Güncel

Alevi misin Sünni misin?

İlk bakışta kimine çok da yabancı gelmeyecek bu soru, çok değil iki gün önce yayımlanan kan dondurucu bir videoyla aklıma kazındı. Ne vardı bu görüntülerde? Neden bu kadar etkilenmiştim?
Görüntüler savunmasız, kendine sorulan sorulara çaresiz cevap veren ama korkuları her halinden anlaşılan bir Suriyeli dışında, elleri silahlı biraz sonra caniliklerine tanık olunacak, insan demeye dilimin varmadığı birkaç yaratığın olduğu videoya ait.

Savunmasız sivile “Alevi misin Sünni misin” diye bir soru yöneliyor. Sivil belki de vereceği cevaptan hemen sonra ölüme gideceğini bile bile “Aleviyim” diyor. Sonrası…

Sonrası tanıdık benim güzel kardeşim… Sonrası bildik. Sonrası eğer ‘başka’ysan, ‘öteki’ysen katliam… Sonrası ölüm, sonrası karanlık. Ve eğer bu coğrafyada aleviysen, Kürt’sen ve onların istemediği bir konumlanıştaysan, her an ensende hissetmen gereken katlim ferman ölüm korkusuyla, kaçınılmaz son olan ölüme mahkumluk…

Katliamın failleri de tanıdık. Türkiye ve Suudi istihbaratının birlikte planladığı ve destek verdiği iddia edilen(*) bu katliam, El Kaide cihatçıları tarafından Hatay sınırında, Suriye’nin bir alevi köyünde işlendi. Askeri kaynaklara göre en az 35 kişinin katledildiği(**) belirtilen bu sayının yerel kaynaklara göre daha fazla olduğu iddia ediliyor(***). Muhtemelen köydeki Alevi nüfusun tamamının katledildiği bu olayın da öncekilerinde olduğu gibi AKP güdümlü olduğu ortada. AKP cihatçılara direkt olarak destek sağlayamadığı noktada sıkı bir istihbaratla yardım ediyordu.

Olaya dair politik eksende söylenecek çok söz var elbette ve zaten merkezine şeytan üçlüsü olarak kodladığım; Ortadoğu, AKP ve küresel güçleri yerleştirmeden yapılacak değerlendirmenin sağlıklı olmayacağı ve zayıf kalacağı kanaatinde olduğum bir olay.

Bu durumun altını çizdikten sonra, bu ve benzeri analizlerin daha geniş ve kapsamlısının onlarcasını her gün siyasiler, teorisyenler, hukukçular zaten yaptığından malumun ilanını ezberlenmiş cümlelerimle değil bu defa sol yanımdan fırlayacak kelimelerimle devam ettirmek isterim. Cümlelerimden de anlayacağınız üzere, duruma biraz duygusal yaklaşacağım. Politik ama duygusal. Çünkü bu yazıyı direkt olarak bir kez değil, tam üç kez öteki kimliğimle yazıyorum. Bütün öteki kimliklerimle ortak olacağım bu acıya ve bu istenmeyen kadere.

Yıllardır komşu ülke Türkiye’de bu tarz katliamlara yabancı olmayan aleviler, şimdi daha da geniş bir coğrafyaya yayarak, küresel güçlerin ve onun Ortadoğu’daki rezil işbirlikçisinin desteğiyle sistematik bir biçimde katliamlara uğruyor ve bu katliamlar her gün daha da büyük boyutlara taşınıyor. Peki yaşam felsefelerinde, inanç öğretilerinde insana karşı sevgi olan bu toplumdan ne istiyorlar? Elleri silahlı onlarca caniye öldükleri ana kadar direnen bu savunmasız insanlara karşı duydukları kin nereden geliyor? Fıtratlarında mı kin duymak var, yoksa bu işi hobi olarak mı yapıyorlar? Kindar ve dindar bir nesille kastedilen tam da bu mu? Haa yoksa din adına mı yapıyorlar? Hayır hayır hepimiz müslümanız? E peki o zaman? Yoksa İslam mı böyle istiyor? İslam ne istiyor? –Charlie Hebdooo… Gavur ulan işte! Vur Kahpeyi!

Sonra biraz irdeliyorum belleğimi, daha tanıdık görüntüler çağrışıyor üstelik. Yoksa ’93 Temmuz’dan mı bu çağrışımlar? Ellerinde meşaleler dillerinde allahuekberler cenge çıkmış bir Cuma sonrası mübarekler. Hani hiç barışamadıkları o insanları, bir temmuz sıcağında ateşlere atacakları ama bu defa “Alevi misin Sünni misin” sorusunu bile çok gördükleri planlı ve ustalıkla yapacakları o katliam… Sonuç: Cehenneme gönderdiler. (!)

Kim varsa atın ateşe dendi önce, sonra erdi muradına aklı sıra. Haşaaa! Din adına yaptı. Çünkü o öyle isterdi. Gerekçe büyük. Emirse sağlam yerden…

Yazı uzar gider. Uzar çünkü az ölmedik be kardeş, az öldürülmedik… Ya öldürüldük ya yok sayıldık. Yoktuk varlığın hiçbir noktasında. Değer görülmedik.

Dedim ya duygusalım, öfkeliyim, kinliyim yazarken ama öfkem direncime mavzer.

Öldük, öldürüldük ama boyun eğmedik. Birdik bin olduk. Bildik ki boyun eğmeyenler, doğruda duranlar, aydınlığın peşinde koşanlar kaybetmedi hiçbir zaman. Yine öyle olacağız. Yine dik duracağız ama bu defa düşmanı bilerek, tanıyarak, görerek, hissederek. Her gün fabrikalarda ,inşaatlarda ellerimizdeki çekiçlerle başımıza geçiren düşmanı daha iyi tanıyarak.. Kömür madenlerinde ihmalsizlik kurbanı olup can verdiğimizde “Kaderinde ölüm var, bu işin fıtratı bu, güzel öldü ama” diyen düşmanı görerek… “Sokaklarda hamile hamile dolaşma be edepsiz kadın” diyeni iyi okuyarak. Sonra “Yüksek bi’ tonla kahkaha atma be kadın, sen kadınsın kadınlığını bil. Kır dizini otur evinde. Çocuğuna ana, kocana ‘karı’ ol olacaksan bir şey illa” diyen düşmanı bilerek…

Velhasıl. Düşman çok tanıdık, düşman yanı başımızda. Çözümse bütün bunlara cevap verecek bir mücadele hattında durmakta. Böyle bir mücadelenin örüleceği ve mücadelenin yoldaşça yükseltileceği 1 Mayıs’ta herkesi alanlara davet etmek kalıyor bana cümlelerimi toparlarken.

1 Mayıs alanları ezilenlerindir, katledilenlerindir, yok sayılanlarındır, emekçilerindir emekçilerin! Yaşasın 1 Mayıs, yaşasın emeğin mücadelesi, yaşasın halkların kardeşliği, kahrolsun halkların düşmanları!

#BijiBıratiyaGelan

#BijiYekGulan

#WeşBoYekéGulané

#Yaşasın1Mayıs


(*) http://ilerihaber.org/iste-alevi-koyundeki-katliamdan-goruntuler/14442/

(**)http://www.evrensel.net/haber/111505/suriyede-cihatcilar-alevi-koylerine-saldiriyor

(***)http://haber.sol.org.tr/dunya/antakyanin-hemen-guneyinde-alevi-katliami-114934


Güldemet Dursun (gldmtdrsn@gmail.com)

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu