Yaşam

HEDEFİM BAŞKALARINI DEĞİL KENDİMİ DÖNÜŞTÜRMEKTİR

Otuz yıldır yazıyorum; ilk yazım İstanbul’da 1987 yılında bir dergide yayınlanmıştı. Bu süre içerisinde çeşitli dillerde gazetelerde, dergilerde, internet ortamında ve ülkelerde yaklaşık 1000 adet makalem yayınlandı. Türkiye’de 15 kitabım yayınlandı, bunların çoǧu ikinci baskı yaptı. İki ülkede kitaplarım yayınlandı. Yerel ve uluslararası anlamda ödüller de kazandım, ama kuşkusuz bunların hiçbirisi ölçü deǧildir.

Yazı, bir tablo gibidir. Renkleri yanyana getirmek ustalık ister, aynı şekilde son rötuşları bir sanatçı titizliǧiyle yapmak gerekir.

Ve okumak, bir yazıp yüz okumak. Bu otuz yılda öǧrendiǧim şeylerden birisi de, yazıyı bitirdikten sonra demlenmeye bırakmaktır bir süre. Yazı da, tıpkı leziz bir çay demler gibi, beklemelidir bir süre. Kelimeler aǧır aǧır çökmelidir aşaǧıya doǧru öz anlamlarını bularak. Daha sonra tekrar ona bakmak ve son rötuşları yapmak gereklidir.

Yine öǧrendiǧim diǧer bir şey, yazıyı hemen sabırsızlıkla koşarak yayınlamak deǧil, sabırla beklemektir yazının olgunlaşacaǧı, demleneceǧi anı. Bu yüzden bazı yazılarımı yayınlamadan önce, 3-4 ay beklettiǧim oluyor. Daha az, ama öz yazıyorum.

Yapmaya çalıştıǧım tek şey kendi özgün stilimi oluşturmaktır. İnsanlar yazıyı okudukları zaman, nasıl Van Gogh’un hiç bilmedikleri bir tablosunu gördüklerinde onun yapıtı olduǧunu biliyorlarsa, yazımı okuduklarında da, bunun benim yazım olduǧunu anlamalarını istiyorum, bunun için uǧraşıyorum. Kendi stilimi yapabildiǧim ölçüde oluşturdum. Ama bu kuşkusuz statik bir süreç deǧil, yazdıkça deǧişiyor ve gelişiyor.

***

İkincisi okunup geçilecek güncel yazılar deǧil, direkt olarak kendi hayatıma etki yapabilecek yazılar yazmaya çalışıyorum yapabildiǧim ölçüde. Okuyanların bazıları da bundan etkileniyor elbette, ister istemez. Bunun etkili olduǧunu görüyorum yavaş yavaş. Yazılarımdan da etkilenerek, kendi hayatlarına yön vermeye çalışan okurlarımın olduǧunu öǧrendikçe şaşırıyorum. Örneǧin son yazılarımdan birisinde her gün düzenli olarak 125 sayfa kitap okuduǧumu yazmıştım, bazı okurlarım yazımı okuduktan sonra her gün 100 sayfa kitap okumaya başladıklarını yazdılar bana, sevindim. İnsanları olumlu yönde etkilemek güzel bir şey.

Dunyalilar.org internet sitesinde yazmaya başladıktan sonra, aradıǧım yazın ortamını bulduǧumu fark ettim. Yazılarım bu websiteye tam oturuyor. Çünkü güncel ve popüler yazmıyorum, bu websitede de sorunların ana noktasını dile getiren güncel olmayan tarzda yazılar yer alıyor. Tam benim tarzıma uygun bu yüzden.

Daha önce de belirttiǧim gibi, yazmak için yazmıyorum. Kendimi deǧiştirmek, geliştirmek için yazıyorum. Hedefim başkalarını deǧiştirmek deǧil, çünkü biliyorum ki, başkasını deǧiştirmeye hedeflenen insan, kendisini geliştirmekten, deǧiştirmekten, dönüştürmekten aciz insandır.

Bir takım sözcük oyunları, imgeler ile oynamak çok ilgi alanımda olmadı benim. Kuşkusuz bu da yazın sanatına dahildir. Ama benim için önemli olan, kendi sözümü yalın ama kelimelere derinlik katarak, özgün bir şekilde dillendirmektir. Çünkü büyük klasik yazarların dili yalındır; imgelerle, sözcüklerle oynamaz onlar. Onlardan öǧrendiǧim ve hayata geçirmeye çalıştıǧım bir şeydir yalınlık. Aslında Bukowski, “Yalınlık, işte aradıǧımız tek şey buydu.” derken haklıydı. Picasso örneǧinde görüldüǧü gibi, sanat da en yalın haline ulaştıǧında, en etkili formuna ulaşmış oluyor bence. Oraya ulaşmak elbette kolay deǧil, yıllara uzanan bir çaba gerektiriyor. Asıl zor olan, herkesin ker zaman kullandıǧı yalın kelimeleri alarak onlara derinlik verebilmektir. Basit deǧil, ama derin olabilmektir zor olan.

***

Yazılarımın temelini “sorgulama” teşkil eder yıllardır. Bu hem özsorgulama, hem de sistem ve toplum sorgulamasıdır. “Sorgulanmayan hayat, yaşanmaya deǧmez.” derler ya, işte benim için de bir yazar olarak, sorgulamayan yazı okunmaya deǧmez.

Eskiden gazetelere, dergilere yazardım. Şimdi internette yayınlıyorum yazdıklarımı. Artık gazeteye, dergiye ya da internete yazmanın bir farkı yok; çünkü gazeteler, dergiler de internette artık. Yalnızca okur sayıları deǧişir belki. İnternetin avantajı, yazınızı yayınladıǧınız anda, dünyanın dört bir yanındaki okura ulaşabilme gücüdür. Ve de yazınızın sonsuza kadar ulaşabilme şansı var.

Hiçbir zaman geniș kitlelere hitap eden bir yazar olmadım. Bazı yazarlar çok bilinmezler, yollarına gölgede devam ederler, onları ancak arayan bulur, popüler değillerdir; iște onlardan biri oldum. Yazmamın tek nedeni daha iyiye, güzele yönelik olan arayıșım oldu. İște bu noktada, zaman içerisinde, hayatın içinde arayıșı olan, duyarlı, kaliteli bir okur kitlesi ile buluștum kendi adıma.

***

Yazılarıma ilgi gösteren duyarlı okur sayısı artıyor yavaș yavaș. Ama toplumun geneli için söylersek, insanların çoğu zaten bir șey aramıyor hayatın içinde, daha çok maddi değerlerin peșinde gidiyorlar. Arayıșı olan, sanata, felsefeye ilgi duyan okurlara hitap eden yazılar yazıyorum. Çok okur sahibi olmak hiçbir zaman önemli olmadı benim için. Gerçekte nicelik önemli değildir, önemli olan niteliktir. Beni anlayan bir okur, gözümde bin okur eder.

Bașkalarını değiștirmek için yazmıyorum, kendimi geliștirmek için yazıyorum. Yazdıkça öğreniyorum. İyi bir yazar, hayatın ebedi çırağıdır.

Romanlarda, yazılarda kendimizi bulduğumuzda mutlu oluruz. Yazılarımda kendini bulan okurlar olduğunu görmek de beni mutlu ediyor. Her gün okurlarımın birer ikișer ‘Sizi yeni keșfettim.’ diyerek gelmesi beni mutlu ediyor.

Derler ki, “Güneşin altında söylenmemiş söz kalmamıştır.” Ben buna inanmam, yan yana gelmemiş, henüz anlamını bulmamış kelimeler vardır hâlâ; bu yüzden yazmaya devam ederim.

Yazarak ünlü olmak ya da para kazanmak benim hedefim olmadı hiçbir zaman. Onun için gölgede kalmayı tercih ettim. Gerçek dönüşüm, güneşin altında olmaz, gölgede olur.

Facebook’taki, Googleplus’taki topluluklarda İspanyolca, İtalyanca, Portekizce yazılarımı da paylașıyorum. Latin Amerikalı ve İtalyan, Portekizli okurlarım da var beni takip eden. Brezilya’da zaman içerisinde beni takip eden okurlar edindim. Bazı gazetelere yazıyorum burada.

Arayıșı olan, hayata yönelik aynı kaygıları paylașan okurları gölgeye beklerim. Gölge huzurlu, sakin ve derindir.

En güzeli de, çok ünlü ve tanınmış bir yazar olmamama karşın, otuz yıllık yazın serüvenimde beni takip eden okurlarım olduǧunu bilmektir.

 

Erol Anar

Santa Catarina-Brezilya

Eylül 2016- Şubat 2017

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu