Yaşam

Mega Kentler – 1

kentleşme

Hiyerarşik-devletçi barbarlık, sahte ‘uygarlık gelişiminde’ dinsel ve kozmolojik kodlara dayanan Antik kentlerden, ortaçağ kentlerine ve oradan da kaotik gelişen sanayi kentlerine ve ardından devasa mega kentlere ulaşmış durumdadır. Her zaman iktidarlaşmanın güç merkezleri olan ve bilgiyi, serveti, hayalleri denetleyen kentler; emeğin uzmanlaşması ve toplumsal görevlerde karşılıklı bağımlılıkların artması sonucunda, üretimde farklı işevlerin ayrışmasıyla tarih sahnesine çıkmışlardır. Takas ekonomisine dayalı küçük köy yerleşkelerinden kentlere geçiş, kentlerin ticaret ve zanaat üretimine dayalı bir toplumsallaşmanın merkezleri haline gelmesi sayesinde mümkün olmuştur.

Kentleşme evrimi asla doğal bir seyir değildir ve öncelikle doğal ibadetlerin, sıkı bir denetim ve otorite altına alınarak, ruhban sınıfların kontrolünde tapınak eksenli merkezlerde yürütülmesi amacıyla kurulan kentler oluşmuş ve daha sonra zorba hükümdarların dayatmasıyla ya bu kentler ele geçirilmiş ya da yıkılıp yeni yerlerde yenileri kurulmuştur. Akabinde üretilen bütün sanat, kültür, ticaret ve zanaat bu kentlerde vergilendirilerek kontrol altına alınmış ve hiyerarşik devletleşmeye hizmet eder bir statüye dönüştürülmüştür. İslam uygarlığı da İstanbul, İzmir, Sinop vb. gibi birçok Greek/Roma kentini devralmış ve aynı zamanda Endülüs, Yakın Doğu ve Kuzey Afrika’da yeni kentler kurmuştur. Bu şehirlerin refahı, merkezi otoritenin gücünün bir ifadesidir.

Ortaçağda kıtalar ve denizler arası ticareti geliştiren tüccarlar, orta bir sınıftan, egemen bir sınıfa yükselebilmek için, kilise ile iktidar savaşı başlatmışlar ve Avrupa’da bazı kentlerde politik ve idari özerklik oluşturmuşlardır. Ortaçağda lonca sistemininin geleneksel kontrollü lisansı dışında kalan bu kentler, hızla sanayi kentlerine dönüştürülmüş ve ulus devletlerin endüstriyel kapitalizmi, emeğin muazzam sömürüsüyle bu kentlerden doğmuştur. Geleneksel toplumu çökerten sanayi kentlerindeki eşitsiz gelişim, sınıfsal uçurumları çok belirgin hale getirmiş ve kent arazileri de statülere göre değerlenen rant araçlarına dönüştürülmüştür.

Sanayi kentleri; hiyerarşik düşünen merkezi devlet aklının azami büyütülmesi olduğu kadar, ahlaki ve vicdani olarak da toplumsal zihinde bir kişilik yarılmasını ve hayata yabancılaşmanın had safhaya yükseltilmesini ifade eder. Geleneksel toplumdaki dayanışma ve paylaşım ağının zayıflatılması ve toplumun zayıflatılmış olan sosyal bağlarının kopmasıyla, toplumun birbirine yabancılaştırılması ve toplumun, topluluk ve katmanlara bölünmesi, merkezi idarenin yönetimini oldukça kolaylaştırır. Hem iç çatışmalara zemin yaratan, hem de bu çatışmaları yatıştırır gözükerek meşruiyet ve mecburiyet algısı yaratan, merkezi hiyerarşik devlet; kentlerdeki otoritesini ayrıştırılarak, üretilen her toplumsal çatışma ile kendini daha da güçlendirir.

Aydın Mutlu Dinçoğlu

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu