Arka Bahçemiz

Ağustosböceği ve Karınca

Tembel ağustos böceğine ne demeli? İstifçi ve cimri karıncanın buz gibi soğuk vicdanıyla karşılaştıktan sonra neler yaşadı acaba? Karınca zırnık koklatmamak da haklı kendince, ne de olsa komşusu açken tok yatmak aynı zamanda bir adalet duygusunu tatmin ediyor. Zenginliğimizin ve rahat hayatlarımızın çalışmaktan başka ne sebebi olabilir ki? Çok çalıştık biz. Bu yüzden ülkemizi fakir ülkelerden gelen göçmenlere, sitelerimizi yüksek duvarlarla tehlikeli insanlara kapatmakta hiçbir beis görmüyoruz. Altta kalan ağustos böceğidir!

Kurt, su içmek isterken karnına doldurulmuş taşların ağırlığıyla kuyudan aşağı düştü. Bu taşlar iyilerin kendisine uygun gördükleri cezaydı. Kırmızı Başlıklı Kızı ve ninesini yutmayı başarmış; ancak avcıya yakalanmıştı. Cezası ölümdü! Ancak basit bir ölüm yaptığı kötülüklerin bedeli olarak az bulunmuş, bu sebeple işkenceli bir son uygun görülmüştü kendisine. Karanlık bir suya gömülmeden önce birkaç kez taş duvarlara tutunmaya çalıştı; ama nafile, karnındakiler onu dibe çekiyordu. Ne kadar güçlü olursa olsun tutunması imkansızdı. Gene de etleri sıyrılıncaya kadar denedi. Kendince uludu. Duvarlarda kaba bir hayvan sesi yankılandı. Yardım çağrısı bile iyi masal kahramanlarının kulağını tırmalayacak, yüzlerini buruşturacak cinstendi. Birkaç dakika sonra çırpına çırpına öldü.

Tembel ağustos böceğine ne demeli?

İstifçi ve cimri karıncanın buz gibi soğuk vicdanıyla karşılaştıktan sonra neler yaşadı acaba? Karınca zırnık koklatmamakta haklı kendince, ne de olsa komşusu açken tok yatmak aynı zamanda bir adalet duygusunu tatmin ediyor. Zenginliğimizin ve rahat hayatlarımızın çalışmaktan başka ne sebebi olabilir ki? Çok çalıştık biz. Bu yüzden ülkemizi fakir ülkelerden gelen göçmenlere, sitelerimizi yüksek duvarlarla tehlikeli insanlara kapatmakta hiçbir beis görmüyoruz. Altta kalan ağustosböceğidir!

Ağustos böceği karıncanın yanından ayrıldıktan sonra biçare bir halde dolanmaya başladı. Hava da soğumaya başlamıştı. Kendine kuytu bir köşe aramaya başladı. Karnı gurulduyordu, bir yandan da soğuk bastırıyor, böceciği hareketsiz bırakıyordu. Bacaklarını birbirine sürttü ısınmak için. Karınca ağustos böceğine verdiği nutkun hazzıyla evinde otururken dışarıda ki böceğin ölümü şu safhaları izliyordu:

“ Önce tansiyon yükseliyor, metabolizma hızlanıyor, ürpermeye başlıyorsunuz; bu, vücut ısınızın otuz altıya (36) düşmüş olması demek. Çenelerin vurması şeklindeki titreme otuz beş (35) derecede geliyor. Her yanınız ağrıyor, müthiş bir yorgunluk hissediyorsunuz, elleriniz tutmaz oluyor. Otuz dört (34) derecede konuşma güçlüğü çekmeye başlıyorsunuz. Onu hafıza kaybı izliyor. Aklınızı başınıza toplayamıyor, düşünemez oluyorsunuz. Ardından mekan duygusunun kaybı geliyor. Soğuğu midenizin derinliklerinde hissediyor, uyuşuyorsunuz. Soğuk, bedenin oksijen tüketimini engelliyor, boğulur gibi nefes almaya başlıyorsunuz, yüreğiniz dışarı fırlayacakmış gibi çarpıyor. Otuz üç (33) derecede, titreme azalıyor, kaslar sertleşiyor, istemsiz hareketler başlıyor. Yerinizde duramıyorsunuz; kollarınız, bacaklarınız sizden bağımsız hareket ediyorlar. Altınızı ıslatıyor, farkına varmıyorsunuz. Halüsinasyonlar bu aşamada başlıyor. Kim olduğunuzu da bilmez oluyorsunuz. Otuz iki (32) derecede vücut tüketmesi gereken oksijenin sadece yüzde yetmişini tüketebiliyor, tamamen sersemlemiş olmanızın nedeni bu. Aklınız hepten işlemiyor. Sonra titremeler azalıyor. Tamamen kaybolurken göz bebekleriniz normalin iki katı açılıyor, teniniz maviye dönüyor, uyku bastırıyor. Otuz bir (31) derecede pankreas insülin üretimini durduruyor, bilinç hemen tamamen kayboluyor. Son bir gayretle soyunmaya, elbiselerinizi üzerinizden atmaya çalışıyorsunuz. Ama çok kısa süreli bir gayret bu, çünkü vücudun oksijen tüketme kapasitesi yarı yarıya düşmüş durumda. Otuz (30) derecede refleksleriniz de kayboluyor. Acıya tepki vermez oluyorsunuz. İç kanamalar başlıyor. Beyinde kan dolaşımı normalin üçte birine iniyor, nabzınız ve tansiyonunuz normalin yarısının altına iniyor. Yirmi üç (23) dereceye gelindiğinde komaya girmiş oluyorsunuz. Beyin dalgaları susuyor. Kalp son bir kez daha vuruyor ve duruyor. Bu noktada vücut ısısı dokuz (9) derece.” (Aydınlanma Değil Merhamet!, Alev Alatlı. S. 134-135.)

Ağustos böceği ölür. Bu masalın anlatılmayan; ama sezdirilen sonudur. Açık açık yazmadığı için hayata dair büyük dersler veren karınca misali tekrarlayıp dururuz bu masalı çocuklara, kendimize. Büyük bir sükunetle: “Çalışmayan ölsün!” deriz, demeyiz sezdiririz.

Derdim birkaç dandik masalla sınırlı değil. Ağustos böceğine acımanın ana fikri anlamamak pahasına erdemine inanıyorum.

Sezai Ozan Zeybek

ozanoyunbozan.blogspot.com.tr

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu