Arka Bahçemiz

Kazanma ve Tüketim Ahlakı

Günümüzde eğitim kurumları geniş halk kitlelerinin iş gücünü sayılı bir azınlığın hizmetine sunmak üzerine programlanmıştır. Henüz çok küçük yaşlarda formel eğitimin bir parçası olan çocuklar; gerek eğitimin açık hedefleri kapsamında gerekse gizil hedefleri ile kazanmanın ahlakı, helal kazanmak üzerine onlarca dini, gelenekçi ve devletçi düstur ile donatılırlar. Bu düsturların kim tarafından ve kimin çıkarları gözetilerek belirlendiği üzerinde durmak “helal kazanca” neden bu kadar önem verildiğini açıklar.

Dünya gelirinin büyük bölümünün sahibi, doğayı durmadan tahrip eden, tek ilkeleri daha fazla kar olan burjuvazinin kendi sermayesini korumak için kitlelerin bilincine kazıdığı “kazanma ahlakı” iki yüzlü ve çıkarcı bir ahlaktır.

Kazanma ahlakı; yaşamları boyunca karın tokluğuna, başkasının sermayesini büyütmek için çalışan insanlara bu sistemin doğal ve ahlaki olduğunu benimsetmenin en etkili argümanıdır. Bu iki yüzlü, sömürüyü meşrulaştıran ahlak; devlet aracılığı ile sermayenin gücü ve dinin kavramları ile üretilir. Sermaye talep eder, din gerekli argümanları sunar; devlet ise eğitim müfredatını bu temelde hazırlayıp kitleleri istedikleri doğrultuda eğitir.

Öyle ya; İslam dinine göre kişi rızkının peşine düşmeli ama aynı zamanda rızkı Allahtan beklemelidir. Allah dilediğine dilediği kadar verir.“ Gerçekten de senin Rabbin, kullarından dilediğinin rızkını genişletir ve dilediğini kısar. Şüphesiz ki Allah, kullarının durumundan haberdardır” ((Ra’d Suresi, 26) Elbette ulemalar kendi duruş ve amaçlarına göre bu ayeti farklı biçimlerde yorumlayabilirler ama toplumun büyük kesimi için ayetten çıkan anlam oldukça açıktır. Dünya nüfuzunun küçük bir kesiminin dünya gelirinden en büyük payı almasında Allahın bir hikmeti vardır, Allah bunu takdir etmiştir. İyi bir müslümana düşen ise sabırla kendi payına razı olmaktır. Devletin resmi din organı olan diyanetin ve milli eğitim bakanlığının eliyle hazırlanan zorunlu din derslerinde öğrencilere öğretilen budur. Sömürüyü normal karşılamak ve sermayeye hizmet eden bir ahlak anlayışı ile kendileri için biçilmiş hayata razı olmak.

Buraya kadar her şey tamam. Peki kazanmanın ahlakı üzerinde duranlar neden tüketmenin ahlakı üzerine de bir iki kelam etmezler. Öyle ya insan tüketen bir canlıdır.

Zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinde çocuklara tabaklarını bitirmeleri öğretilir ama yemek yedikleri tabakları üreten İkEA’nın sendikalılaşmasınlar diye baskı uyguladığı, sömürdüğü işçilerden bahsedilmez. Afrikalı çocukların aç olmasını kendi çocuğunu payına razı etmek için kullanır ama Afrikalının neden aç olduğuna dair tek bir sözü yoktur. Fakirlere “yardım”, “sadaka” verilemesini öğretir ama neden fakirliğin olduğuna değinmez asla. Tutumlu olunması gerektiğinden bahseder ama zor bela kazandığı para ile AVM’ lerden değil de kendi mahalle bakkalından alışveriş yapması öğretilmez. İsraf haramdır der ama üretilmiş ihtiyaçların benimsetildiği, paranın ve şaşanın kutsandığı hiçbir şeyden de geri durmaz.

Kazanmanın ahlakı önemlidir çünkü burjuvazinin sermayesini güvende tutmasının, fakiri kaos çıkarmaktan, çalmaktan, kendi olanı talep etmekten alıkoyar. Ama ya tüketmenin ahlakı? En iyisi bu konuda “tabağını bitir Afrikalılar aç” söyleminden ileriye gitmemek.

Rojda Yashik

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu