Yaşam

Sevginin gücünü ve dönüştürücülüğünü bir türlü öğrenemedik

 

ererr

Hiçbirimiz aziz değiliz. Hata yaparak öğreniyor ya da öğrenmiyoruz. Çünkü bazı insanların mentaliteleri öğrenmeye kapalıdır, onlar zaten her şeyi bildiklerini, mükemmel olduklarını düşünürler.  Ama bir gerçek var ki, o da hata yaparak yaşamaya devam ettiǧimiz…

Değişmesi gereken ilk kişi sensin

Ȍnemli olan hata yapmak ya da yanılmak değil. İnsan on yıl öncesine baktığında, oradan ileride mi, yoksa geride mi, ya da aynı yerde mi kalmış? Bu soruya verilecek nesnel bir yanıt, kişinin kendi gerçekliğini de saptamasına yardımcı olacaktır. On yıl öncesine göre hangi alışkanlıklarımızdan, bağımlılıklarımızdan, negatif davranışlarımızdan, saptadığımız hatalarımızdan vazgeçmişiz? Bu konularda irade gösterebilmiş miyiz?

On yıl öncesine göre en azından 15 cm. ileride mi, yoksa geride mi, ya da aynı yerde miyiz? Bu soruya verilecek yanıtın ölçüsü, işyerimizdeki başarı ya da başarısızlık değildir. Hayatın içindeki fiziksel ya da psikolojik davranışlarımız ve başkaları ile olan ilişkilerimizdeki saygınlığımızdır. İş ya da meslek denildiği gibi, insan hayatının yüzde 30’undan daha büyük bir yer kaplamamalıdır hayatımızda. İşyerindeki ya da mesleksel başarılar, ün, para vs… insanın iç dünyasında kapılar açmaz; çoğu zaman bazı önemli kapıları da kapatır.

Çünkü hayat yalnızca çalışmadan ibaret değildir, özünde bir anlam arayışıdır. Elbette arayanlar, hayatın içini doldurmaya çalışanlar için. Gerçekte insanların büyük çoğunluğunun böyle bir kaygısı yoktur, günlük yaşarlar.

Ȍnemli yanlışlarımızdan birisi de hatalarımızı görmemek, görsek de onlarla yüzleşmemek ve başkalarının hatalarını üstlenmektir. İnsanlara yardımcı olmak başka, onların hatalarını üstlenmeye çalışmak başkadır. Kişiler çok yakınımız olsa da herkes kendi hatasıyla, kendisi yüzleşmek zorundadır. Kimse kimseden sorumlu değildir gerçekte.

Asıl olan hayattan öğrenmektir

Baskısı tükenmiş olan ‘Sonra Aşk Bitti’ adlı kitabımda şöyle yazmıştım:

“Yaptığım yanlışları çok iyi biliyorum artık. Bilmenin yetmediğini, yetmeyeceğini düşünüyorum. Hayatımızın başkalarını değiştirmek üzerine kurulu olduğunu, başkalarını değiştirmeye çalışırken kendimizi unuttuğumuzun ve sığlaştığımızın ayırtına varıyorum. Oysa başkalarının sorunlarıyla özdeşleşmenin, kişileri kendi çabaları olmaksızın dönüştürmenin olanaksızlığı ve boşluğunu iyi biliyorum. İlişkilerde, kişilere sorunlarının çözümü konusunda yardım etmek, ancak bu yardımın sınırlarını genişletmemek ve sorunu çözebilecek tek kişinin o sorunun öznesi olduğunu öğrendim.” (Erol Anar: Sonra Aşk Bitti, Hera Yayınevi, 2000, Ankara, s. 105)

Bana Don Kişot olmayı öğret

“Oysa sen ölümden kaçar gibi, uğursuz bir vebadan kaçar gibi kaçtın bugüne dek kendinden, aşktan, sevgiden, özgürlükten ve hayattan.  Aynaya bile bakmıyorsun farkında mısın? Aslında ne kendini ne de çevrendekileri göremiyorsun. Alabildiğine mekanik ve hayata karşı inisiyatifsizsin.

Ya itaat etmeyi bilirsin ya da emir vermeyi. Sevginin gücünü  ve dönüştürücülüğünü bir türlü öğrenemedin dostum.

İlişkilerinde de iki yüzlüsün; güçlü gördüğün insana yaklaşırsın, kendi güçsüzlüğünden dolayı. Güçsüz gördüğün insanı hiç affetmez ezersin, yine kendi güçsüzlüğünden dolayı.

Söylemde peygamber gibisin de, gizli olarak her türlü kirliliği üretirsin.

Bana Don Kişot olmayı öğret, hayatı dört dizelik bir şiir tadında yaşamayı ve ölüm döşeğindeyken bile haksızlıkla savaşmayı…

Bana Don Kişot olmayı öğret dostum, hayata ve ölüme direnmeyi…

Bana kendim olmayı öğret gülüm, çıplak kendim olmayı…

Seni ben uzaklarda unuttum

Kendimi uzaklarda hatırladım” (Sonra Aşk Bitti, s. 112, 113, 114)

Yıllar önce okuduğum bir kitap geldi aklıma:  Hans Fallada’nın “Küçük Adam Ne oldu Sana” adlı kitabı. Ne kadar büyük olduğumuzu düşünürsek düşünelim, işte oradaki küçük adam bizden başkası değil aslında.

Eğer ilerlememişsek, geride kalmış ya da aynı noktadaysak, bataklığın bir bölümünde debelenmekten başka bir işe yaramaz zavallı hayatlarımız. Irmakta, hızla çağlayana doğru akıp giden ve biraz sonra kendi sonu ile karşılaşacak bir kâğıt kayıktan başka bir şey değil hayatlarımız ne yazık ki.

Evet soru budur: on yıl öncesinden ileride miyiz, geriledik mi, yoksa aynı noktada debelenip duruyor muyuz?

 

Erol Anar

 

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu