Arka Bahçemiz

Erkek Feminizminin Kısa Tarihi

Bir erkeğin feminist olması mümkün müdür?

Erkek Feminizminin Kısa Tarihi

Aslında erkek feminizminin Avrupa ve Kuzey Amerika’da 175 yıl öncesine, eski bir köle ve kölelik karşıtı olan Frederick Douglass’a kadar uzanan çok eski bir geçmişi var. Amerika’da köleliğin kaldırılması ve kadınların oy kullanma hakkı hareketleri birbirlerine sıkı sıkıya bağlıydı ve Douglass 1848’de Seneca Falls’ta gerçekleştirilen ünlü kadın hakları toplantısına katılan az sayıdaki erkekten biriydi. Sivil savaştan sonra Douglass birçok kadın hakları aktivisti ile taktiksel anlaşmazlıklar yaşadı.

Oy kullanma hakkı hareketinin bazı beyaz kadın liderleri, beyaz kadınların siyah erkeklerden üstün olduklarını ve daha önce oy kullanmayı hak ettiklerini öne sürdüler. Douglass kendi adına, siyah kadınların yine seçimlerin dışında kalacağı gerçeğini tamamen göz ardı ederek, 15. Yasa Değişikliği uyarınca siyah erkeklere oy hakkı tanınmasının daha ‘acil’ olduğunu düşünüyordu. Yine de kadınların oy hakkı hareketine olan desteğinde asla tereddüt etmedi.FrederickDouglass 1888’deki bir konuşmasında duruşunu tekrar gösterdi ve kadınların kendi hareketlerindeki önceliğine dikkat çekti : ‘Şuna inanıyorum ki hiçbir erkek, ne kadar fikir sahibi ve konuşma yeteneği olursa olsun, kadının kendi güç ve otoritesi ile başarılı ve etkin bir şekilde yapabileceği gibi yanlışları seslendiremez ve kadınların taleplerini dile getiremez. En çok bağırması gereken yaralanan kişidir. Kadın, kendinin en iyi temsilcisidir.

Douglass’ın Amerika’da kadınların oy kullanma hakları için çalıştığı aynı dönemde Britanya’da da John Stuart Mill bu davaya el attı. Eşi Harriet Taylor Mill ile birlikte yazdıkları 1861 tarihli Subjection of Women (Kadının Bağımlılığı) isimli çalışmada şöyle diyordu : ‘İki cins arasında hali hazırda bulunan sosyal ilişkileri düzenleyen prensip, bir cinsin diğerine yasal olarak tabi olması, başlı başına yanlıştır ve insani gelişmenin önündeki en büyük engellerden biridir ve sadece bir tarafa güç ve ayrıcalık sağlamayan ya da diğer tarafa zaaf getirmeyen, kusursuz bir eşitlik sağlayan bir prensip ile değiştirilmelidir.’ 1866 yılında Mill, parlamentonun, kadınların oy kullanma hakkı konusunda bir yasa tasarısı sunan, ilk Britanyalı üyesi oldu.John Stuart Mill

Mill görünüşe göre kadın hakları davası konusunda eşiyle olan ilişkisinden esinlenmişti. Benzer olarak günümüz yazarı John Stoltenberg’in radikal feminizmi de, feminist yazar Andrea Dworkin ile olan ve sonu evliliğe varan uzun süreli ilişkileri ile ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır. Stoltenberg, ‘Men Can Stop Rape’ (Erkekler Tecavüzü Durdurabilir) isimli grubu kurdu ama muhtemelen daha çok teorik yazıları ile tanınır. Özellikle 1989 tarihli kitabı ‘Refusing to Be a Man’ (Erkek Olmayı Reddetmek)’de erkeklerin kadın düşmanlığının yerine saygıya dayalı daha az zarar verici bir ‘erkeklik’ geliştirmeleri gerektiğini iddia eder. Çalışmalarında pornografiye, kendisi bir eşcinsel olduğu için özellikle eşcinsel pornografiye, odaklandı. Eşcinsel olsun ya da olmasın, porno filmlerde kölelik ya da sadizm içeren sahnelerin erkekleri, kadınlara acı ve aşağılanmadan ve tecavüze uğramaktan zevk alan mazoşistler gibi davranmaya teşvik ettiğini iddia etti. Vardığı en ünlü sonuç şuydu : ‘Pornografi kadınlar hakkında yalanlar, erkekler hakkında ise gerçekler anlatır.’ Pornografinin, cinselliğini kadına karşı üstünlük, kadının nesneleştirilmesi ve insan olarak görülmemesi çerçevesinde kuran, eşcinsel olsun olmasın, tüm erkeklerin en isabetli betimlemesi olduğunu ifade eder.John-Stoltenberg

Bir diğer günümüz aktif feministi ise British Columbia Okanagan Üniversitesi’nde soykırım konusunda uzmanlaşmış bir siyaset bilimci olan Adam Jones’tur. Kitaplarında ve Gendercide Watch (Cinsel Soykırım Nöbeti) isimli internet sitesinde, cinsel ayrımcılığı ve cinsiyetle ilişkili sebeplerle işlenen şiddet suçlarını belgeleme ve analiz etmede feminist teoriyi kullanmıştır. Örneğin 1971 Pakistan soykırımında Bengal’li kadınların kitle cinayetleri için nasıl seçildiklerini analiz etmiştir. Aynı zamanda Saddam Hüseyin’in Kürtlere karşı yürüttüğü ve erkeklerin topluca katledildiği El-Enfal Operasyonu’ndaki cinsel soykırım üzerine de çalışmıştır.

Douglass, Mill, Stoltenberg ve Jones’un hepsi erkek feministler oldukları halde, feminizm ile olan ilişkilerinin çok farklı biçimlerde olduğunun farkına varmak önemlidir. Douglass’ın feminizme olan bağlılığı kölelik karşıtlığı ile olan ilişkisinin bir uzantısıydı. Mill’in feminizmi onun genel liberal siyaset anlayışının bir parçasıydı. Stoltenberg feminizmi, erkekler için kişisel ve siyasal konular olarak gördüğü erkeklik ve kadın düşmanlığı alanlarında derinlemesine düşünmek için kullandı. Jones ise feminizm ile soykırım ve cinsiyet konularındaki araştırmaları aracılığıyla bağlantılı. Hepsi için feminizm, muhtemelen kadın feministlerin çoğu için de söyleyebileceğimiz gibi, fedakârlık, toplum, entelektüel ilgi, siyasal inanışlar ve kişisel yatırımın bir karışımını içeriyor.

Tüm bu erkeklerin aktivizmleri ve yazıları ilham verici olsa da hiç birinin çalışmaları eleştiriden muaf değil, olmamalı da. Douglass çok kritik bir zamanda erkeklerin haklarını kadınların haklarının önüne koydu ve hala devam etmekte olan vatandaşlık hakları ve kadın hakları arasındaki anlaşmazlıkların devam ettirilmesine katkıda bulundu. Stoltenberg ve Dworkin gibi teorisyenlerin porno ve sadomazoşizm karşıtı radikal duruşları, cinsel özgürlüğün kadın özgürlüğünün çok önemli bir parçası olduğunu iddia eden feministler tarafından sert bir direnişle karşılandı. Jones’un cinsel soykırım konsepti ve feminizmin erkekler ve erkeklik problemlerine yeteri kadar değinmediği tartışması kavramsal olarak karışık olmakla eleştirildi.

Bu eleştiriler, bu erkeklerin gerçek feministler olmadıkları ya da erkeklerin feminist olamayacakları anlamına gelmiyor. Bunlar sadece feminizmde, her özgürleşme projesinde ya da bu anlamdaki insani girişimde olduğu gibi, tartışmalar, farklılıklar ve başarısızlıklar olduğu anlamına geliyor. Mill, Douglass, Stoltenberg ya da Jones’un kusurları olduğu gerçeği onların örneklerine dikkat çekmek için daha da çok sebep veriyor. Bu bizlere erkek feministlerin ne yeni ne de kusursuz olduklarını ama kadın ilerlemesine önemli katkılarda bulunduklarını hatırlatıyor. Onlar hatalarından öğrenebileceğimiz ve başarılarıyla yarışmayı amaç edinebileceğimiz gerçek insanlar.

Yazınınorjinalini buradan okuyabilirsiniz

Yeşil Gazete için çeviren: Eray Uygur

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu