Arka Bahçemiz

Kayıp Diller ve Sırları

İnsanlığın on binlerce yıllık bilgi hazinesi, yok olan dillerle birlikte kayboluyor. Gezegenimizin doğasının korunması, Türkiye’de ve tüm dünyada dilleriyle birlikte kültürel çeşitliliğin sürmesine bağlı.

Bugün dünyada 6800 özgün dil konuşuluyor. Ama toplumsal, demografik ve politik etmenler yüzünden bu anadiller hızla yok oluyor. Dilbilimciler 21. yüzyıl içinde yeryüzünde konuşulan dillerin yarıya yakınının yok olacağını öngörüyor.

Çünkü küçük topluluklar, ulusal ve küresel kültürlerce hızla asimile ediliyorlar. Yok olan bir dil çok değerli etnografik ve kültürel bilgileri de beraberinde götürüyor.

Avustralya’da, Avrupalılarla ilişkiye girilmeden önce belki 250’den çok dil vardı. Şu an ise 50’den azı konuşuluyor. Amerika Birleşik Devletleri’nin kapladığı alanda, Kristof Kolomb’un ayak bastığı tarihte konuşulan tahmini 300 dilden bugün yalnızca 175’i konuşuluyor. Ancak bunlar da ucu ucuna yaşayabiliyor.

Farklı diller üzerinde yapılan çalışmalar, insanların doğayı, mekanı ve zamanı çok farklı algılama ve yorumlama yolları olduğunu ortaya koydu.

1917 yılında bir Inuit ailesi

Peki bu dillerin ölmesi neden kaygı verici?

Hepimiz aynı dili konuşup, kolayca anlaşsak çok daha iyi olmaz mı? Eğer bir dili sadece dilbilgisi olarak görüp, diğer dillerin de kendi dilimizle aynı olduğu yanılgısına kapılırsak bu sorular mantıklı olabilir. Oysa her dil, kendi içindeki sözcükler, deyişler, atasözleri ve masallarla binyıllardır biriktirilmiş çok değerli bilgileri taşır.

Bir dilin ölmesiyle sadece sözcükler değil, bir yaşam biçimi ortadan kalkar. Yüzyıllardır biriktirilen bütün bilgiler bir daha geri gelmeyecek ve bulunmayacak şekilde kaybolur.

Örneğin Kuzey Kutup Bölgesi’nde yaşayan İnuitler (Eskimolar), bu soğuk iklimde sağ kalma yolları geliştirmek zorundadır. Dolayısıyla insanın, köpeğin ya da bir “kayak”ın yani kanonun ağırlığını hangi çeşit buz ve karın taşıyacağı, İnuitlerin hayatta kalması için çok önemli bir bilgidir ve bu kar çeşitlerinin her birine ayrı isim verilmiştir.

Büyük Okyanus’ta yaşayan Palaulu geleneksel balıkçı 300’den fazla değişik balık türünü adlandırabilir ve ay takvimine göre yumurtlama çevrimlerini bildiği balık türlerinin sayısı, bütün dünyayı kapsayan literatürdekinin birkaç katı kadardır.

Sibirya rengeyiği çobanı Todzular rengeyikleri hakkında her türlü bilgiye sahiptirler. Bir Todzu sürü içindeki bir rengeyiğini ayırt etmek için “döngür” dediğinde, “ikinci bahardan üçüncüsüne geçmiş, ilk çiftleşme döneminde olan ama henüz çiftleşmeye hazır olmayan evcilleştirilmiş erkek rengeyiği”nden söz etmektedir. Veya bir Todzu, “mıyındzak” dendiğinde, “ilk çiftleşme baharında olan evcilleştirilmiş dişi rengeyiği” olduğunu hemen anlayabilir.

Başka hangi dil acaba rengeyikleri hakkında bu kadar işlevsel olabilir ki?

tuvalı çoban

Güney Sibirya’da yaşayan Tuvalı göçer çobanlar yıllık göç sırasında hayvanlarıyla birlikte yüzlerce kilometre derin vadilerin arasında ilerler, bir sürü dağı aşıp sayısız nehri geçerler. Bu esnada onlara yön gösterecek hiçbir aygıtları yoktur.

Doğayla olan yakın ilişkileri pusuladan daha güvenlidir Tuvalı çobanlar için. Geçtikleri yerlerdeki her dereyi, dağı, ağacı, hatta ufak tepeleri, çayları bile tanırlar ve adlandırırlar. Eteklerinden geçilen bir dağın adı “beyaz baş”, “ayı kafa”, “siyah bacı” olabilir.

Tuvalı çobanlar hiçbir zaman kaybolmaz, çünkü geçtikleri yerlerdeki en ufak doğa olayını bile izlerler. Ağacın hangi tarafının yosun tuttuğu, karınca yuvalarının hangi tarafının daha dik olduğu ya da örümcek ağlarının yönü Tuvalı çobanlar için bir pusuladır.

Çevreleriyle olan bu yakın ilişki Tuvalıların dilini de etkilemiştir elbette. Örneğin, “çizi-çizi” sözcüğü, “ayıların ağaçları pençeleriyle çizmesi ya da sırtlarını kaşımak için ağaca sürtünmesi sırasında ağacın üst dallarının çatırdaması, hışırdaması” demektir. Ya da “daldıyır” büyük bir atın tırnak sesi; “dıyıldır” büyük bir kuşun kanatlarını çırpma sesi; “koyurt” ise insanın kara bastığında çıkardığı ses demektir. “Hir-hir” sözcüğü ateşin çıtırdaması ya da orman tavuğunun ani kıpırdaması sonucu çimenin hışırdaması anlamına gelir. “Şülür” suyun hemen hemen kurumuş bir nehir yatağında çıkardığı sestir.

Bütün bu çevresel, biyolojik, estetik ve yöresel bilginin ifade edilmesi ancak Tuvalıların kendi dilleri ile gerçekleşebilir.

Bugün bilim insanlarının Kuzey Kutup iklimi konusunda İnuitlerden, deniz kaynaklarının kullanılması konusunda Büyük Okyanus adalarında yaşayanlardan, hayvanlar hakkında Kayapolardan, topografya konusunda Tuvalılardan öğrenecekleri çok şey vardır. Ne yazık ki şimdi diller yok olurken bu bilgi de unutuluyor.

O nedenle bu dil zenginliğinin yitirilmesi yalnızca kültürel çalışmalar açısından değil, aynı zamanda bilişsel bilimler için de büyük bir kayıp. Ne yazık ki bu sürecin önüne geçilmesi de pek olanaklı görünmüyor. O nedenle yapılması gereken, bu diller yok olmadan kayıtlarının yapılması ve kataloglanması. Unutmayalım, her 15 günde bir dil yeryüzünden siliniyor.

Çok geç olmadan…

Kaynak:

Atlas Dergisi, Sayı: 222, Eylül 2011

Bilim ve Gelecek Dergisi, Sayı:1, Mart 2004

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu