Yaşam

Hayvanlar Bizden Ne İstiyor? Hayvan Manifestosu

Hayvanlar bizden ne istiyor? Onların manifestosu, bize daha iyi davranın ya da bizi rahat bırakın olabilir…

 

Kim oldukları ve onlara nasıl davrandığımız düşünülünce bizden bunu istemekte sonuna dek haklılar. Çoğu kez öteki hayvanlarla ilişkimizi belirleyen şey zulüm oluyor. Hayvanlar kendilerini güvende, emniyette hissetmek, huzur içinde yaşamak istiyorlar, aynen bizim gibi. Hayvan manifestosu, daha çok nezaket içeren bir eylem çağrısı. Öteki hayvanları kurtarırken bir yandan da kendimizi kurtarıyor olacağız. Hayvanların nelere ihtiyacı olduğunu, bizden ne istediklerini dinlerken kendimiz hakkında da bir çok şey öğrenebiliriz.

Kim yaşıyor, kim ölüyor, neden? İnsanı gözünü korkutan bu soru, öteki hayvanlarla nasıl ilişki kurduğumuz gerçeğinin tam merkezinde yer alıyor. Biz insanlar- büyük beyinli, büyük ayaklı, kibirli ve işgalci memeliler- öteki hayvanlarla ilişkilerimiz konusunda son derece kafa karışıklığı yaşıyoruz. Kendimizi aşmaya ihtiyacımız var. Sayımız çok fazla ve utanmadan aşırı noktalara vararak tüketiyoruz.

Öteki hayvanlarla ilişkilerimiz karmaşık, muğlak, paradoksal, ve hayal kırıklığı yaratan nitelikler barındırıyor. Hayvanları gözlemliyoruz, sirklerde hayvanat bahçelerinde onlara saygıyla karışık hayret duygularıyla bakıyoruz, üzerlerinde deneyler yürütüyor, onları yiyor, onları giyiyor, onlar hakkında yazıyor, çiziyor ve resimler yapıyoruz, onları bir çok değişik şekilde ifade ediyoruz. Ama çoğu kez kim olduklarını, neye ihtiyaçları olduğunu, ne istediklerini görmezden geliyoruz.

Ayrıca utanmadan “doğayı yeniden şekillendirirken” onları eşya gibi oradan oraya taşıyoruz. Doğayı yeniden şekillendirmek dediğimiz şey, öteki hayvanların hayatlarına onlara ne yaptığımızı ya hiç umursamadan ya da çok az umursayarak girmemeiz dair küresel bir eğilim. Onların rızasını gözetmeden çok sayıda kararlar veriyoruz. Sırf bilim ya da eğitim adına bir şey yapmak kasti olarak acı, ızdırap ya da ölüme sebep olmak için yeterli bir sebep olamaz, hayvanlar müdahalelerimizden hoşlanmıyorlar.

Bizler de hayvanız, hayvanlar alemindeki üyeliğimizin hem farkında olmalıyız, hem de bununla gurur duymalıyız. Evrimsel akrabalığımızı ve bu ilişkinin devam ettiğini görmezden gelen argümanlar kötü bir biyolojinin ürünü olup ötekilerden daha aşağı seviyelerde bulunduğuna inanılan türler için derin sonuçlar ortaya koyarak yanlış sınırlar yaratıyor. Tür ayrımcılığı tür üyeliği temeline dayanacak şekilde tür bireylerine farklı değerleri ve haklar atfetmek anlamına geliyor. Bu pratik ayrımcılık barındırıyor, Doğa’yı görmezden gelip ayrıştırıyor ve türler arasında yanlış sınırlar yaratıyor. Kim olduğumuz ve insan türünden olmayan hayvanların kim olduğu gerçeğini yanlış şekilde temsil edecek şekilde kaygan, kendi çıkarlarına hizmet eden, güvenilmez bir duruma sokuyor.

Tür ayrımcılığı ayrıca türler arasındaki farklılıklardan daha büyük olan türler içi bireysel farklılıkları da görmezden gelir. Böylece tür ayrımcılığı bazı benzerlikler mantıklı görünüp yüzeysel anlamda keyif vericiyken yanlış yönlendirmelere sebep olurken, bir yandan da aldatıcı sonuçların yaratılmasına sebep oluyor, oysa aslında yakın bir gözlem sonucu bu benzerliklerin hiçbir değerinin olmadığını görmek mümkün. Tür ayrımcılığı dünyayı bütün canlılar için daha iyi bir yer yapmaya yönelik kolektif çabalarımızın altını oyuyor; tür arayüzü üzerine yeniden düşünmemiz gerek. Ayrıca hayvanların neye ihtiyacı olduğu ve ne istediklerine dikkat etmemiz gerekiyor, kalplerinde ve zihinlerinde ne olup bitiyor buna dikkat etmemiz gerek: diğer bir deyişle, manifestolarına.

Öteki hayvanların hayatlarına dair sürekli göz kamaştırıcı gerçekler öğreniyoruz. Eğer etolojiyi öteki hayvanların yüreklerinde ve zihinlerinde ne olduğunu kapsayacak şekilde “derinleştirirsek”, daha çok şey öğreniriz. Derin etoloji bizi hayvanları umursamaya ve şefkat izimizi büyütmeye çağırıyor. Bunu yapmak için altı sebep sunuyorum size:

1. Bütün hayvanlar dünyayı paylaşıyor, bir arada yaşamak zorundayız.

2. Hayvanlar düşünür ve hissederler.

3. Hayvanlarda şefkat duygusu vardır, şefkati hakederler.

4. Bağlantı kurmak şefkati çoğaltır; yabancılaşmak umursamazlığı çoğaltır.

5. Dünyamız hayvanlara merhamet etmiyor.

6. Şefkat ve merhametle davranmak bütün canlılara ve dünyamıza yardım eder.

Hayvan manifestosu gerçek dünyada değişimler yaratmak adına bize ne türden bir ilham verebilir? Bireylerin refahına önem verilen şefkat barındıran bir korumacılık; türler, popülasyonlar ve ekosistemler gibi daha büyük kolektifleri savunanların bireylerin refahına daha çok önem verdiği, şefkat barındıran , hayvanlardan yana anlamlı eylemleri hayata geçiren bir kafa yapısını hayata geçirebilir. “Şefkatli korumacılık” artık bir oksimoron değil; çünkü etik, korumacı biyolojiye sıkı sıkıya yerleştirilmeli, zor sorular bizi profesyonel ve kişisel konfor bölgelerimizden uzaklaştırsa bile. Öteki hayvanlarla ilişkilerimizde önemli değişimler yaratmak istiyorsak standardın ötesinde düşünüp eylemek zorundayız. Hayvan manifestosunu hayata geçirmeye başlamak için ilk adımımız şu olabilir: “hayvanlara zarar vermeyin “.

Hepimiz huzur içinde yaşayabilelim diye yüreklerimizi yeniden yabana açmalı, merhamet ve birlikte varoluş koridorları inşa edebilmeliyiz. Barışa bir şans verelim; çünkü öteki hayvanlara açtığımız savaş işe yaramadı, alenen ortada. Dünya biz onu kullanalım diye yaratılmadı. Öteki hayvanların sahibi değiliz biz. Onlar bizim malımız, mülkümüz değil.

Ayrıca çocuklarımızı da eğitmemiz gerekiyor; çünkü onlar daha uyumlu, huzurlu, merhamet ve şefkatli bir dünyanın elçileri. Duygusal olup kalbimize göre davranmakta yanlış bir şey yok. Öğrencilerin bunu bilmeye ihtiyacı var. Bilimde daha çok kalbe, daha çok sevgiye ihtiyacımız var, bütün bildiklerimizle hayvanlara yardım etmeye ihtiyacımız var. Eğer hayvan manifestosuna kulak verirsek, o zaman daha iyi bir bilim yapmış oluruz, hayvanların da bizim yanımızda kendilerini daha güvende hissetmelerini sağlamış oluruz. Hayvanların şu soruyu sorduğunu hayal ediyorum çoğu kez, “böylesine çok acı çektiğimizi bilmenize rağmen nasıl oluyor da bunları yapmaya devam edebiliyorsunuz?”

Doğayı görmezden geliyoruz, onu kendi çıkarlarımıza uyacak şekilde yeniden şekillendiriyoruz, sanki önemli olan tek tür bizmişiz gibi. Sadece biz olmamalıyız önemli olan, ama çoğu kez durum bu. Ancak, gelecek için gerçekten ümidimiz var. Bu yüzyılı küresel şefkat yüzyılı yapabiliriz. Şefkat şefkati doğurur. Hayvanlara ve onların yuvalarına şefkat gösterdiğimizde değiş tokuş ilişkisi değil, insan türünden hayvanları da içeren sinerjik bir ilişki ortaya çıkıyor. Gerçekten kendimizi güvende hissettiğimiz yuvamız gibisi yok.

Ümit edecek çok sebep var. Bizim ve öteki hayvanların iyi olmak için doğduğuna ve doğal iyimserler olduğumuza dair çok kanıt bulunuyor.” Invictus” filminde Morgan Freeman’ın oynadığı Nelson Mandela’nın Güney Afrikalı rugby takımına söylediği gibi, “beklentilerimizi aşmalıyız”.

Bu yüzden empati, şefkat ve moral eğilimlerimiz üzerine düşünelim, bütün canlılar adına dünyayı daha iyi bir yer yapmak için uğraşalım. İyi, merhametli, empatik, moral olmak hem doğal hem de son derece “hayvan” doğamıza uygun; daha çok bilim üretmek bizi daha şefkatli yapacak anlamına gelmez. Pozitif olmalıyız, öfke ve çaresizliğe odaklanmak yerine başarılarımıza odaklanmalıyız. Bu yeni toplumsal hareketi anaakım bir hareket haline getirmeliyiz, böylece hayvanlar adına, Dünya adına çalışanlar “radikal” olarak isimlendirilmemiş olurlar. Şu ezilmiş, yaralanmış dünyamızda güzelliği görmek için çok sebebimiz var.

Öteki canlılara empoze ettiğimiz aşağılamaların acısını yaşıyoruz. Yepyeni bir paradigma yaratacak küresel bir yaklaşım için temel prensibimiz şunlar olmalı:

1- Kasıtlı olarak zarar vermeyin

2- Bütün hayata hürmet gösterin

3- Merhamet ve şefkatle davranın

4- Öteki hayvanların hayatlarına adım attığınızda lütfen adımlarınızı hafifçe atın

Onlara ya daha iyi davranmalıyız ya da onları rahat bırakmalıyız.

Kaynak: hayvanozgurlugucevirileri.com

www.dunyalilar.org

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu