Güncel

Şimdi Direnecek Çağdır!

Çakmağı yandıran kavdır/Demiri dövdüren tavdır

Dayan ince Memed şimdi direnecek çağdır

Ağır bedellerle direniyoruz. Kolay değil elbet, ağlarını her yana salmış bir karanlığı yok etmek. Ama parçaladık ya bir kez o karanlığı, şimdi açtığımız o ışıkları çoğaltarak yürüyoruz.

İçeride ve dışarıda Eylül sendromu yaşayan AKP iktidarı kontrolünü giderek kaybediyor. Sorunlarıyla, kendi kurduğu düzene karşı gelişen halk hareketiyle başa çıkmada çıkış yolu bulamıyor, çırpındıkça daha da derine batıyor. Demokratik taleplerle sokağa çıkan halkın direnme refleksi hızlandıkça izlediği politikalar birer birer iflas ediyor. En son ODTÜ ve Tuzluçayır’da şahit olduğumuz din üzerinden manipülasyonla suni gündem yaratma çabaları da kendisine karşı direnişin büyümesiyle sonuçlandı. İşin özü artık halk, AKP’nin tüm neoliberal, gerici, eşitsiz politikalarına karşı yaşamın tümünde direnişle bir kalkan oluşturdu. Ne ODTÜ’den ormanı katlederek geçirilecek ağaca izin var, ne de dini veya etnik temelli provokatif ayrışma girişimlerine. Okullarda, mahallelerde, işyerlerinde, yani yaşam alanlarının tümünde artık bu kalkan bir sonun başlangıcı gibi güçleniyor.

Tek geçim kayağı uluslararası sermaye olan AKP’nin Ortadoğu’da çaldığı ‘çaresiz yalnızlık senfonisi’nin yanında ülke içinde halka öldüresiye şiddet uygulaması çoktan dış dünyanın da gerekçelendirebildiği, meşru gösterebileceği sınırları aştı. Her ne kadar bugüne kadar küresel emperyalist politikaların tam olarak işine yarayan bir iktidar olma özelliği bulunsa da, bugün AKP’nin izlediği politikayı meşru göstermenin, kendi meşruiyetini sorgulatmakla eşdeğer olduğunun onlar da farkında. Şimdi oyun-dışı bırakılmış bir çocuk gibi daha da saldırganlaşan, yönetim zafiyetini örtmek için daha da otoriterleşen bir iktidar karşımızda.

Büyümeyi Bırak Cari Açığa Bak!

Elbette işin bir de ekonomik boyutu var.

Ekonomide AKP politikalarına ait fiili uygulamaları kısaca hatırlayalım ağır vergi yükü-dolaylı vergilerin arttırılması, tam gaz özelleştirme, kamusal hizmet üretimlerinin özele devredilmesi ve buna ilişkin kamu personel rejiminde güvencesiz istihdam yapılanması, reel ücretlerde düşüş, sosyal harcamaların azaltılması.

Tüm bunlara borçlanarak- el parasıyla büyüme sendromunu da ekleyelim. TÜİK Temmuz sanayi üretimi endeksini açıkladı. Geçen yıla göre üretim toplam sanayide yüzde 5,8; imalat sanayiinde yüzde 7,6 arttı. Takvim ve mevsim etkilerinden arındırıldığında Haziran’a göre toplam sanayide yüzde 0,9; imalat sanayiinde yüzde 1,1 artış gerçekleşti. Böyle bir ortamda büyüme reel olarak sağlanmış olsa bile emekçi sınıflara getirdiği şey yarardan çok zarardır. Milli gelirden emekçi sınıfların aldığı pay bellidir. Şöyle özetlersek, yılın ikinci çeyreğinde yüzde 4,4 olarak açıklanan büyümeden emekçiler de pay almış olsaydı, yani ekonomi otoriteleri emekçilerin refah seviyelerine bu yüzde 4’lük artışı yansıtmak isteseydi bugün örneğin asgari ücretin alacağı artış, enflasyonu da dahil ettiğimizde minimum yüzde 15’e denk gelirdi. Oysa asgari ücretin en son aldığı zam yüzde 4,4. Keza aynı şey kamu emekçileri için geçerli (hak ettikleri ile aldığı arasında min. %15’lik fark var). Ekonomide büyüme illüzyonu yaratarak iktidar gücüne katkı sağlamak isteyenler, emekçilere bölüşümden hak ettikleri payın yaklaşık dörtte biri kadar pay vermektedirler. Zaten bu illüzyonistlerin caka satmaya çalıştığı yer de emekçi sınıflar değil. Ekonomi adeta pazarda satılan bir mal gibi uluslararası sermayeye pazarlanıyor, AKP rejiminin vitrinlerinden birini oluşturuyor.

Kısaca büyümenin emekçilere cefası var, sefası yok. Bu büyüme nasıl sağlandı? Borçla. Son 6 aylık rakamlar incelendiğinde gözümüzün önünde bir dinamit misali bekleyen cari açığın milli gelirin yaklaşık yüzde 9’una ulaştığı ortada. Geçen yılın aynı dönemi incelendiğinde cari açığın milli gelire oranında yüzde 10 artış var. Bir de fiili borçlanmayı bertaraf edip sadece döviz kurundaki artışların maliyetini göz önüne aldığımızda, 3,5 ayda kurda binde 2’lik bir artışın borçlara maliyeti 75 milyar dolar! İşte büyümenin emekçilere maliyeti. Bu borcun şişmesinin anlamı daha fazla sıkılan kemerler anlamına gelecek, özetle en başta saydığımız uygulamaların şiddetinin arttırılmasıyla da sürdürülecek.

Aslı Aydın / Birgün

Dünyalılar

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu