Kültür-Sanat

Diane Arbus, Sınırlar ve Acayiplikler

Dünya iç içe geçmiş bir sınır sarmalı. Tel örgüler, oyun ipleri, sek sek çizgileri, elbise kolları, su bardakları, dere yatakları, kelimeler…

Amerikalı fotoğrafçı Diane Arbus’un fotoğraflarına bakarken de sınırları düşünmemek mümkün değil. Kendisi, “herkes”in içinde olmayı arzu edeceği zengin moda dünyasından ve moda fotoğrafçılığından vazgeçerek, “acayip insanlar”ın tutkunu oluyor ve fotoğraflarını çekiyor zamanla. Modanın tersine kamunun beğenisine, onayına sunulamayacak ne varsa hiçbir zaman sunulamayacak bir biçimde resimliyor. Delileri, travestileri, cüceleri, devleri…

Kendisi fotoğraf sanatının Kafka’sı olarak biliniyor.

Hayatı boyunca tuhaf insanları aramasının sebebi bu insanların içinde sakladıkları maskesiz, gizli yüzü ortaya çıkarma onları kendi bilinci ve ruh haliyle çatıştırarak kadrajına almak isteği oldu. Fotoğraflarındaki insanlar poz vermekten çok varoluşlarının temelindeki görünüşü ortaya çıkararak, fotoğrafı çekenle işbirliği içinde, en doğal hallerini sergiledi.

Arbus; “Ucubeler en çok fotoğrafladığım kişiler olmuştur çünkü ilk fotoğrafını çektiğim şeyler onlardı ve benim için muhteşem bir heyecan kaynağı olmuşlardı. Onlara tapardım. Hala da bazılarına tapıyorum. En yakın arkadaşlarım onlar demiyorum ama bana utanç, korku ve hayranlık karışımı bir duygu verirlerdi. Bir çok insan yaşarken travmatik bir tecrübe yaşayacaklarına dair ödleri kopar. Ucubeler kendi travmaları ile doğduklarından hayattaki sınavlarını zaten geçmişlerdir. Onlar aristokratlardır.” diyerek ucubelere bakışını belirtmiştir.

Fotoğrafladığı her canlı onun ruh dünyasının ve varoluşunun bir parçası, onun aynası oldu. Bir ‘puzzle’ın parçalarını tamamlar gibi insanların yok saydıkları dışladıkları varlıkları fark edip onlarla dostluk kurup fotoğraflayarak adeta onların sözcüsü oldu. Onların sözcüklerle ifade edemediklerini kadrajında dile getirebilmiş onların varlık sebeplerinin bilinmesini ve kanıtlanmasını istemiş bir sanatçı oldu.

Diane’in hayatı boyunca yaşayacağı depresyonun kökenini aslında şu sözleri ile dile getirmektedir.

“ Her türlü zorlayıcı koşuldan muaf olarak büyüdüm. Acı çektiğim şeylerden biri de hiçbir zaman güç koşulları hissetmemiş olmak ve  gerçek dışı gelen bir ortamda yetişmiş olmaktı.”

1971 yılında, 48 yaşında aşırı derecede ilaç alarak ve bileklerini keserek intihar eden Diane Arbus’ un çalışmaları dünyanın birçok sanat galerilerinde sergilendi.  “The Fur” adlı filmde Diane Arbus’un hayatı, gelgitleri, içinde bulunduğu ruh hali ve ucubelere duyduğu aşk başarılı bir şekilde beyazperdeye aktarılmıştır.

“Bir fotoğraf bir sır hakkındaki sırdır. Size ne kadar çok şey anlatırsa o kadar az bilirsiniz.” – Diane Arbus

Derleyen: Sibel Çağlar

Kaynaklar:

Damla Yazar – Keşke Dergisinin Eylül-Ekim

www.salom.com.tr/haber-92223-fotografin_kafkasi__diane_arbus_.html

http://www.gizliteras.com/2011/04/diane-arbus-tuhaf-bir-fotografc.html

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu