Arka Bahçemiz

Kokmuş karanlığınızla…

Siz inanmayınız, okuduklarınıza, gördüklerinize, duyduklarınıza en iyisi. Çünkü inanırsanız belli ki önce ellerinizdeki kanla, sonra yüreğinizdeki karanlıkla baş başa kalacaksınız.11825627_1117969818231245_8227535568140224955_n

Siz aldırmayınız birilerinin bir yandan yolsuzluktan diğer yandan saraylardaki lüksten ve şatafattan söz etmesine. Çoğu yalandır. Birileri uydurmaktadır. Onların sözleri ‘devletin varlığı ve bağımsızlığına, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğüne ve milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğine’ tehdittir. İşitmemiş gibi yapınız yanı başınızda konuşulanları. Çünkü onlar ‘toplumun huzur ve refahının, milli dayanışma ve adalet anlayışının’ altını oymaktadır.

Örneğin birileri sizlere saraylarda yaşayanlardan söz edecektir. İnanmayınız onlara. Yaptıkları fitnedir. Külliyen yalandır. Çünkü hiçbir devlet adamı saraylarda yaşayacak kadar zenginleşmemiş, hiçbir ‘hükümdar’ açlıktan ölen vatandaşları varken ve yoksulluk sınırı 4 bin liraya dayanmışken saraylarda oturacak kadar pervasızlaşmamıştır. Olamaz ama yine de ola ki bir saray görseniz dahi başınızı çevirip yolunuza devam ediniz. Sizin paranızla yapılmış olsa da ve siz ömrünüzün sonuna kadar bir kez dahi içerisine giremeyecek olsanız da söylentilere asla kulak asmayınız. Orada altın bardaklarda su içildiği, binlerce odası olduğu, bir aylık ısınma bedelinin küçük bir şehrin ısınma bedeline eşit olduğu söylenecektir. Siz bunlara da inanmayınız. Bunlar ‘hukukun üstünlüğüne, demokratik ve laik cumhuriyete’ düşman olanların ihanetinden başka bir şey değildir.

Hatta siz inanmayın kendi gözünüzle şahit olduklarınıza. Ayakkabı kutuları içinde gördükleriniz sizin paranız değildir elbette. Aynı ülkede, aynı anda, benzer zekâlarla doğan insanlardan bazılarının neden milyon dolarları olduğunu ve fakat diğerlerinin neden ölürcesine çalışmak zorunda olduklarını irdelemeyiniz fazla. Milyonlukların tek şansının ‘birilerinin çocuğu’ olmak olduğunu söyleyenlere aldırış etmeyiniz. Onlara aldırış etmezken, bir zahmet, şu her gün patır patır öldürülen askerlerin cenazelerinin neden bir milyonerin evinden çıkmadığını da fazla düşünmeyiniz. O Türk bayraklarının, sıvasını yapmak için bile para bulunamamış yoksul evlerde neleri örttüğünü, bayrağın en büyük ayıp örtücü haline geldiğini, asıl failleri o bayrakların sakladığını da görmezden geliniz. Hoş görünüz. Çünkü aksi düşünceler ve sizin aklınıza bu düşünceleri sokmaya çalışanlar ‘herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa’ya sadakatten’ anlamamakta ve ona karşı gelmektedir, bunu anlayınız.

Siz bazılarından duyduklarınıza da asla inanmayınız. Çünkü onlar ‘vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü’ söz konusu olduğunda elbette değişebilecek şeylerdir. Daha geçenlerde “Validebağ Korusu’na gözlerini diktiler. Son birkaç yıldır illa orayı betonlaştıracaklar. Halka rağmen bir şeyler elde edemeyince bu gibi yerlerde cami kartını kullanıyorlar” diyen İhsan Özkes, yeniden vekil olmak için değil, bir şeylerden ‘çekindiği’ için hiç değil, aksine vatan için, millet için ve hatta Sakarya için iki günde tam dönüş yaparak “Validebağ Korusu’nda gerçekten camiye ihtiyaç var. Ancak CHP’lilerin provokasyonu bitmedi” demiştir. Çünkü anlamıştır ki böyle yapmak, iki günde yön değiştirmek ‘büyük Türk milleti önünde namus ve şeref” göstergesidir. Aksi ise ancak namussuzluk ve şerefsizliktir. Siz de bunu anlayınız!

Yalnızca gördüklerinize değil okuduğunuz bazı şeylere de inanmayınız. Örneğin Akkuyu’ya bir felaket anıtı gibi dikilen nükleer santralın Mersin Bölge Kamu Diplomasisi ve Devlet İlişkileri Bölge Müdürü Faruk Uzel istifa ederken projenin güvenli olmadığını madde madde sıraladığında ona asla inanmayınız. Onun söylediği ve sorduğu onlarca sorudan örneğin şunun gibi olanlara aldırış etmeyiniz: “Akkuyu’da deniz kıyısında ve deniz seviyesinden 12 metre düşük kotta yapacağınız nükleer santralın güvenli olacağına inanmamızı mı bekliyorsunuz?” Bu sorular, hiç kuşkusuz, yılın herhangi bir mevsiminde herhangi bir yağmurda başkentini su basan son büyük Türk devletinin hükümetini yıpratmaktan başka gaye gütmemektedir.

Siz inanmayınız. Örneğin Ortadoğu’da kanların oluk oluk aktığına ve bu akan kanlarda sizi yöneten bazılarının vebali olduğuna asla inanmayınız. Sizin gözünüzün önünde yakalanan TIR’lardaki silahların çetelere gönderildiğine inanmayınız. Çünkü Allah muhafaza, böyle bir şeye inanmanız demek, Akkuyu’da olup biteni anlamanız, onu anlamanız demek, İhsan Efendi’nin kendi yeminine kendisinin neden uymadığını görmeniz; onu görmeniz demek, birileri açlıktan ölürken birilerinin altın bardaklarda su içtiğini fark etmeniz demektir ki, farkına varmak kuşkusuz hayli rahatsızlık verici, dehşet acılı bir şeydir, yapmayınız! O nedenle siz gördüklerinize, duyduklarınıza inanmayınız. Yalandır. Bir mültecinin Suriye’den kaçıp, kendilerine ‘kucak açtığı’ söylenen Türkiye’yi es geçip neden ekonomik krizdeki Yunanistan’a kaçmaya çalıştığını sorgulamayınız, sorgulayanları uyarınız. Hatta ihbar edip para alınız. Sizi yönetenlerin de dâhil olduğu bu kirli savaştan kaçarken boğulan ve kırmızı tişörtü ve avuç içi kadar pabuçlarıyla Bodrum’da kıyıya yüzüstü vuran o küçük çocuğa da inanmayınız. Kendisini öldürmüştür deyip geçiniz!

Bence siz gördüklerinize inanmayınız. Çünkü inanırsanız belli ki önce ellerinizdeki kanla, sonra yüreğinizdeki karanlıkla baş başa kalacaksınız. O yüzden bence inanmayınız! Kokmuş karanlığınızla tarihe gömülünceye kadar inanmayınız!

Ali Murat İrat

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu