Ne Yapmalı?

Dövüş Kulübü Kimle Kavga Ediyor?

“Bizler tarihin üvey evlatlarıyız. Hayatta ne bir hedefimiz var, ne de bir yerimiz. Televizyonla büyütüldük ve bir gün milyoner, film yıldızı ya da rock star olacağımıza inandırıldık.”Olmayacağız ve bu gerçeği yavaş yavaş öğreniyoruz. Ve çok kızgınız.” – Tyler Durden fight_club_quote_by_julianmadesomething-d6kp0fm

Chuck Palahniuk’in 17 Ağustos 1996 yılında bir roman yayınladı:Dövüş Kulübü. Yönetmen David Fincher’ın sinemaya uyarlamasıyla bu roman 1999 yılının sonlarında son derece keskin eleştirel taraflarıyla çok konuşulan bir film olmayı; sembolik olmadan, popüler kültürü doğrudan eleştirmeyi başardı.

Dövüş Kulübü, kapitalizm çerçevesinde üretim – tüketim zincirinin bir parçası haline gelmiş, çoğu zaman bunun farkında olmadan yaşayan ve gerçek benliğinden uzaklaşan yalnız bireyin hikâyesini anlatır. Bu roman, sürdürülen hayatı pek çok farklı yönüyle etkileyen bu kültürel dayatmaya bir eleştiri zihniyetiyle kaleme alınmıştır. Üretim – tüketim ilişkisi, insanların bütün hayatını yeniden düzenlemekte, onları aslında ihtiyacı olmadığı şeyleri yapmaya mecbur bırakmaktadır. İnsanın karşı karşıya kaldığı bu durumla mücadele edebilmesinin tek yolu, yeniden kendi özüne dönmektir. Ancak bu sakin, içsel bir yolculuk olmayacaktır. Kandırılmış olmanın verdiği üzüntü, insanın içindeki çıkmaz hissiyle birleşerek saldırganlığa dönüşür. Bu bir anlamda, insanın tüm kültürel faaliyetlerinden sıyrılması, hayatındaki tüm kimliklerden uzaklaşması ve doğadaki diğer canlılar gibi her şeyden önce biyolojik bir varlık olduğunun yeniden farkına varması anlamına gelmektedir.

Bu yönüyle roman tam anlamıyla eleştirel – gerçekçi bir metindir. Çünkü bir plan dâhilinde çözüm önerisi sunmaz. Yalnızca sürdürülen hayatın içinde var olan bir tıkanmayı işaret eder, bundan kurtulmaya çalışan bireyin macerasını anlatır.

1990’lı yılların sonunda gelişen teknoloji ve yaygınlaşan popüler kültürün dayatmalarıyla, insanın kendi hayatı üzerindeki etkisi asgariye indirgenmiştir. Bireylerin oluşturduğu sistem, yalnızca bu insanların ne kadar tükettikleriyle, ne kadar talepte bulunduklarıyla ilgilenmektedir. Artık yalnızlıktan, hazır kalıplardan ve sürdürdüğü hayatın değerlerinin dış dünyadaki birtakım kuvvetler tarafından düzenlenmesinden yorulmuş olan küçük bir topluluğun anarşi projesi, romanın esasını oluşturur.

Dövüş Kulübünün teması bir cümle ile ifade edilmek istense, kültür endüstrisinin toplum içinde yaşayan insanı ve değerlerini nasıl tükettiği, nasıl tek tip haline getirdiğidir şeklinde söylenebilir. Romanda ve filmde, bu temanın etrafında oluşan çatışma unsurları aşağı-yukarı aynıdır.

Anarşizm – Kapitalizm: Popüler kültürün sermayesi kapitalist sistemlerden sağlanmaktadır. Tüketim, bu sistemin en önemli parçasıdır. Tüketimin niteliği ve gerekliliği söz konusu değildir; önemli olan tüketimin sürekliliği ve oluşturacağı yeni taleplerdir. Bu döngüden kurtulmanın tek yolu, ihtiyaçları en aza indirgemek, insanın özünde var olduğu iddia edilen şiddet eğilimine yönelmektir.

İnsanî Zaaflar: “Dövüş kulübünün ilk kuralı, onun hakkında konuşmamaktır”. Tyler Durden bu cümleyi sık sık kurar. Dövüş kulübünün üye sayısı sürekli artmaktadır. O halde dövüş kulübünün ilk kuralı tüm katılımcıları tarafından çiğnenmektedir. Esas olan, Tyler’ın insanî zaafların farkında olmasıdır. Dövüş kulübünün kuralları da –filmin anlayışına göre- diğer tüm kurallar gibi çiğnenmek için ortaya konmuştur. Anlatıcı’nın, Tyler’ın farkına varması, bu kargaşaya bir son verme isteği de bir aşk münasebeti etrafında gerçekleşir. Anlatıcı – Tyler’ın Marla Singer’a olan sevgisi, tüm yaptıklarından vazgeçmesini ve Tyler’ı yok etmek istemesini sağlayacaktır.

Sistem içinde Sistem: Dövüş Kulübü, artan üye sayısı neticesinde bir arınma terapisi olmaktan çıkar, bir anarşi projesine dönüşür. Burada atlanmaması gereken ayrıntı, insanî zaaflarla da birlikte değerlendirilebilecek olan “güç” sorunsalıdır. “Gücü” eline geçiren, onu kullanmaktan çekinmeyecektir. Nitekim Kargaşa Projesi, bir süre sonra çığırından çıkar, otomatik işleyen bir yapı haline dönüşür. İnsanların bu proje uruna hayatlarını kaybediyor olması bile, projenin kendi amacı doğrultusunda önemini yitirecektir; çünkü sistem ve sistemi oluşturan insanlar, kendisine karı çıkanları da kendi içinde dönüştürmekte ve onları yeni bir sistemin içine sevk etmektedir. Sistem, her bireyin kendisinin içindedir.

Sabun: Filmde sabun imgesinin önemli bir rolü vardır. Tyler Durden, atık yağlardan sabun yapmaktadır. Oranlar tutturulursa, bu sabunların bir patlayıcıya dönüşmesi içten bile değildir. Ayrıca sabun, tüketim ve kültür endüstrisinin yeniden kullanılabilirliğine bir işarettir. Şişmanlar, yağlarını aldırırlar. Bu yağlardan sabun yapılır ve yağını aldıran insanlara daha da “güzelleşsinler” diye tekrar satılır. Bu imge, hem insanın kendinde var olanı satın alarak yeniden elde etmesini hem de her türlü pisliğin yeterince makyajlandığında satılabileceğini işaret etmesi bakımından önemlidir.

Erkeklik – Kadınlık: Dövüş Kulübü’nde de güçlü bir kadın karakter ile karşılaşılmaz. Temel problem, bu çözülmüş yapıdan gelen “kadınların” günümüz erkeklerini yetiştiriyor olmasıdır. Fincher açıkça, erkeklerin hayata karşı pasif hale gelmesini, bir yönüyle kendilerini yetiştiren ya da yok eden kadınlara bağlamaktadır (Anne, kardeş, sevgili, eş)

Tek Kullanımlılık: Tüketim kültürü, insanları daha fazla tüketmeye zorladığından, onlara kalıcı şeyler bırakmak istemez. Her ürün, ya yeniden kullanılabilir halde olmalıdır; ya da bittiğinde yenisine ihtiyaç duyulması sağlamalıdır. Filmdeki mekânlara dikkat edildiğinde (terapi merkezleri, oteller, uçaklar, salaş barların bodrum katları), bu mekânların tek kullanımlık olduğunu fark ederiz. Anlatıcı’nın evi lüks bir evdir ve Tyler tarafından patlatılır.  Anlatıcı, Tyler ile tanıştığı uçağın içinde unları düşünecektir: “Uçaklardaki ve otellerdeki her şey tek porsiyonluktur. Yemek, sakız, içecek, peçete, şampuan” ve Tyler’a “Sen tanıdığım en iyi tek porsiyonluk arkadasın” diyecektir.

Öyle görünüyor ki yeni bin yılın eşiğinde, 1980’lerden beri hızla yükselen ve 1990’lı yıllara tam anlamıyla damgasını vuran popüler kültür kavramı ve ürünleri, uzun yıllar süren bir kabullenmenin ardından eleştirel olarak ele alınıyor ve sorgulanıyordu dövüş kulübünde…

Kaynak: Popüler kültüre şizofren bir yumruk:Dövüş Kulübü – Dinçer Apaydın

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu