. Hele ki düşünerek, teoriler üreten bir insanın çelişkilerinin herkesten fazla olması normaldir. Çünkü hayatın diyalektiği budur, o sürekli akar kendi diyalektik bütünü içinde.

Anadolu’da, “Hocanın (İmam) dediğini yap, yaptığını yapma!” derler. Kuşkusuz bu söz, hayatın diyalektiğini, insanın hayat içerisindeki akışında içinde bulunduğu çelişkileri, yadsımaları iyi açıklıyor ve de herkes için geçerli. Bütün politik düşünürlerin yaşamlarına kısaca şöyle bir göz atarsak, onların da bu sözden muaf olmadıklarını görebiliriz. Bu düşünürlerin kendi düşünsel dünyaları içindeki çelişkiler değildir yalnızca, teori ve pratik ya da söyledikleri ile yaptıkları arasındaki çelişkileridir. Çünkü çelişki kaçınılmazdır. Hele ki, düşünen, sorgulayan bir insan için. Böyle bir insan hep çelişki içindedir. Bilimsel diyalektik materyalizme inanıp da çelişki içinde olmayan insanın inandığı felsefe, ne bilimsel, ne materyalist, ne de diyalektiktir. O bir dine inanır gibi sorgulamadan inanmaktadır.

***

Örneğin Marx dünyayı sarsan bir teori geliştiriyordu ve sınıfsal mücadeleye de destek veriyordu. Ancak kendisinin de düşünsel olarak desteklediği Paris Komünü’ne fiili olarak katılmayı reddetti ve bu yönde gelen çağrılara “Ben bir masabaşı adamıyım.”[1] diye yanıt verdi. Haklıydı da. Onun dūşūnceleri alandaydı zaten. Bütün herkesi direnmeye, savaşmaya çağırıp, kendisini  muaf tutmak elbette bir çelişkidir. Ancak bu, hayatın diyalektiği içinde normal olarak görülebilir.

Marx

Anarşist düşüncenin en büyük filozoflarından birisi olan William Godwin, “Siyasal Adalet” başlıklı magnum opusu’nda evlilik kurumunu ‘bütün tekellerin en iğrenci’ olarak niteledi. Ancak ilk fırsatta da evlenmekten geri kalmadı. İlk büyük feminist yazar olarak nitelenen Mary Wollstönecraft’in isteği üzerine onunla evlendi. Evlilik töreninden sonra ise kendisini eskisinden daha bağımlı olarak hissetmediğini söyler. Büyük tabuları yıkan bir yapıt ortaya koymasına karşın özel hayatından çekingen, kendi halinde yaşayan bir insandı.

Godwin

Yine bireyci anarşizmin en aşırı formunu savunan devlet, tanrı, din ve bütün tabuları yıkan, çağından çok ileri Max Stirner, yaşamında ürkek bir kişilikti. Hatta adını bile bu ürkekliğinden dolayı değiştirmişti. Stirner yapıtı, “Benlik ve Mūlkiyeti” otoriteye, devlete karşı bireyi savunan cesur düşünceler geliştirdi. Ancak özel hayatında bir o kadar ürkek genç kızlar akademisinde ders veren kendi halinde bir öğretmendi. İşini kaybetmemek için kitaplarını Max Stirner adıyla yayınladı. Asıl adı bu değildi. Ancak bu haliyle bile ‘Batı geleneğini en kalıcı haliyle tedirgin eden’ düşünür olarak tanındı. Bireyci anarşizmin en aşırı formunu savunan Stirner, devletten değil de, ders verdiği okulun müdüresinden korkuyordu. İki kez borçlarından dolayı hapse de atıldı. “Devlet kendi şiddetine yasa, bireyin şiddetine suç der.” demiştir. “Marx ve Engels ironik biçimde ona ‘benzersiz olma’ anlamında ‘Aziz Max’ demişlerdir.” [2] Marx ve Engels onun düşüncelerini çürütmeye çalışmakla birlikte, kendisine saygı duyuyorlardı.

Stirner

Bakunin, anarşistlerin ilk usta olarak adlandırdıkları Proudhon’u “iflah olmaz bir idealist” [3] olarak niteliyordu. Proudhon, Bakunin’in dediği gibi çelişkiler yumağı idi. Ama buna rağmen görüşleri özellikle Marx’ı ters yönde etkiledi ve Marx onu ve Hegel’i çürütmeye çalışırken, kendi sistemini kurdu. Çelişkiler içinde olmasına rağmen anarşizmin tarihinde “ilk usta” olarak değer verilen bir filozoftur o. “Mülkiyet hırsızlıktır.” demiş sonra, bu konudaki görüşlerini de değiştirmiştir.

Proudhon

Ancak Bakunin’in kendisi de çelişkiler içerisindeydi. Sosyal sınıfların ve devletin olmadığı özgür, eşit bir toplumun yaratılması için mücadele ederken bir yandan da, bununla çelişen Anti-semitist katı söylemlerde bulunuyordu. Yahudi dünyasını, Marx’ın ve Rothschild’in kumandası altında olmakla itham ediyordu.[4]

Bakunin

Ancak anarşist hareket içinde Emma Goldman, Alexander Berkman ve Volin olarak tanınan Eikhenbaum gibi birçok Yahudi tanınmış yazar ve filozof vardı.

Yine Kropotkin’in, anarko-komünist bir filozof olarak savaşa destek olarak yorumlanacak bir bildiriyi imzalaması, başta Emma Goldman, Alexander Berkman olmak üzere birçok insanı şaşırtmıştı.

Kropotkin

***

Diyeceğim o ki, filozoflar ile hayatları birbiriyle örtüşmeyebilir birebir. Herkes gibi özel hayatlarında onlar da insandır. Tarihi tabuları bir bir yıksalar, uzun vadede toplumu değiştirseler de, onlar da hata yapmış, kendileriyle çelişmiş, korkmuş, aşık olmuş bizim gibi sıradan insanlardır.

 

Erol Anar

 

Referanslar

[1] Marks ve Engels Paris Komünü’ne ka­tılmadılar. Komüncülerin çağrıları üzerine, Marks; “bir masabaşı adamı olduğunu, savaş­tan ve kavgadan anlamadığını” açıkça belirt­ti. (Bkz. Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi, Cilt 2 No: ll’de Şirin Tekeli’nin Yazısı.) http://www.anatolianrock.com

[2] Peter Marshall: “Anarşizmin Tarihi İmkansızı İstemek”, İmge Kitabevi Yayınları, 1. Baskı, 2003, Ankara, s. 325.

[3] http://esitlikciforum.net/archive/index.php/thread-93.html

[4] Wheen, Francis (1999), Karl Marx, Fourth Estate, ISBN 1-85702-637-3

 

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu