Bilim Teknoloji

Modernizm: Makine İnsan, Nesne Hayvan, Laboratuar Çevre

modern

Günümüzde modernizm kurumları, doğayı ikincilleştiren bakış açısı ve insanı mekanik bir varlık haline getirmesiyle derinlemesine eleştirilmekte ve sorgulanmaktadır. Dönemine göre ilerici bir atılım olarak nitelendirilse de Adorno’nun deyimiyle “sapandan başlayıp megaton bombasına uzanan” (Adorno’dan akt. Best-Kellner 1991:56) bu ilerlemenin getirileri soruşturulmalı ve üzerinde durulmalıdır. Çünkü bu dönemde doğa pozitivist bilimin laboratuar alanı olmuş, hayvan yaşamın öznesiyken pet shoplarda bir meta ya da bilim kurumlarında deney malzemesi haline gelmiştir. İnsan “homosentrik” bakış açısıyla doğayı kendi yararına kullanabileceği bir alana dönüştürmüş bunu yaparken de kendine yabancılaşmış ve değerini kaybetmiştir.

Modernizmin bilim anlayışında, Bacon’dan gelen faydacılık felsefesinin önemli bir yeri vardır. Buna göre bilimin işlevi insanın yoksulluğunu, çaresizliğini azaltmak ve onu yüceltmek olarak tanımlanmaktadır. Bilginin ve bilimin değeri, insanlara ne ölçüde faydalı olduğuna bakarak ölçülmektedir. Çünkü insan ve doğa arasındaki karşıtlık ya da doğanın insanın istek ve gereksinimlerine uygun olarak dönüştürülüp, kontrol altına alınması nesnel ve tarafsız bir bilim anlayışıyla mümkün olacaktır. Ama bu bilgi insan için taraflı olacak, insan evreni kendi yararı doğrultusunda denetlemesinin aracı olma işlevini görecektir.(Şaylan 1999: 2008) Bilime hâkim olan bu anlayış insan yararına olduğu sürece doğaya her türlü müdahaleyi meşru görmüş ve böylece insan ve doğa arasındaki ayrım iyice belirginleşmiştir. Bir dönem doğaya tâbi bir yaşam süren insan için doğa artık yalnızca ona faydalı olduğunca değer kazanmıştır.

Modern insan artık el emeğinden, zahmetten ve toprakla temas etmekten uzaklaşmış, doğanın sadece güzellikleriyle ve estetik hazzıyla değil, zorlukları ve tehlikeleriyle olan doğrudan bağını yitirmiştir (İllich 1978: 12). Descartes’ın zihin ve beden arasında yaptığı katı ayrım insanın mekanik bir varlık olarak algılanmasına sebep olmuştur (Capra 1982: 40). Modernizmin bilim anlayışı içinde insan vücudu çizgileri oylumları, yüzeyleri ve yolları tanıdık olan bir coğrafyaya göre anatomi atlasında tanımlanmış bir alandır (Foucault 1973: 19). Sistem ve iktidar (hastane, hapishane, okul) gibi kurumlarıyla insanı denetim altında almış ve tek tipler halinde biçimlemiştir. Makineleşmiş insan için artık doğa yalnızca küçük bahçelere hapsedilmiş çiçekler ya da hayvanat bahçesine hapsedilmiş hayvanlar anlamına gelmektedir. Ayrıca çiçek satan lüks mağazalar, hayvanları bir meta gibi satılığa çıkaran pet shoplar tüketmeye odaklanmış modern insanın doğayı yalnızca öteki değil bir tüketim malzemesi olarak gördüğünü kanıtlamaktadır. Oysa hayvan ve doğa da insan kadar yaşamın öznesidir ancak insan bu konudaki farkındalığını çoktan kaybetmiş bulunmaktadır.

Tevrat’tan bu yana uygarlık sürecinin ana ilkesi kabul edilen “dünyaya egemen olun ve çoğalın” ilkesi özellikle teknolojik gelişmelerin artmasıyla bir doğa tahribatına, hayvanların nesneleştirilmesine dönüşmüştür (Habermas 2003: 95). Ancak Regan’a göre Tevrat’ın bu söylemi yanlış anlaşılmıştır. O “Kafesler Boşalsın: Hayvan Haklarıyla Yüzleşmek” adlı kitabında bu konudan şöyle bahseder: Tanrı diğer hayvanları da Âdem ve Havva’yı yarattığı gün yaratır. Bu durum aslında bu iki türün akrabalığını asırlar öncesinden haber veren bir durumdur. Tanrı hayvanları bizim kullanımımız için – bizim eğlencemiz, bilimsel merakımız, spor aracımız, hatta yiyeceğimiz olsun- diye yaratmadı. Tanrının bize et olarak yiyin diye belirttiği konu Tevrat’ta şöyle ifade edilir; “ Ve Tanrı dedi, ‘bakın size yer yüzüne tane taşıyan her bitkiyi ve her birinde yeni ağaç verecek tohumu barındıran her ağacı veriyorum bunlar size et olsun.” (Regan 2007: 107) Ancak modernizmin homosentrik yaklaşımı için bu pek bir şey ifade etmez çünkü ampirik bilim anlayışı için hayvan bir deney malzemesi çevre de laboratuar alanıdır ve insan yararına olduğu sürece hayvana ve doğaya her türlü müdahale mübahtır. Modern insan türcüdür, türcülüğün anlamı bir başka türün mensubu oldukları için başkalarına zarar vermektir. (Ryder 1970: 34)

ModernismModern toplum ayrıca dünyayı bir çöplüğe çevirmekte ve kaynaklarını sömürmektedir. Pazar, üretici, yönetici, inşaatçı ve fatih olarak rollerini yerine getirebilmek için dünyanın uygar merkezleri muazzam miktarda çöp üretmekte ve kaynakları tüketmektedir. Şehirlerdeki insanlar şehrin susuzluğunu gidermek için nehirlere kanallar açar ya da yönünü değiştirir: ev yapmak üzere temel kazarken büyük toprak parçalarını yerinden eder ve alet ve makineleri yapmak için metalleri çıkartır. Binalar, köprüler, duvarlar ve gemiler yapmak için dev ormanları yok eder. Yemek pişirmek, ısınmak, maden cevherini eritmek için hep daha fazla yakıta ihtiyaç duyar. Bu faaliyet yalnızca birkaç kuşak sonra ormanları yok edecektir (Weatherford 1994: 223). Ayrıca yalnızca Fast food sanayisinin çevreye verdiği zarar hala insani bir yön taşıyorsanız, ürkütücü boyutlardadır. Bu sanayi, bir kısmı geri kazanılmayacak dev miktarda çöp üretir. Fast food yemeklerinden geriye kalan çer çöp yığınları kırsal bölgelerde kötü görüntüler oluşturmaktadır. Yalnızca McDonald’s restoranlarının her yıl gereksindiği kâğıdı sağlamak için binlerce olmasa bile yüzlerce kilometre kare ormanın kesilmesi gerekiyor. Kısaca Fast food sanayisi de ormanları yutuyor (Ritzer 1998: 192). Modern insanın türcü, homosentrik yaklaşımı tüketim kültürüyle birleştiğinde daha da yıkıcı olmaktadır. İnsan adeta doğaya savaş açmış onu hem tüketmekte hem de kirletmektedir. Avcı toplayıcı toplumların doğa anası artık huzursuzluk evine terk edilmiştir.

Scheurmann’ın ünlü kitabı “Göğü Delen Adam” da bir Somoa yerlisi olan Tuiavii’nin modern insana bakışı anlatılmaktadır. Tuiavii’ye göre modern insanın vazgeçemediği şeyleri vardır. Bu şeyler yüzük, yemek kabı, sineklik gibi kendi elleriyle yaptıkları şeylerdir. Beyaz efendinin Büyük Ruhun yaptığı şeyleri “şey” olarak kabul etmesi mümkün değildir (1997: 44). Somoalılar modern insana papalagi demektedirler. Bunun anlamı ise “göğü delen adam”dır. Göğü delen adam insanın ulaştığı üstün teknolojik ilerlemeye gönderme yapmaktadır. Papalagi vazgeçemediği şeylerini bu teknolojiyle üretmektedir. Ve ona bağımlı bir hale gelmiştir. Tuiavii Büyük Ruh’la doğayı kastetmektedir, ancak insan artık doğanın verdiği şeylerle yetinemez çünkü O artık ona yabancı bir varlıktır.

İnsanın doğayı kendi istek ve gereksinimlerine uygun olarak dönüştürmesi bilim ve bilimin yaşama uygulanması demek olan teknoloji ile gerçekleşmiştir (Şaylan 1999: 199). Bilimin ilerleme fikri doğayı kirleten gürültü yaratan aygıtlı bir teknolojiye dayandırılmıştır (Ross 1991: 66). Evet modern insanın teknolojisi göğü delerek içinden gelen uçaklar yapmayı başarmıştır. Ancak bunu yaparken çevreyi ne kadar ötekileştirdiğinin farkına bile varmamıştır. Örneğin: otomobil kaynaklı atıklar içinde toplumun en fazla üzerinde durduğu şey otomobilin benzinle çalışan içten yanmalı motorundan çıkan atıklardır. Otomobilin arazinin asfalt yollara yaptığı taksim üzerinde pek durulmaz. Asfalt yollar, hem bileşimindeki asfaltın petrol içermesi bakımından kaynak tüketici özelliklere sahiptir hem de toprak tabanının yağmur sularını emme kapasitesinde düşüşe yol açarlar ki bu da sel olayına neden olur. Ayrıca otomobil sayısının artmasıyla yola duyulan ihtiyaç, ormanlık alanların yok edilmesine sebep olmaktadır (Freund-Martin 1993: 49). Mekanik bir yaşama bağımlı olan insan ekosentrizmden egosentrizme doğru bir çizgide ilerlemiştir, O yalnızca doğaya değil kendine de yabancı bir varlık haline gelmiştir.

İllich’e göre arabanın kente verdiği kirlilik, gürültü ve çirkinlik; çarpışma ve pisletme sonucu oluşan zarar; yakılan odun, tüketilen oksijen ve saçılan zehrin çevreyi bozucu etkisi içinde kaybolan modern insan bu dünyaya hapsolmuş yani homo sapiens ömür boyu koğuş sakinine dönüşmüştür (İllich 1981:86). Bunun sonucunda modern dünyanın insanı doğayla arasına koyduğu mesafe ile yalnızca doğayı değil kendisine de öteki olmuştur ve modern sistemin iktidar tahakkümü içerisinde normalleştirdiği, aykırı ve sapkın yönlerinin düzeltildiği bir varlık haline gelmiştir.

Kültür yapıcı bir yetkinliğe sahip olan insan bulunduğu her yere adapte olabilmekte ve bu yeri değiştirip dönüştürebilmektedir. İnsan bu yönüyle günümüz toplumu içinde yayılan, bulunduğu yerin çevresini olabildiğince tüketen bir varlık haline gelmiştir. Ancak dünyanın çevresinin ne kirletilecek havası ne de sömürülecek toprağı kalmıştır. Modernizmin oburluk çağında (Silier 2010) insan doğadan tamamen kopsa da günümüzde modern yaşam içerisinde çevre şartlarına uygun yavaş şehir (slow city) ya da yeni şehir (neo- urbanizm)adı altında yeni yerleşim alanları oluşturmak için çabalayanlar da vardır. Ancak bu şehirler, çevre konusunda geri dönüşü olmayan bir yola giren insanoğluna ne kadar çözüm getirecek bilinmez.

Bütün bu saydıklarımızı yapan insan oysaki önceden doğa anaya bağlı onun verdikleriyle yetinmesini bilen bir varlıktı. Tüm dinlerin öğretileri israf etmeyin diye buyururken uygar insan olabildiğince tüketmeyi ve yok etmeyi yeğledi. Çünkü insan artık kendisine de yabancı bir varlık ve de bir makineydi.

Emek Erez

KAYNAKLAR

Best, S. Kellner, D. (1991), Postmodern Teori: Eleştirel Soruşturmalar, (Çev. Mehmet Küçük), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Capra, F. (1982), Batı Düşüncesinde Dönüm Noktası, ( Çev. Mustafa Armağan), İstanbul: İnsan Yayınları.

Foucault, P. M. (1973), Kliniğin Doğuşu, (Çev. Temel Keşoğlu), İstanbul: Doruk.
Freund, P. Martin, G. (1993), Otomobilin Ekolojisi, (Çev. Gürol Koca), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Habermas, J. (2008), “Mitle Aydınlanmanın Kördüğümü: Max Horkheimer ve Theodor Adorno” , Gotiko sayı, 36, İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

İllich, İ. (1981), Sağlığın Gaspı, (Çev. Süha Sertabiboğlu), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

İllich, İ. (1978), İşsizlik Hakkı, (Çev. Deniz Keskin), İstanbul: Yeni İnsan Yayınevi.

Neale, J. (2009), Küresel Isınmayı Durduralım, Dünyayı Değiştirelim, (Çev. Doğan Tarkan), İstanbul: Yordam Kitap Evi.

Regan, T. (2007), Kafesler Boşalsın, Hayvan Haklarıyla Yüzleşmek, İstanbul: İletişim Yayınları.

Richard, R. , “Türcülük” , Birikim, sayı: 195.

Ritzer, G. ( 1998), Toplumun McDonaldlaştırılması, (Çev. Şen Süer Kaya), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Roos, A. (1989), Tuğaf Hava, (Çev. Kamil Durand), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Scheurmann, E. (1977), Göğü Delen Adam, (Çev. Levent Tayla), İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Silier Y. (2010), Oburluk Çağı: Felsefe ve Politik Psikoloji Denemeleri, İstanbul: Yordam Kitap Evi.

Şaylan, G. (1999), Postmodernizm, Ankara: İmge Kitap Evi.

Weatherford J. (1994), Vahşiler, Barbarlar Ve Uygarlık, İstanbul: Versus.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu