Arka Bahçemiz

Acayip Cepçiyiz

Çantalar, cüzdanlar, gözlükler, kimlikler, para, anahtar, ayakkabı, kıyafetler, fotoğraflar, kredi kartları, kalem, cep telefonları ya da tablet bilgisayarlar. Yanımızda taşıdıklarımız veya bir yerden başka bir yere taşıdığımız her şey. Üstelik hiçbiri zorunlu ihtiyaç ve doğamız gereği değil. Peki neden onlarsız yaşayamıyoruz?aaa

Küçükken uzun süre karıncalara bakardım. Sürekli ama sürekli bir şeyler taşırlardı. Küçük küçük yiyecek parçaları, ölmüş böcekler, ne olduğunu anlamadığım ama yiyecek kırıntıları olduğunu düşündüğüm minik minik parçalar. Bir de bazıları vardı kocaman şeyler taşıyan. Yani kendisine göre kocaman. Hepimizin ilk defa gördüğünde dikkatini çeken manzaralardan biridir; kendisinin 5-6 katı büyük şeyler taşıyan karıncalar. Tabi onlar, doğaları gereği bunu yapıyor. Yaşamak için yapmak zorundalar.

Aslında biz de onlar gibi, sürekli bir şeyler taşırız. Başlı başına en az 5-6 parça kıyafet, cep telefonu, cüzdan veya çanta… Çantaların içinde kartvizitler, paralar, anahtarlar, kişiye ve yaşam tarzına göre belki ilaçlar, fotoğraf, kimlik, kredi kartı, kalem, not defteri, tablet bilgisayar gibi gibi gibi…

Üstelik biz bu kadar şeyi doğamız gereği de taşımıyoruz. Kapitalizm ve diğer bütün ‘‘benim’’ mantığını, bitmeyen ‘’hep bana’’ isteği daha doğrusu ‘yarışının’ içinde geçen hayatları yaşamaya başladığımızdan beri çok şeyi yanımızda taşıyoruz. Aslında sadece son bir-iki yüzyıldır. Mesela önceki yüzyıllardan farklı resimlerde kıyafetlerin cepleri olan kıyafetler olmadığı dikkat çekiyor. Yani objelerin, eşyaların o kadar da önemli olmadığı zamanlar. İnsanların sahte ihtiyaçlara sarılmış şekilde yaşamadığı zamanlar.

Peki nedir bu onlarsız yaşayamayacağım eşyalarımız?

Ara ara, imkansız gibi muhabbeti edilen cep telefonları olmadan yaşamak. Belki bir gün bile onlarsız yaşamak imkansız fanteziler konusu gibi söz ediliyor. Çok da konuşulmaz gerçi, çünkü imkansızdır. Her gün bizle birlikte dolaşan bu şeylerin adları ya da fonksiyonları, neden ihtiyaç duyduğumuz, hayatı nasıl kolaylaştırdığı vs. Bunların bence hiçbir önemi yok. Fakat önemli bulduğum ortak bir özellikleri var: Hepsi kısmen ya da tamamen plastik içeriyor. Çantalar, cüzdanlar, gözlükler, kimlikler, para, anahtar, ayakkabı, kıyafetler, fotoğraflar, kredi kartları, kalem, cep telefonları ya da tablet bilgisayarlar. Yanımızda taşıdıklarımız veya bir yerden başka bir yere taşıdığımız her şey. Sadece bu da değil. Şu an her nerede olursak olalım. Gözümüzü kapatıp tekrar açtığımızda bir veya birden fazla plastik içeren bir şey görürüz. Kafamız hangi yöne bakarsa baksın bu değişmez. Çünkü bizler plastiğe bayılıyoruz. Sadece taşımakla kalmıyor her yanımızı plastiğe bürümüşüz. Para verip alıyoruz veya bedava geliyor ama bir şekilde sürekli geliyor ve sürekli burnumuzun ucunda. Bundan insanlık tarihinin bizden önceki bütün dönemlerinde yaşayan insanlardan farkımız ortaya çıkıyor. Biz en çok plastiğe ihtiyaç duyuyoruz.

İşte bize gerçek fantezi; plastiksiz yaşamak. Plastik içeren ürünler almamak, kullanmamak. Bunun için hazırlanmak, çaba göstermek ve alışkanlıklardan vazgeçmek. Sanırım o zaman dünyada bitmeyen savaşlardan, açlıktan, amacının ne olduğu anlaşılamayan bilimsel yöntemlerden, mutsuzluktan, akıp giden zamandan -sanki başkaları sorumluymuş gibi- şikayet etmeye biraz hakkımız doğabilir. Ki bu bile bizi tam olarak haklı kılamaz.

Neyse ki bu ihtiyacı gideren Petrol ya da Petro-kimya şirketleri mevcut. Sürekli üretip, bu eşyaları bize ihtiyaç kılan ve ardından ihtiyaçlarımızı cebimize koyuveren bütün kurum ve endüstriler. Yani, kısacası gerçek cepçiler…

Ayhan Yalçınkaya

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu