Arka Bahçemiz

Gorilden Al Öğüdü

İsmael, Daniel Quinn’in, 1992 yılında yayımlanan aynı isimli kitabının baş karakteri, telepatik yolla insanlarla iletişebilen bilge bir goril. Her şey, İsmael’in “Öğretmen öğrencisini arıyor! Derin bir dünyayı kurtarma arzusu taşımak kaydıyla bireysel başvurunuz” diyerek gazeteye ilan vermesiyle başlıyor. Sonrasında dünyayı kurtarma arzusuyla yanıp tutuşan, kafası karışık öğrenciyle İsmael arasındaki dünyayı ve insanlığı kurtarma üzerinden dolaylı yollardan geçen Sokratesk diyaloglar ile devam ediyor. ishmael

Yiyecekleri kilitli bir yerde saklamak kültürünüzün en büyük icatlarından biridir. Tarihte başka hiç bir kültür yiyeceği kilitli bir yerde saklamayı düşünmemiştir -ve bu kilit ekonominizin temelini oluşturur…. Eğer yiyecekler kilitli bir yerde tutulmasaydı, işe kim giderdi Julie?

İsmael’in sorularıyla öğrencisini gezdirdiği mıcırlı yollar, özünde Kültür Ananın “uygarlaşma” kisvesi altında insancıklara çok karmaşık ve tabii ki sürdürülmesi epey güç bir sistem yarattırıp, bunun içinde bir şekilde var olmayı dayatıyor olmasından başka bir şey değil. Misal, yiyeceklerin kilitli kapılar ardında tutulması ve anahtarın da para olmasına karşın bu parayı aklına gelen kolay bir yolla bulmanı engelleyecek, kırılması kaçınılmaz kural ve yasaların konmuş olması. Ya da Amerikan filmlerinde duyduğumuz “hastalıkta, sağlıkta, ölüm bizi ayırıncaya dek…” diye çok acayip sorumluluklar getirecek yeminler ettirilerek evlendirilen çifte çocuk büyütmek, okutmak, evler, arabalar, özel sigortalar satın almak, 5 yıldızlı “her şey dahil” tatiller yapmak amaçlarıyla emeklilik yaşına kadar çalışmayı dayatmaya karşın en başta ettikleri o büyük yemini tutmalarını beklemek gibi… Kültür Ana’nın bu kadar özümsediğimiz normları esasına bakarsan epey zor ve karmaşık! Topluluktaki bireyler için işleyen basit bir sistem bulmayı tercih eden kabileleri, klanları Kültür Ana normlarına göre “ilkel” kabul edip küçümseyerek topluluktaki bireylerin %99′u için işlemeyen, oldukça karmaşık bir sistem içinde “uygar” olmakla övünüyoruz kısacası. ishmael (1)İsmael, bizim bitmek bilmeyen daha uygar, daha gelişmiş, daha iyi, daha başarılı, daha az zamanda daha çok iş yapan, daha fazla edinmek isteyen ve buna ulaşmak için elinden geleni ardına koymayarak ancak toplumun %1′ini gerçekten refaha erdirebilen ilerici Kültür Ana’mıza karşılık binlerce yıldır var olmuş ve halihazırda da mevcut olan kabilelerden bahsediyor. Mesela A kabilesi, komşu kabile B’ye çok ters düşse de A’lılar için gayet güzel işleyen bir sistem kurmuş devam ediyor. B kabilesi de  A’lılara çok saçma gelen ama B’liler için gayet güzel işleyen başka bir sistem içinde yaşıyor. Bu iki kabilenin birbirinden herhangi bir alıp veremediği yok, A’lılar B’lilerin sistemini sorgulamıyor ve aynısı B’liler için de geçerli. Yalnız komşu olduklarından arada sırada kabile çıkarları kesişebiliyor. Böyle durumlarda, karşılıklı tehditler sonucu tehditte daha ileri gitmeyi göze alan kabilenin bu çıkara daha çok ihtiyacı olduğu ortaya çıktığı için otomatik olarak kazanan durumuna düşüyor. Ve bu tehditleşmeler yeterince sık olsa da herkes oyunun kurallarını bildiği için hiç bir zaman kanlı, silahlı muharebe savaşlarına dönüşmüyor. A’lılar B’lileri demokratikleştirecek diye toplu katliama filan gitmiyor. A ve B kabileleri, kendi bireylerinin doğumlar, ölümler, evlilikler sonucunda değişmesiyle işleyen sistemlerinin işler kalması için sürekli evrilirken dışarıdan bir müdahale olmadığı sürece bu iki kabile arasındaki ilişki sabit kalıyor çünkü oyunun kurallarını değiştirmek öngörülemeyen, karmaşık bir ilişkiye yol açabilir. Bu yeni ilişki biçimi, klanların kendileri için işleyen sistemlerini başka bir klana karşı durabilmek için bozmaları anlamına gelebilir ve bunu kimse istemez. İsmael bunları anlatırken yanlış anlamayalım diye de üstüne basarak diyor ki “Kabile işleyişinden bahsederken, bugün elinde olan medeniyetin işine yarayan getirilerini bir kenara atıp ok ve yayla avlanmaktan filan söz etmiyorum. Hemen ön yargılı şartlanmayla dünyayı kurtarmak için radikal bir avcı, toplayıcı toplumuna dönmek gerektiğinin fantezisini kurma! Ayrıca bir klanın kusursuz, barış dolu, inanılmaz mutlu ve demokratik olduğundan da bahsetmiyorum. Bahsettiğim şey, klanların kurdukları sistemlerin kendileri için işleyen, basit sistemler oldukları ve dışarıdan herhangi bir dayatmaya göre evrilmedikleri.” Ütopik mi geldi? Öyleyse hayatınızın en keşfetmeye açık yılları olan 5-22 yaş arasını unutmaya mahkum olduğunuz, bir çoğu günlük yaşamında hayatta kalmaya yaramayan milyonlarca bilgi alışverişi ve gereksiz stresle geçirdiğiniz okul yıllarını düşünün o zaman…  Şimdi bir de en yaratıcı ve verimli olduğunuz 22-60 yaş arasını geçirdiğiniz, sabah 9 – akşam 5 arası mutlu olmadığınız, hoşlanmadığınız insanlarla aynı yerde bulunmak zorunda olduğunuz ve hatta bazen kendinizi işlevsiz hissettiğiniz ama kilitli bir yerde saklanan yiyeceğe ulaşıp hayatta kalmak için gitmek durumunda olduğunuz iş hayatınızı düşünün… Esas ütopik olan hayatını böyle geçirmek! Ve  bu sizin suçunuz değil; Kültür Ana böyle istiyor…

Üzgünüm ama sorunlarınıza “iyileştirme” yaklaşımıyla eğilmeye sempati duyamıyorum, Julie. Hasta veya doğuştan günahkar filan değilsiniz. Her sabah 6 milyar insan uyanıp dünyayı yalayıp yutmak için yola koyuluyor. Bu, durup dururken yakalandığınız bir hastalık değil… İhtiyacınız olan şey iyileşmek değil, bir an önce başka bir biçimde yaşamaya başlamak. Ve bunu başarabilmek için de öncelikle bunun mümkün olduğunu kabul etmeniz gerekli.

Elif Gündüzyeli’nin aynı başlıklı http://www.prensesemektuplar.com/ internet sitesinde yayınlanan yazısından özetlenmiştir. Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu