Arka Bahçemiz

Albert Einstein’dan Aydınlara Bildiri

1955 yılında Bernard Rusell önderliğinde 22 bilim insanı, Kanada’da Pugwash köyünde, o yıllarda bir paranoya olarak tanımlanan soğuk savaş ve nükleer savaş karşıtı bir forum olarak “Pugwash Barış Hareketi” adıyla çalışmalar yapmak için bir araya geldiler.
pugwash

Pugwash Misyonu, soğuk savaş sırasında Doğu Blok’u ile Batı arasındaki diyalogun başlatılmasında, bilimsel işbirliğinin gelişmesinde ve nükleer silahların karşılıklı denetlenmesinde ve azaltılmasında büyük çabalar gösterdi. Berlin Krizi’nin, Küba Krizi’nin, Çekoslavakya’nın işgalinin ve Vietnam Savaşı’nın nükleer silahların kullanılmaksızın sona ermesinde önemli gayretleri oldu. Hidrojen bombası denemelerinin sınırlanması, biyolojik ve kimyasal silahların yok edilmesi için yapılan uluslararası sözleşmelere öncelik etti.

Aydınlara Bildiri

 

Albert Einstein ve Bernard Rusell tarafından kaleme alınan aşağıdaki bildiri günümüzde de okunmaya değer:

Biz, çeşitli ulusların aydın ve bilginleri, bugün ağır, tarihsel bir sorumluluk taşımak duygusuyla toplanmış bulunuyoruz. Çok eski bir sorunla karşı karşıyayız: Bu sorunu ilk ele alanlardan biri Platon’dur: insan sorunlarını çözümlemekte kendimizi içgüdülerimize ve soydan gelme tutkularımıza bırakmaktansa, aklımızı usumuzu kullanalım diyordu.

Ama üzücü deneyler bize öğretti ki akıllı düşünce sosyal hayatımızın sorunlarını çözmeye yetmiyor. Derine, öze giden araştırmalar, bilimsel çabalar insanlık için trajik sonuçlar doğurmuştur kimi zaman. Çünkü, buluşlarıyla bilim bir yandan insanı ağır ve yorucu çabalamadan kurtarmış ve ona daha rahat, daha varlıklı bir hayat sağlamışsa da, öte yandan hayatına büyük bir kuşku sokmuş, onu tekniğin kölesi yapmıştır – üstelik de işin en kötü yönü, insanlığı yığın halinde yok edebilecek araçlar yaratmıştır.

Ama daha da feci bir gerçek şudur: insanlık bilim ve teknoloji alanında üstün başarılar kazanan birçok bilginler yetiştirdiği halde, bizi yıpratan çeşitli politik kavgalara ve ekonomik gerginliklere uygun çözüm yolları bulamadık, uzun zamanlar. Herhalde, bireyler ve uluslararasında beliren ekonomik çıkar çatışmaları dünyanın bugünkü tehlikeli gergin durumu doğurmuştur. İnsan, ulusların barış içinde yaşamasını sağlayacak politik ve ekonomik düzeni daha kuramamış, savaş olanaklarını ortadan kaldıracak ve yığınla insanı yok edebilecek öldürücü araçların kullanılmasını büsbütün yasak edecek bir yöntemi daha yaratamamıştır.

Biz bilim adamları, biz ki acı bir kaderle yok edici araçların daha etkili ve daha korkunçlarının yaratılmasına yardım ettik, biz bütün gücümüzü bu silâhların insan dışı amaçlarla kullanılmasını önlemeyi ilk ve tek ödev bilmeliyiz. Dünya uluslarını birbirine bağlayan düşünce ve bilim köprülerini kurmalıyız. Ulusal sınırların kurduğu uğursuz engelleri yıkmalıyız.

Daha ufak topluluklarda insan toplum düşmanı güçleri yok etmekte daha başarılı sonuçlar elde etmiştir. Bu, örneğin, kentler içindeki hayat bakımından ve bir dereceye kadar tek tür devletler içinde kurulan topluluklar için bir gerçektir. Bu çeşit topluluklar da gelenek ve eğitim ölçülü bir etki yaratmış ve belli sınırlar içinde yaşayan insanların birbirleriyle uyumlu ilişkiler kurmalarını sağlamıştır. Ne var ki çeşitli devletler arasındaki alışverişte anarşiden daha kurtulamamış bulunuyoruz. Son yüz yıllarda bu bakımdan gerçek bir ilerilik sağladığımızı sanmıyorum. Uluslararasındaki anlaşmazlıklar çoğu zaman kaba kuvvet, yani savaş yoluyla çözümlenmektedir. Sınırsız egemenlik isteği, çoğu zaman, yani maddi olanak ele geçer geçmez, saldırıcı eylemlere yol açmaktadır.

Uluslararası ilişkilerde görülen bu anarşi yüzyıllar boyunca insanlığın başına sonsuz belâlar, tarifsiz yıkımlar getirmiştir. Çok kez insanların gelişmesini durdurmuş, karakterlerini bozmuş, düzenlerini yıkmıştır. Kimi zaman birçok ülkeleri temelden yok etmiştir.

Ulusların boyuna savaşa hazırlanma isteği insanların hayatında daha başka etkiler de yaratmıştır. Son yüzyıllarda devletin yurttaşlar üzerindeki egemenliği gün geçtikçe pekleşmiş ve bu durum devletin akıllı adamlar tarafından idare edildiği ülkelerde olduğu kadar kaba kuvvetin ağır bastığı zorbalıklarda da görülmüştür. Yurttaşlar arasında normal, barışçı ilişkileri korumak için kurulmuş olan devletin görevi modern endüstride makineleşmenin yerleşmesi ve yayılması yüzünden gün geçtikçe ağırlaşmış, karmaşıklaşmıştır. Çağdaş devlet yurttaşlarını dışarıdan gelebilecek saldırılara karşı korumak için korkunç ölçüler alan bir askeri düzen kurmak zorundadır. Devlet ayrıca yurttaşlarını olabilecek bir savaş için eğitmeyi zorunlu görmektedir; bu eğitimse yalnız gençlerin düşünce ve duygularını bozmakla kalmamakta, ne yazık ki yetişkinler üzerinde de kötü etkiler bırakmaktadır. Hiçbir ülke bu bozulmayı önleyemez. Saldırı emelleri beslemeyen ülkelerin yurttaşlarını bile etkiler bu durum. Böylece yeni bir puta taparlık kurulmuş, devlet güçlü etkisinden yalnız pek az kimsenin kurtulabildiği modern bir put oluvermiştir.

Ne var ki savaş eğitimi bir hayaldir. Bu son yılların teknik gelişmesi yepyeni bir askeri durum yaratmıştır. Birkaç saniyede yığınla insanı yok edebilecek, kocaman ülkeleri yerle bir edecek korkunç silâhlar icat edilmiştir. Ama bilim bu silâhlara karşı korunma çarelerini daha bulamadığı için, devlet yurttaşlarının güvenini sağlamak için tedbir alamamaktadır.

Peki, kurtuluş yolu nedir?

Hayal almayacak bir yıkım, körü körüne bir yok oluş tehlikesine karşı insanlığın tek korunma çaresi bu silah ile yapmak ve kullanmak yetkisini uluslar-üstü bir kuruma vermektir. Ne var ki günümüzün koşulları altında milletlerin uluslar-üstü bir kuruma böyle bir yetki tanımaları ancak geçmişte savaşla sonuçlanan her türlü anlaşmazlığı çözümlemek hak ve görevini vermeleri ile mümkündür. Bu yetki yasa yoluyla uluslar üstü kuruma tanındıktan sonra, ayrı ayrı devletlerin görevi daha çok içişleriyle sınırlı kalır; devlet de uluslararası güvenlik bakımından hiçbir tehlike göstermeyen sorunları çözümlemekle yetinir o zaman.

Ne yazık ki, insanlığın içinde bulunduğu durumun devrimci çarelere başvurmayı gerektirdiğini hükümetlerin anladığını gösteren belirtiler henüz ortaya çıkmamıştır. Durumumuz geçmişteki hiçbir duruma benzetilemez. Bu yüzden geçmişte yeterli görünmüş hiçbir çare ve yönteme başvuramayız. Düşüncemizde devrim açmak, eylemlerimizde devrim yapmak zorundayız ve dünya ulusları arasındaki ilişkileri devrimci bir anlayışla yeni baştan düzenlemek cesaretini göstermeliyiz. Dünkü klişeler bugün işimize yaramaz ve herhalde yarın büsbütün eskimiş olacaklardır. Bunu bütün dünya insanlarına anlatmak aydınların bugün yüklenecekleri en önemli toplum görevidir. Onlar ulusal baskılar yeterince aşmak cesaretini ve dünya uluslarına kökleşmiş geleneklerini kökünden değiştirmek isteğini aşılayabilecek kadar kudret gösterebilecekler mi?

Büyük bir çaba gerektir. Bugün başarı kazanılmazsa, uluslar-üstü kurum yarın kurulacak, ama bugünkü dünyadan kalma büyük bir yıkıntı üstüne kurulacaktır. Umarız ki zamanımızda görülen uluslararası anarşinin ortadan kalkması dünyanın yıkılması pahasına olmayacaktır, çünkü kendi kendimize hazırlamış olacağımız bu yıkımın nereye varacağını kestiremeyiz, önümüzde çok az zaman var. Bugün işe girişmezsek, yarın geç kalmış oluruz.”

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu