Arka Bahçemiz

Akademisyen kadınların zorlu dünyası

Dünya Kadınlar gününün anlamını tam olarak idrak edebilmek için kanımca bir erkeğin belirli bir yaşta olması gerekiyor.Böyle bir günün kutlanmasına gerek olmadığı bir dünyada yaşamak daha anlamlı olurdu tabi ancak ortada bir gerçek var ki kadınların herhangi bir ortamda başarı, saygı, takdir v.b. için geçmek zorunda olduğu yol erkeklerinkinden kesinlikle daha zorlu.

Bazı ortamlarda ise bu zorlu yoldan geçmek ciddi bir savaş gerektiriyor ki bunlardan bir tanesi akademik camia. Akademisyenlik dünyanın her yerinde zor iş. Soyut kavramlarla uğraşıp normal hayattan uzaklaşmak, çok çalışıp az kazanmak, hayata geç başlamak… Saydıkça bitmez.

fft81_mf2036109

Kadın olmak ise hele de Türkiye’de zorun zoru. Küçük yaştan itibaren maruz kalınan ayırımcı davranışlar, toplumun bitmeyen dayatmaları v.b.
Bir de her ikisini tüm zorluklarıyla göğüslemeyi tercih edenler var. Neler mi o zorluklar?

1. Bazen kendini tamamen yabancı bir ülkede gibi mi hissediyorsun? 

Kadın akademisyen adayısın, üstelik de herhangi bir üniversitenin mühendislik bölümünde. Yandın! 100 erkek öğrenciye bir, iki kızın düştüğü; erkek öğrencilerin kişi başına kaç gram kız düştüğünün hesabını yaptığı bir ortamdasın. Adapte olayım derken bu abaza erkek gruplarıyla kaynaşıp her türlü gereksiz espriye de ortak oluyor ve ufak çapta bir mutasyon geçiriyorsun. Dört yılın sonunda bu bölümden normal çıkmanın mümkün olmadığını anladığın gibi ömrünün geri kalanı için endişelenmeye başladın bile!..

2. Not almaktan fazlasını mı yapmaya zorlandın? 

Hiç unutmam… Zaten hak ettiği bir notu alabilmesi için bir arkadaşıma ‘biraz daha yakınlık göstermesini’ teklif eden erkek hocanın akıbeti, benim arkadaşın abisi ve arkadaşlarının okula gelip, erkek hocayı bölümdeki odasının penceresinden aşağı atmasıyla sonuçlanmıştı. Öğrencilik aşamasında erkek hocaların kız öğrencilerini istismar etmeye çalıştığının şahidi çok oldum ve henüz tersine rastladığım söylenemez.

3. Nobel alsan da makyajsız çıkamazsın…

Her şeyden önce unutmayalım ki akademisyen kadın hâlâ bir kadındır!.. Yani olmak zorundadır. Bir sınava veya yeterliliğe hazırlanırken iki gün boyunca sabahladı mı? Yayımlayacağı makale için gece gündüz çalışıyor mu? Olsun, o yine ertesi gün fakülteye bakımlı gitmeye mecbur! Oysa ki erkek akademisyen, mağara adamlığına ne kadar yaklaşmışsa evrenin sırrını çözmeye de o derece yaklaşmış olduğu imajını çizdiğinden hiç garipsenmez hatta takdir ve saygı görür! Kadın akademisyen ise biraz bakımsız olmaya görsün Nobel alsa farketmez.

4. Bakımlı ve güzelsen düzelir mi zannettin çocuk?

Nobel almadın ama başarılısın… Üstüne üstlük hem dikkat çekicisin hem de kendine dikkat ediyorsun. Yine yandın! Bu sefer de akademik ortamlarda ciddiye alınmak için uymak zorunda olduğun bir kaç kuralı aynı anda çiğnedin. Artık bilimsel bir tartışmada ciddiye alınmak ve kendini ispat etmek için iki kat daha fazla uğraşmalısın. Dedim ya; adanmışlığın ölçüsünün mağara adamlığına yakınlıkla ölçüldüğü erkekler kulübündeki kadınsın. Üstelik erkekleşmemeyi tercih etmişsin. İşin iki kat daha zor!

5. Akademisyen bir kadınsan kendine bile düşmansın! 

Düzenli bir ilişki veya evlilik hayatına girilmişse iş burada bitiyor mu? Artık daha stabil bir hayatın var ve kendini tamamen işinde başarılı mı olmaya adayacağını zannediyorsun? Hemen cevaplayım; akademik üretkenliğin en fazla olduğu yılların, biyolojik saatinin en yüksek sesle alarm verdiği zamana denk gelecek ve kendinle savaşacaksın!

6. Artık aile de oldun ama fedakarlık beklenen yine sen misin? 

Akademisyen evliliğinde iki ihtimal var: Eşin de akademisyense tecrübeyle sabit ki çoğunlukla kariyerinden fedakârlığı sen veriyorsun. Çocuk için aldığın doğum izni ve sonrasındaki iki yıl şimdi sana, sadece kariyerine odaklanmış kocanın gittiği konferans yollarına dökülen su olarak geri dönüyor. Eşin akademisyen değilse bu sefer normal bir sosyal hayatınız olsun herkes gibi olabilin diye fedakârlığı yine sen veriyorsun.

7. Bilimsel düşüncenin en önemli özelliğini taşımak hor görülmene sebep

Buna da şaşırma, çoğu genç akademisyen bu hayata girdiğinde karmaşık ifade ve düşüncenin matah olduğunu zanneder. Oysa yıllar geçtikçe anlaşılır ki bilimin hedefi en basit şekilde demek istediğini anlatabilmektir. Pragmatik ve pratik olmak suç değildir!
İşte bir kadının doğal olarak barındırdığı bu özellikler akademide lehine çalışması gerekirken sırf kadın olduğu için aleyhine çalışmaktan öteye gitmez. Basit ifadeler, açık sorular sığ düşüncenin bir parçası olarak görülür!

8. Duygularını gösterdiğin an yandın!.. 

Kadın veya erkek tüm akademisyenler mesleklerine tutkuyla bağlıdır. Akademik hayatta, insanın elinde olan yegane şey de mesleğinden aldığı tatmindir. Bu yüzden akademisyenlerin çoğu zaman çocukça konularda büyük kavgalar ettiğine şahit oluruz. Yalnız şu bir gerçek ki; eğer bir erkek kendini sinirli ve tutkulu bir biçimde savunuyorsa bu onun mesleğine bağlılığını, adanmışlığını ve kararlılığını gösteriyor diye düşünülürken aynı şekilde davranan bir kadın için düşünülen tek şey ne kadar ‘şirret’ olduğudur.
Son günlerde iyice popülerleşen ve her birinde karşısındakini cahil diye nitelendiren caps’lerdeki, İlber Ortaylı yerine bir kadın akademisyen olsa bu kadar kabul görür müydü sizce?

Bu zorluklara bir de Türkiye’nin de şartlarını ekleyelim… Sonuç olarak bir bakanın yüksek işsizlik oranını kadınların da iş aramasıyla ilişkilendirdiği, diğer bir bakanın kendisinden iş isteyen kadına evdeki işlerin az mı geldiğini sorduğu ve 1966’dan beri verilen üçyüzden fazla TÜBİTAK Bilim Ödülü’nden sadece beş tanesini kadınların aldığı bir ülkede yaşıyoruz.
Ancak bu perspektiften bakınca insan, 8 Mart’ın aslında Dünya Emekçi Kadınlar Günü olmasına rağmen sadece Dünya Kadınlar Günü dendiğinde kimsenin yadırgamamasını anlayabiliyor. Zaten bu şartlarda yaşayan tüm kadınlar zorunlu olarak emekçi sınıfına giriyor!

Can Gürses

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu