Çevremanşet

Gölgesini Arayan Güneş ve Hayat Ağacının Dramı

GÖLGESİNİ ARAYAN GÜNEŞ VE HAYAT AĞACININ DRAMI

Dalları sonsuz gökyüzüyle kucaklaşan, yeşil yaprakları ve çiçekleriyle mavilikleri naifçe öpen bir ağaçtan daha estetik ve sanatsal bir şey tanımıyorum. Konu ağaç olunca tüm suları, nehirleri, dereleri, çayları durur benliğimin. Can damarıdır düşüncemin ve de öznemin.

belgrad ormanları
Bir zamanlar Belgrad Ormanları’nda…
Şimdi bu ormanların tam ortasından bir tren yolu hattı geçirmeye çalışıyorlar.
Fotoğraf: Deniz Kartal

Hayatının büyük bir kısmı, kökleri toprağı sıkıca kavramış,  var olduğu yerde insanoğlunun hırsı karşısında huzursuz ve tedirgin duran ağaçların yok olmasına tanık olmakla geçmiş bir ağaçsever olarak , ağaçlardan daha fazla kaygılı ve huzursuzum, adına gelişme denilen, gücünü vahşice kullanan canavarın karşısında.

Doğayı sevmek başlı başına yürek işidir, hayatı ve insanı sevmek gibi. Erdem ve farkındalık, yaradılana duyulan sevgi ve hayranlık yoksa serde, her çeşit hoyratlık ve zarar beklenir insandan. Onun için önemi yoktur, bir kuşu yuvasından etmenin, büyümesi yıllar alan bir ağacı kesmenin, çimen yerine betona basmanın ve toprak üzerinde kendiliğinden açmış bir çiçeğin kokusunun…

Yeşilin insana verdiği huzur duygusunu ve dinginliği başka nede bulabilirsiniz? Oksijenden yoksun kirli havaları solurken şehirlerde, çeşit çeşit hastalıkların hızla artmasını neye yorabilirsiniz. Aşkın doğasını da kaybettik doğadan uzaklaştıkça.  Ağaç altında buluşup koklaşan, kırlarda kelebekler gibi eğleşen, çiçek kokularıyla mest olan, çimenlere boylu boyunca uzanan aşıklar eski Türk filmlerinin karıncalı görüntülerinde kaldı. Kalbimizi geçmişin el değmemiş kırlarında bırakalı beri özler olduk kendimizi.

Bahçeli , mütevazi, müstakil evlerden, büyük bir hızla, üst üste yaşamaya çalıştığımız apartmanlara geçerken neleri kaybettiğimizi hiç düşündük mü? Yatay hayatlardan sonra dikey yaşamak, komşuluk kavramını bitirdi ve mahalleli olma duygusunu. Saksıda çiçek yetiştirmeyi bile unutan, estetik yoksunu, betonu ruhuna sindiren ve beton soludukça kimyası değişen , doğayı hırsları uğruna katleden, sorgulamayı, düşünmeyi ve incelikleri unutan yığınlar olduk.

Tozlu ve köhne anlayışların, kazanma ve tüketme hırsının kurbanı ağaçlar oldu ,  çok kan akıttık biz,  toprağı büyük bir iştahla yedik altını düşünmeden, çok katlettik kendimizi…

Aslında bir Kızılderili atasözü nasıl da güzel anlatıyor her şeyi;

Son ağaç kesildiğinde,
Son nehir kuruduğunda,
Son balık avlandığında,
İşte o zaman paranın yenmediğini anlayacaksınız…

Fatma KOŞUBAŞI

Dünyalılar

 

 

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu