Arka Bahçemiz

Hedonik Uyum: Sürdürülemez mutluluğun kaynağı

En mutlu olduğunuz anları düşünün. Bir süre sonra ne oldu, her şey büyüsünü yitirdi mi? Sorun sizde değil, bunun nedeni “Hedonik Uyum”.9-negative-thoughts-away

Mutluluğu aramak ve hatta mutluluğumuzu arttırmaya çalışmak da oldukça normal bir etkinlik, hatta kimimiz için önemli bir gereksinim. Fakat Hedonik Uyum bu duruma engel teşkil edebilen bir gerçek.

Brickman ve Campbell’in tanımına göre hedonik uyum, insanların hem iyi hem kötü olaylara uyum gösterme (adapte olma) eğilimini ve bu sayede bir süre sonra aynı mutluluk seviyelerine geri dönmelerini ifade eder.

Örneğin Brickman, yaptığı çalışmalarda piyango kazanan insanların diğerleri ile karşılaştırıldığında sadece bir miktar daha fazla mutlu olduklarını göstermiş, yaşamlarında onları mutlu edecek olaylar yaşayan kişilerin belli bir zaman sonra eski mutluluk seviyelerine geri döndüklerini belirtmiştir. Aynı şekilde kayıp veya hastalık gibi olumsuz olaylar yaşayan kişilerin de bir süre sonra bu gibi durumlara adapte olduğunu ve mutluluk seviyelerinin bu olaylardan öncekine benzer seviyeye geldiğini söylemiştir. Yani Brickman, kişinin duygusal sisteminin mevcut yaşam koşullarına ayak uydurduğu ve mutluluk ve mutsuzluğun insanların yaşamlarındaki değişikliklere verdiği kısa süreli tepkiler olduğu görüşünü savunmuştur. Daha da önemlisi, insanların bir bakıma ‘boşu boşuna’ mutluluğu aramaya devam ettiğini öne sürmüştür. Hedonik uyum için aynı zamanda koşu bandı benzetmesini kullanmıştır. Buna göre hedonik uyum ile, yürüyüş veya koşu hızımızı bantın hızına uydurduğumuz gibi, duygu durumumuzu da yaşamın koşullarına göre ayarlarız.mutsuzluk

Kısaca hedonik uyuma göre insanların mutluluk hissi günden güne ve bazı koşullara ve yaşantılara bağlı olarak değişse de, herkesin nispeten sabit ve ortalama bir mutluluk seviyesi olduğu, bu nedenle anlık ve durumsal duygu değişikliklerinden sonra bu seviyeye geri döndükleri görülüyor.

Bu önemli ve hayli iddialı görüşlerden sonra psikoloji alanındaki araştırmacılar, elbette hedonik uyumun gerçekten var olup olmadığını incelemeye başladı. Öyle ya, eğer hepimiz yaşadıklarımızdan sonra aynı mutluluk seviyemize döneceksek, o zaman bu yaşantıların ve mutluluğu aramanın ne anlamı var? Gerçekten de 1980’lerde başlayan çalışmalar, dış koşulların ve olayların mutluluk seviyemizi çok az etkilediğini gösterdi. Örneğin gelir seviyesi, fiziksel güzellik, eğitim seviyesi, sağlık durumu gibi koşulların mutluluğa olan katkısının pek fazla olmadığı ortaya çıktı. Bazı çalışmalar evli insanları inceleyerek, çiftlerin ilk 1 senede hızla artan mutluluk seviyelerinin bir süre sonra azalmaya ve kişinin önceki mutluluk seviyesine yaklaşmaya başladığını ortaya koydu. Yani hedonik uyumla ilgili görüşler kısmen doğrulandı.

Peki bu, oldukça pesimist bir tablo değil mi? İnsanlar mutluluk seviyelerini kabul edip mutluluğu aramaktan vaz mı geçmeli? Bu sorulara daha ayrıntılı yanıt arayan araştırmacılar son 10 yılda epey yol katetmiş görünüyor. Zira hedonik uyum modeli kabul edilse de, gözden geçirilmesi ve yumuşatılmasının gereği konusunda bilimsel kanıtlara rastlıyoruz. Ancak önce mutluluğu daha yakından anlamak için bazı önemli noktalar üstünde duralım.

Yapılan araştırmalar doğrultusunda, mutlulukla ilgili bilinmesi gerekenlerden bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz:

Mutluluğun ortalama % 50’si (her insanda az çok değişir) genetik. Dolayısıyla mutluluğumuz üstünde tamamen kontrolümüzün olması mümkün görünmüyor. Ancak bu durum, diğer % 50′sinde çeşitli müdahaleler yapmanın mümkün olabileceğini göstererek, olumlu bir tablo da çizmiş oluyor.

Bazı kişilik özelliklerimiz mutluluğu belirlemede oldukça önemli. Aslında bu özellikleri bir önceki maddede belirttiğimiz genetik faktörler içine koymak mümkün; çünkü kişilik özellikleri oldukça sabit ve genetik kökleri olan özellikler. Bunlar arasında en belirleyici olanlarsa ‘dışadönüklük’ ve ‘duygusal denge/dengesizlik’. Dışadönük kişilik özelliğine sahip insanlar, içedönüklerle karşılaştırıldığında daha mutlu. Dışadönük kişiler daha pozitif, daha sosyal ve daha girişkendir; hoşa giden şeyleri algılamaya daha eğilimlidir. Bu nedenle de mutluluk için programlandıkları düşünülür. Öte yandan duygusal dengesizlik yaşayan kişilerin mutluluk seviyelerinin düşük olduğunu biliyoruz. Nevrotik kişilik özelliği olarak da tanımlayabileceğimiz ‘duygusal dengesizlik’, kaygı, depresif duygular, öfke gibi pek çok olumsuz duyguyu da beraberinde getiriyor.

Sosyal ilişkiler mutluluğumuzu etkiliyor. Tatmin edici yakın ilişkiler yaşamak, mutluluk seviyemizi etkileyen önemli faktörlerden. Arkadaş ilişkileri, aile ilişkileri, romantik ilişkiler…Yoğun ve keyifli yakın ilişkiler sürdüren insanların daha mutlu olduğunu biliyoruz.

Para, bir yere kadar mutluluğu etkiliyor. Klasik bir sorudur paranın mutluluk getirip getirmeyeceği. Belirli bir gelir seviyesine sahip olmak, çeşitli ihtiyaçlarımızı karşılamamıza, yaşamdan daha fazla keyif almamıza yardımcı olur. Bu nedenle de ‘para’ mutluluğumuzu (belirli seviyede de olsa) etkiler. Ancak belli bir gelir seviyesinden sonra maddiyatın mutluluğu etkilemediği bilimsel bir gerçek.

İnsanların duygu durumları sürekli olarak değişir. Ancak uzun döneme bakıldığında her insanın ortalama duygu seviyesinde (olumlu veya olumsuz duygular) belirli bir istikrar olduğu bilinir.

Mutluluğa verilen anlam herkes için farklı olabilir. Mutluluk hemen herkes için önemli olsa da, insanlar sadece mutlu olmak değil, değer ve önem verdikleri şeyler için mutlu olmak ister. Yani araştırma sonuçlarına göre insanların amacı sadece mutluluğa ulaşmak değil; değerleriyle örtüşen nedenlere bağlı olarak mutlu olmak.mutluluk

Sonuç olarak genlerin ve kişilik özelliklerimizin mutluluğumuzu belirlemedeki rolünü yadsımak imkansız olsa da, çevresel etkenlerin de önemli olduğu ortada. Bu da bize, gelişim göstermek için açık bir kapı bırakıyor. Ancak bunun için öncelikle kendimizi yakından tanıyıp, değerlerimiz ve isteklerimiz doğrultusunda hareket etmenin gereği bilinmeli. Eğer son 50 yılda dünyada boy, zeka, dışadönüklük gibi genetik ve değişmesi zor olduğu düşünülen şeyler değiştiyse (zeka seviyesi, ortalama boy ve dışadönüklük artış gösterdi), mutluluk da arttırılabilir görünüyor.

  • Olumsuz duyguları, olumlu duygularımız gibi, örneğin mutluluğumuzu kabul ettiğimiz gibi kabul etmedikçe gelişim göstermemiz zor olacaktır. ‘Sürekli’ mutlu olmak, aynı duygu seviyesinde kalmak ve devamlı bunları amaçlamak gerçekçi değildir.
  • Hangi müdahalelerin ve değişikliklerin mutluluğumuzda etkisi olduğunu bilmek önemlidir. Bu nedenle kendimizi yakından tanımak gerekir. Kendimize soracağımız bazı sorular, mutluluğumuzu kontrol etmede yol gösterebilir.
  • Hedonik uyumun varlığını bilmek, aşırı mutluluk arayışlarını, ütopik mutluluk reçetelerini engellemeye yardımcı olabilir.

Yazıyı, mutluluk konusunda önemli isimlerden Diener, Oishi ve Lucas’ın bir sözü ile bitirelim: “Mutluluk…iyi yaşam için gerekli, ama yeterli değil

Selda Koydemir

Detaylar için bazı kaynaklar

Brickman, P., & Campbell, D.T. (1971). Hedonic relativism and planning the good society. In M.H. Appley (Ed.), Adaptation level theory: A symposium (pp. 287–302). New York: Academic Press.

Diener, E., & Seligman, M.E.P. (2002). Very happy people. Psychological Science, 13, 81–84.

Diener, E., Lucas, R.E., & Scollon, C.N. (2006). Beyond the hedonic treadmill: Revisiting the adaptation theory of well-being. American Psychologist, 61, 305–314.

King, L. A. (2001). The hard road to the Good Life: The Happy, Mature Person. Journal of Humanistic Psychology, 41(1), 51-72.

Lyubomirsky, S., Sheldon, K.M., & Schkade, D. (2005). Pursuing happiness: The architecture of sustainable change. Review of General Psychology, 9, 111–131.

Bu yazı “ajanspsikoloji.com” web sitesinde yayınlanan ” Sürdürülebilir Mutluluk Mümkün mü?” başlıklı yazıdan özetlenerek eklenmiştir.

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu