Arka Bahçemiz

Bir İtaatsizlik Eylemi Olarak Şarkı Söylemek

”Bize türkülerimizi söyletmiyorlar Robson
İnci dişli, zenci kardeşim,
Kartal kanatlı kanaryam.
Türkülerimizi söyletmiyorlar bize,
Korkuyorlar Robson
Şafaktan korkuyorlar,
Görmekten,
Duymaktan,
Dokunmaktan korkuyorlar…” Nazım Hikmet

İtaatkarlık, ezilenlere karakter olarak egemenler tarafından yasalar ve cezalar aracılığıyla biçilen giysidir. Ezilenler hemen hemen her dönem bir itaatsizlik eylemi olarak otoriteye hayır deme cesaretini demeleri, şiirleri, türküleri ve şarkılarıyla gösterebilmiştir.

16. yüzyılda yaşamış olan Pir Sultan Abdal, halkın sesi olarak Hızır Paşa’ya demeleriyle itaatsizliğini her zaman dile getirmiştir. Paşa, aslında Pir Sultan’ın eski öğrencilerindendir. Fakat, Hızır ezilenlerin sofrasından ayrılıp ezenlerin sofrasına bağdaş kurarak Paşa olmuştur. Daha sonra Pir Sultan’ın demelerinde sıklıkla yer alan Şah’a övgüyü yasaklamış, buna rağmen Pir Sultan Şah’ı övmekten vazgeçmemişti. Hızır Paşa, Pir Sultan’a son bir şans vermek için onu sarayına davet etmiş, eğer karşısında okuyacağı demelerinde Şah’ı övmeyecekse affedeceğini dile getirmişti. Pir Sultan durur mu? Durursa durulur mu? Yakışık kalır mı Pir Sultan’ın Paşa’ya diz çökmesi? Paşa karşısında okuduğu her demede Şah’ı övmüştür Pir Sultan ve ceza olarak darağacında kırılmıştır boynu. Ama onun demeleri hala bizim dilimizdedir: ”Açılan kapılar şaha gidelim!”

18. yüzyılda yaşayan Dadaloğlu ise şiirleriyle göçebe Türkmenlerin sözlü ve sesli tarihi sayılıyor. Osmanlı’nın iskan politikalarına karşı bir başkaldırı olarak Dadaloğlu döktürmüştür dizelerini: ”Ferman padişahın, dağlar bizimdir!”

Victor Jara Şili’de faşist cuntanın muhafızları tarafından gözaltına alınıp stadyuma götürüldüğünde diğer yoldaşlarının eşliğinde gitarıyla direniş şarkıları söylemeye devam etmişti. Ölümünü orada yer alan muhabir Vladimir Çernisev anlatsın: ”Víctor Jara dudaklarında şarkıyla öldü. Onu yanından hiç ayırmadığı yoldaşı, gitarıyla birlikte stadyuma getirdiler. Ve şarkı söylemeye başladı. Öbür tutuklular, gardiyanların ateş açma tehdidine rağmen melodiye eşlik etmeye başladılar. Sonra bir subayın emri ile askerler Víctor’un ellerini kırdılar. Artık gitar çalmıyordu, ama zayıf bir sesle şarkı söylemeyi sürdürdü. Bir dipçikle kafasını parçaladılar ve diğer tutuklulara ibret olsun diye ellerini kesip tribünlerin önüne astılar.” Onun direnişi ulusarası direnişin bir sembolü haline gelmiştir. Bu yüzdendir ki Jara’nın şarkıları hala bizim dilimizdedir: “Hasta La Victoria / Zafere Kadar”

Erbane çalmak ise kutsal sayılmaktadır. Mezepotamya’nın ortak çalgısı olarak bilinen bu enstrüman için şöyle denir: ”Bir kadın ‘erbane’ çalıyorsa kutsaldır. O çaldığında sömürülen, öldürülen, ezilen, intihara zorlanan, terk edilen, çaresiz bırakılan tüm kadınların çığlığı olur.”

Yaşadığımız ülkede de şarkı söylemek çok kez tehlikeli sayılmış, şarkılar çok kez direnişleri, itaatsizliği ifade etmiştir. İlk akla gelen isimlerden biri de şüphesiz Ahmet Kaya’dır. Militanca aşkları ve özlemleri, özgürlüğü ve barışı dile getirmiş ve artık anadilinde de özgürce şarkılar söylemek isteğini söylediğinde ise linç edilmek istenmişti. Bunun sonucunda sürgün giden Ahmet Kaya elbette susmamış, şarkılarını söylemeye ve milyonlarca insan tarafından dinlenmeye devam etmiştir: ”Dosta düşmana karşı…”

Sivas’ta o unutulmaz 2 Temmuz gününde tam da ”Hor baktık mı karıncaya, Kırdık mı kanadını serçenin, Ya nasıl kıyarız insana…” derken yakılmamış mıydı o güzelim canlar, Hasret Gültekinler?

Polis bir bağlamadan, bir gitardan niçin parmak izi alır? Eğer bağlamalarla, gitarlarla miting alanlarında, işçi grevlerinde, direnişlerde, hak arama eylemlerinde şarkılar söyleniyorsa pekala alınabilir, ki alınmıştır da. Grup Yorum’un hemen hemen her albümü toplatılmaya çalışılmış, verdiği konserler ve konsere katılmak suç sayılmış, enstrümanları silah  olarak nitelendirilmiş ve sonuç olarak Yorum’un üyeleri ve dinleyicileri de sayısız kez gözaltına alınıp işkenceye uğramış ve tutuklanmışlardır. Fakat hiçbir yerde boyun eğdiği ne görülmüş, ne de duyulmuştur. Hatta tutuklandıklarında dahi hapisanelerde o koşullarda plastik borudan kaval, permatikten pan flüt yaparak albüm çalışmalarına devam etmişlerdir. Eğer yüzbinlerin akın edeceği bir konser yasaklandıysa Yorum ve Yorum dinleyicileri yine o alana gider; her sokağı, her caddeyi Grup Yorum’un şarkıları ve marşlarıyla inletirler: ”Bir türküdür direniş…”

Gezi ayaklanmasında da onlarca direniş şarkıları bestelenmiş, Türkiye’nin dört bir yanında, sokaklarda, alanlarda bu şarkılar söylenmiştir. Şarkılarımız direnç yüklü, umut doludur ve her daim özgürlüğü söylemektedir: ”Madem ki insandır düşleri gerçek yapan, Kurabiliriz o zaman dünyayı yeni baştan!”

Çünkü Shakespeare’nin de dediği gibi, bir ulusun türkülerini yapanlar yasalarını yapanlardan daha güçlüdür. Ruhi Su da şunu ekler: Bir düzen türkülerden korkmaya başladımı, artık o düzeni kimse ayakta tutamaz.

Öyleyse biz yasaklı şarkılar söylemeye devam edelim, ta ki söylediğimiz şarkılarda geçen özgürlüğe erişene dek. Çünkü daha sonra mutluluk şarkılarını hep bir ağızdan söyleyeceğiz.

Baran Sarkisyan

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu