Arka Bahçemiz

Feysbuk = Matrix

Parmaklarımıza çok iyi bakmalıyız; onlarla protesto ediyor, kızıyor, bağırıyor, eleştiriyoruz kötülükleri; onlarla sevişiyor, onlarla kavuşuyor, onlarla ayrılıyor, onlarla dövüşüyoruz; hatta vatanı onlarla kurtarıyoruz… Matrix’te yaşıyoruz artık! rabia Mine

Yüz yüze geldiğinde ağzıbozuk bakışlarla küfrediyor herkes birbirine… Sahte nezaket rujlarıyla boyalı dudaklarda iskelet sırıtışlarıyla geçiştiriliyor her şey.. Susuluyor ve idare ediliyor an.. Süt dökmüş kediyiz tüm faciaların karşısında, kişisel ya da toplumsal… Yanımızda adam kesilse yürüyüp gidiyoruz… Parmağımızı kımıldatmıyoruz; çünkü o parmaklar bize lazım, o parmaklar kıymetli…

Akşam evimize gidince üzerimize rahat bir şeyler giyerek, meşrebimize göre çayımızı kahvemizi ya da aperitiflerimizi alarak klavyenin karşısında onlarla vereceğiz kavgamızı feysbuk=matrix’te!

Parmaklarımıza çok iyi bakmalıyız; onlarla protesto ediyor, kızıyor, bağırıyor, eleştiriyoruz kötülükleri; onlarla sevişiyor, onlarla kavuşuyor, onlarla ayrılıyor, onlarla dövüşüyoruz; hatta vatanı onlarla kurtarıyoruz… Matrix’te yaşıyoruz artık!

Şimdilik kablolar vücudumuza değil karşımızdaki ekrana bağlı; biz de parmaklarımızla o ekrana… Şimdilik parmaklarımızla giriyoruz matrix’e ama bu bile yetti bize.. Sistem kendi şifrelerini oluşturalı, atı alan üsküdarı geçeli çok oldu.. Kendi dili bile var matrix’imizin gündelik hayatta mühürlü dilimizi bülbül gibi şakıtan, hatta ve hatta papuç gibi uzatan…

Toplantılar, protestolar düzenliyor, üç bin kişiyi davet ediyoruz örneğin… İkibini katılacağını işaretliyor, taş atıyor da parmağı mı yoruluyor, neden olmasın ki… Sonra bir bakıyorsun yirmi kişi var-yok… sen-ben, bizim oğlan… Ama ikibin kişinin sayfasına şu not düşüyor: “falanca kişi şu tarihte filanca gösteriye katılmış, falanın filanını kurtarmıştır…” Bir süre sonra kendimiz bile inanır oluyoruz hakikaten bir boka yaradığımıza, bir bok başardığımıza burada.. Ne âlâ değil mi? Ballı lokma tatlısı, aman hadi hayırlısı…

Zannetmiyorum ki insanlık tarihinde hiç bir şey yapmadan her şeyi yaptığı yanılsamasıyla kıçını bu kadar yaymış böylesine aymaz ve büyük bir kitle oluşmuş olsun… Zannetmiyorum ki, insanlık hiçbir zaman bu kadar her şey olduğu zannıyla “hiçbir şey”liğe böylesine yaklaşmış olsun.

Hiçbir şey bilmemekten daha kötüsü, neyi bilmediğini bilmemektir. Ve kimse neyi bilmediğini bilmiyor artık; çünkü matrix’teki inanılmaz alıntı çöplüğünde, feysbuk icat oluncaya dek tek bir kitabını bile okumadıkları, haklarında hiç bir fikir sahibi olmadıkları yazarların, düşünürlerin (üstelik artık bir çoğu uydurmasyon olan) fikirlerinden yapılan alıntıları paylaşıp duruyor artık yurdum insanı mütemadiyen… Bir gün paylaştığıyla ertesi günkü taban tabana zıt oluyor çoğu zaman, ama olsun, artık herkes herkesi tanıyor ya, herkes her şeyi biliyor ya, ne gam…

Herkes her şeyi bildiğini zannediyor, bildiğine “inanıyor” hatta inanılmaz bir aymazlıkla… Herkes niçe’yi biliyor örneğin artık, ne demiş niçe: “uçurumları sevenlerin kanatları olmalı,” tamam işte niçe’yi bitirdik mevlânâ’ya geçelim; mevlânâ kim: “kendindendir çektiklerin, gölgenden değil,” diyen adam değil mi? tanıyorum ben onu canım, biliyorum, anlıyorum, okudum ben onu… Nereden tanıyorsun? feysbuk=matrix’ten…

Nerede tanıştınız?: matrix’te!

Nerede ayrıldınız?: matrix’te!

Nerede biteceksiniz?: matrix’te!

İyi uykular hepimize, matrix’te !

Rabia Mine (facebook.com/rabia.mine.73)

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu