Arka Bahçemiz

Devrim mi, pabuç mu?

Devrimler ve değişimler oluyor ve olacak. Ancak siz ikinci bir pabuca sahip olmamaya hazır mısınız?

Gezi’den sonra Kobane ve ondan sonra Syriza zaferi. Üç ayrı ülke sınırı içerisinde içimizi ısıtan üç ayrı devrim. Şimdi bundan sonrasını iyi seyredin. Gezi’ye katılıp en ön safta “devrimcilik” oynayan “sanatçıların” bazılarının akademik, gazeteci vb versiyonları ekranlarda boy göstermeye başladılar bile. Syriza’ya övgülerle onun başarısını AKP’ye bağlayanlar bile türedi. Neymiş? Syriza AKP’yi örnek almışmış. Üç ay veriyorum bunlara da. Onlar da “sanatçı” benzerleri gibi değişimin gücünü hissettikçe omurgalarının gücüne göre eğilip bükülecekler. Bugün Syriza’ya övgü düzenleri bir kenara not edin. Çünkü üç ay sonra, bugün Syriza’yı övenlerin neler neler yazdıklarına da şahit olacaksınız. Ben çoğunun hangi cümlelerle yazılarına başlayacaklarını bile şimdiden öngörüyorum: “İyi niyetle ve yoksul Yunan halkına çare olarak icraata başlayan bu parti zamanla…”.

Olsun. Onlar iktidar bu haliyle kurulduğu ve var olduğu sürece olacaklar. “İstanbul Kanatlarımın Altında” filminin son sahnesinde padişahın yalakaları ekrana çıktığında dış ses şunları söylemişti: “Onlar hep vardı, hâlâ var ve ne yazık ki var olacaklar. Ancak insanlık onları hiçbir zaman anmadı, anmıyor ve anmayacak.” Dedim ya, olsun! O ses yeni bir iktidar biçimi kurulana kadar bunu onlar için söylemeye devam edecek.

Ama onlara rağmen devrimler ve değişimler oluyor ve olacak. Gezi bir devrimdi örneğin. Bazılarının Gezi’den titremesinin nedeni tam da bu. Çünkü Devrim bir iktidarın yerine yeni bir iktidarın gelmesinden daha başka bir şey. Wallerstein’ın Fransız Devrimi için söyledikleri bugün Gezi için de geçerlidir: “Fransız Devrimi, siyasi değişimi normal bir fenomene, eşyanın tabiatında var olan ve aslında arzulanan bir şey haline getirdi.” İşte Gezi de, bazı insanların birkaç nesilde bile kazanamayacağı “yapabilme” ve “değiştirebilme” inancını birkaç günde onlara kazandırdığı için devrimdi.

Kobane direnişi de öyle. O direniş eğer yenilgiyle sonuçlansaydı da bir devrim olacaktı. Çünkü o da, daha yolun yarısında, yalnızca yapabilmeyi değil, koca bir ulusu küçücük bir toprak parçasına sığdırabilmeyi başardığı için bir devrimdi. Yüz elli yıllık modern Kürt hareketinin, binlerce savaşın ve çatışmanın, on binlerce ölümün ve hatta Halepçe’de bir soykırım provasının karşısına dikilmenin ve daha nicesinin tek başına yapamadığını, onları da içerisine alarak, yapabilmenin gücünü gösterdiği için görevini fazlasıyla yaptı.

Syriza’nın Yunanistan’daki başarısı ise henüz yenidir. Onun bir devrime dönüşme ihtimali ise biraz da liderinin ve o liderin ekibinin inadıyla mümkün olacaktır. Bütün bunlar aslında bu coğrafyada yeni bir jeokültürün oluştuğunun en somut göstergeleridir. O nedenle bize düşen daha çok çalışmak, daha çok anlamak ve birbirimizle daha çok tartışmaktır. Ve bu tartışmaları yaparken o “son sahnedekilerin” ağlak bakışları, güven vermeyen sözleri ve sözde kafa karıştırmaya çalışan cümlelerine daha fazla dikkat edilecektir. Çünkü sola her fırsatta neredeyse ana avrat düz giden bazılarının solcu kesilmesi de o korkudandır. Ve zamanı geldiğinde her şeyi bir çift pabuça satabilecek türdendir.

Nasıl mı? Bunu da size Nazlı Ilıcak anlatsın: “Şirin Tekeli ev arkadaşımdı; koyu solcudur. Beni de bir ara solcu yaptı. Sosyalizm fakire fukaraya acımaksa çok güzel bir şeymiş diye düşündüm. Eve dönünce de anneme sana çok önemli bir şey söylemem lazım dedim. Sosyalist oldum deyince yüzünün ifadesini görmeniz lazımdı. Ertesi gün ayakkabı almak istedim. Babam “Türkiye’de herkesin iki pabuçu olana kadar sana almayacağım” dedi. Sosyalizm maceram kısa sürdü anlayacağın.”

Vesselam…

Ali Murat İrat

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu