Arka Bahçemiz

Işid’den petrol alana Nobel’den barış ödülü bedava

Nobel Barış Ödülü verilmeye başlandığı 1901’den beri dünyanın başı beladan kurtulmadı…

Nobel-peace-prize

Nobel Barış Ödülü verilmeye başlandığı 1901’den beri dünyanın başı beladan kurtulmadı. I. Dünya Savaşı, arkasında, resmi rakamlara göre, 8 milyon ölü bıraktı. II. Dünya Savaşı’nda ölenlerin sayısı yine resmi rakamlara göre 72 milyondu. Dehşetli demografik değişiklikler, göçler, sakat kalmalar, travmalar ve insanlık dışı diğer sonuçlarsa cabası. Kuşkusuz bu durum ödülün suçu değil ama barış’a ödül vermeye başlamanın kendisi bile dünyanın ne durumda olduğunu gösteriyordu.

Bu ödül iki büyük dünya savaşı sırasında verilmedi. Sanırım ödülü verenler en azından burada dürüst davranıp devletlerin barış için değil savaş, büyümek, diğerini işgal etmek, elitleri daha fazla doyurabilmek için var olduğunun hakkını teslim ettiler.

Barış için çabalayanlara ödül vermek kadar ahlaksızca bir tutum olabilir mi? Barış’ın elbirliğiyle ödüllendirildiği ve fakat bu barış girişimlerine ödüller verenlerin, bu ödülleri alkışlayan devletlerin silahlar satarak savaşmayı teşvik ettiği bir dünyadan söz ediyoruz. Bu ödüle bulaşmış hiç kimse ar’dan, namustan, ahlaktan söz etmesin. Birleşmiş Milletler (Birleşmiş Devletler demek daha doğru) Irak ve Suriye’deki Işid terörünü kınarken, aynı devletlerin aynı Işid’den petrol satın almalarındaki ahlaki seviye, barış’a ödül verebilmeyi düşünecek kadar samimiyetsiz bir seviye olacaktır elbette. Yakında Işid’den petrol alan ülkelere de bölge barışına katkılarından dolayı bu ödül verilir mi göreceğiz.

Babası da bir silah taciri olan Alfred Nobel’e kızmıyorum. O, insanlığın en ufak bilimsel bir gelişmeden nasıl katliamlar çıkarabildiğini Einstein’dan önce öğrenmişti. Bunu hissetmiş olacak ki vicdanını temizleyiverdi ve ölümünden sonra böyle bir ödülün konulmasını vasiyet etti. Bu dünya bugüne kadar hangi bilim insanının hangi vasiyetini yerine getirmişti ki? Neden Nobel’in vasiyeti bu denli sahiplenildi? Bu, meselenin bir başka boyutu ama onun hayat hikâyesini okuyanlar elbet bu soruların yanıtını da o hikâyede bulacaktır.

Uruguay Devlet Başkanı Jose Mujica, dünyanın birçok bölgesinin savaşlarla kan gölüne dönüştüğü bir ortamda barış ödülü verilmesinin saçmalığına değindi geçenlerde. Evet bu ödül de, şu barış meselesi de insanlığın gerçekten nasıl bir oyun ve kurmaca bir dünya içerisinde birbirini samimiyetsizce ağırladığını göstermeye yetiyor. Barış ödülü kime veriliyor? Her yıl ulusların ve halkların kardeşliği, silah ve orduların azaltılması ve barış kongreleri düzenlemek için en çok çaba sarf eden kişi, kişiler veya kuruluşlara.

Şimdi şu saçma-salak barış kongrelerini falan bir yana bırakalım. Silahların ve orduların azaltılmasını da diğer yana bırakalım. Azaltmak yerine onların tamamen kaldırılmasını isteyen, dünyayı bu pislik organizasyonlardan ve silahtan arındırmayı şiar edinmiş anarşist ve sosyalistlere vermek gerekmiyor mu bu ödülü? Hadi diyelim ki onlar zaten sizin varlık nedeninizi elinizden almak, bu dünyada insan kanı ve etiyle yiyip içmelerinizin önüne geçmek istiyor ve bu nedenle onlara kızgınsınız. Peki ya vicdani retçilere bu çok değerli ödülünüz neden verilmiyor? Vicdani retçilerin barış’a olan katkısındaki derinliği anlamak istemeyen insanlar topluluğunun verdiği bir ödül bu. “Silah ve orduların azaltılması” gerekçesi bile yılışık bir liberal söylemdir. Sahte bir gülüş ve dokunuştur.

Bu ödülü 2012’de Avrupa Birliği aldı. Ödülün Avrupa Birliği’ne verilme gerekçesi, Birliğin Avrupa’da 60 yıldan daha fazla süredir barış, demokrasi ve insan haklarının gelişimine sağladığı katkıydı. Bu tür soyut kavramların kullanılmasında Batı’nın üstüne yoktur. Kentleri ve dünyayı toplama kampına çeviren Batı uygarlığı insan hakları, demokrasi gibi “boş gösterenlerle” her hareketini meşru kılabilir rahatlıkla. Bunun karşısında da zaten bütün bir Ortadoğu üzerine çöreklenmiş leş yiyici devletler var. Onlar da Batı’nın bu güzel! tarzının oturması için kafa kesmeden kıç yalamaya kadar her şeyi layıkıyla yapıyorlar.

Barışa katkısı büyük olan! AB içinde, resmi rakamlarla 26 milyondan fazla işsiz var. AB’nin birçok bölgesinde dehşetli bir yoksulluk söz konusu. AB’nin lokomotifi Almanya’da bile, üç çalışandan biri hiçbir güvencesi olmadan kötü koşullarda çalışıyor ve 6 milyon insan sosyal yardımlara bağlı olarak yaşıyor. Üstelik bugünlerde, tıpkı Türkiye’nin muktedirleri gibi AB muktedirleri de bir dış düşmanla bu kötü durumu unutturma peşindeler. AB muktedirleri Rusya’yı bir dış düşman imgesiyle yeniden inşa edip Birliğe ortak bir düşman kazandırma hevesindeler. Ödül alan AB yapıyor bunları. Nobel Komitesi de devletler gibi istediğini görüp istediğini görmüyor.

Bu arada şunu da ekleyeyim. 2009’da bu ödülü alan Obama barış ödülü verilen 19. Amerikalı. Amerika’ya neden mi bu kadar ödül gitti? ABD’nin bugüne kadar dünya barışına olan katkılarını şöyle bir düşünürseniz bu ödülün neden en fazla oraya gittiğini de daha rahat çözersiniz. Neyse, ben son olarak, “her türlü resmi ödülü reddederim” diyerek Nobel’i geri çeviren Sartre ve ülkesindeki durumdan dolayı ödülü reddeden Vietnamlı ünlü siyasetçi Le Duc Tho’yu bir kez daha saygıyla anıyor ve bir sonraki ödülü henüz ölmeden “iç barışa sağladığı katkılardan dolayı” sayın Kenan Evren’e vermelerini Nobel Komitesi’ne salık veriyorum.

Ali Murat İrat

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu