Arka Bahçemiz

Sahi Biz Yaşıyor muyuz?

Seçmediğimiz bir hayatı yaşıyoruz. İstemediğimiz bir ülkede tercihini bizim yapmadığımız bir anne babadan doğuyor, bilmediğimiz gelenek ve görenekler içinde yetiştiriliyoruz.10392303_1511189592427495_1585070956136573738_n

Dinimiz doğar doğmaz kimliğimize genetik bir kodmuş gibi nakşediliyor.

Tuttuğumuz takım, oy vereceğimiz parti bile anne ve babamız tarafından belirleniyor.

Eğitimimiz tercihini bizim yapmadığımız bir okulda istemediğimiz bir bölümde resmi ideolojinin kılıcı altında devam ediyor.

Erkekseniz, savaş karşıtı olsanız bile askere gönderiliyor; itaat nasıl edilir, insan nasıl öldürülür, dayak nasıl yenilir, bir bir öğreniyorsunuz. Kadınsanız, evleneceğiniz erkeğe nasıl kadınlık yapılır; ütü, çamaşır, bulaşık, temizlik nasıl yapılır öğreniyorsunuz.

Sonra evleniyorsunuz, evliliğin illa gerekli olup olmadığını bilmeden bir anlık heves veya aile baskısıyla.

Çalışmaya başlıyor, istemediğimiz bir meslekte, saygı bile duymadığımız insanlara selam vermek zorunda kalıyor; üç kuruş için herşeye boyun eğmek zorunda kalıyoruz.

Bir devletin yönetimi altında yaşıyoruz ama ne kanun yapıyoruz, ne de kanunları çiğniyoruz.

İlginç bir kabullenme ve sahiplenmeyle sürüyor yaşamımız. Aslında pek seçenek sunulmadan sürekli önümüzdeki yaşam için kodlanıyor, programlanıyoruz.

Ölümümüzün şeklini ve zamanını bile biz belirlemiyoruz.

Tercihini bizim yapmadığımız bir hayatı yaşıyor olsak da bunun sonuçlarına katlanan biz oluyoruz.

Nefes alıp vermek bir yaşam belirtisi olsa bile biraz geriye baktığımızda birkaç kırıntılık yaşanmışlıklar dışında sanki hiç yaşamadığımızı görüyor, kahroluyoruz.

Neyi, ne kadar, ne adına yaşıyoruz bu dünyada? Kendimizi ne kadar tanıyor, ne kadar sorguluyoruz? Nedir bizim dünyadaki yerimiz? ”Bu dünyada niye yaşıyorsun” sorusu karşısında önce bir şaşırıyor, duraksamıyor muyuz? Sahi biz bunu daha önceden hiç düşünmemiştik. Niye düşünmemiştik. Sistem başımızı kuma öyle bir daldırmış ki, günlük, seçmediğimiz işler telaşesinde bunları düşünmemişiz. Düşünememişiz. Çünkü hazırcılığa alıştırılmışız. Bilgiyi, fikri, çözümleri, yapılacaklar listesini vb herşeyi hazır yiyecekler gibi hazır bekliyoruz.

Çalışıyor, satın alıyor, tüketiyor ve ölüyoruz. Yani üretmiyor, tüketiyor ve tükeniyoruz.

Tercihini bizim yapmadığımız her kararın sonucu kahır olacaktır. Kararsızlıktan daha kötü bir karar varsa o da bizim adımıza alınan kararlardır.

Bizim adımıza kim karar veriyorsa; bu bir devlet adamı da olabilir, bir eş, bir baba da olabilir veya kurum olarak okul, cami de olabilir, REDDETMELİYİZ.

Zor mudur?

Böylesi daha mı iyi..

Baran Sarkisyan

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu