Arka Bahçemiz

Spartaküs – Onurlu ve İnsanca Yaşamak Mücadelesi

Sınıflı toplumların ortaya çıkardığı sömürünün geçmişteki en çarpıcı örneklerinden biri de M.Ö. 70’li yıllarda Roma’da yaşanıyordu.

Roma toplumunun altın ve gümüş sahibi efendileri arenalarda kendilerini eğlendirmek için, birbirlerini öldüren eğitimli köleleri, gladyatörleri izliyorlardı. Kan, ölüm, hiçbir değeri olmayan hayatlar. Tıpkı tarihin herhangi bir dönemindeki herhangi bir ‘zengin eğlencesi‘ gibi. Ama insanın yaşama özgürlüğünü dahi elinden alan düzene ve zamanın efendilerine/altın ve gümüş baronlarına/tefeci kodamanlarına “Artık yeter!” diyen bir haykırış, köleler için yeni bir dünyaya kapı aralamıştı. Artık Roma’nın karşısında yalın ayaklı, öfkeli ve zincirlerinden başka kaybedecek bir şeyi olmayan ‘köleler’ vardı.

***

M.Ö. 73-71 yıllarında Roma’da gerçekleştirilen köle ayaklanmasının önderlerinden Spartaküs Trakya’da doğmuş bir çobandı. Roma ordusuna yedek asker olarak alınmış, fakat ordudan kaçarak dağlarda yaşamaya başlamıştı. Yakalanınca, zincire vuruldu. Köle oldu ve gladyatör olarak yetiştirilmek üzere Capua’ya satıldı. Arenada öldürmekle yükümlü olacağı veya kendisini öldürecek diğer kölelerle tanıştı. Aynı kaderi paylaşıyorlardı: Baskı, zulüm, açlık, sefalet, boyunduruk, zincirler, kan, acı ve ıztırap.

Ekmek ve Özgürlük, Onurlu ve İnsanca Yaşamak Mücadelesi

Boyunduruk atında yaşamayacak kadar onurlu olan Spartaküs ve arkadaşları, önce gladyatör okulundan kaçmayı daha sonra diğer köleleri de yanlarına alarak Roma ordularıyla nasıl savaşacaklarını düşünüyorlardı. Birbirlerine ayaklanma başlatma fikirlerini aşılıyorlardı.

Başarıya ulaşırlarsa ekmeğe ve özgürlüğe kavuşacakları, boyundurukların kırılacağı, onurlu ve insanca bir yaşamın hayallerini kuruyorlardı.
Daha önce de köle ayaklanmaları vardı, ama bunlar başarısızlıkla sonuçlanmışlardı. Bastırılan ayaklanmalardan Apuli’de yedi bin, Sicilya’da yirmi bin köle çarmıha gerilmişti.

Spartaküs ve 73 arkadaşı bu kez devrimi başaracakları inancıyla ant içtiler ve M.Ö 73 yılında ayaklanmayı başlattılar. Bir kaç gün içinde yüzlerce kişi onlara katıldılar. Vezüv Dağı’nın eteklerine yerleştiler. Romalılar üç bin kişilik bir kuvvetle üzerlerine yürüdüler. Gelenleri avlayarak yok ettiler. Elde ettikleri silah ve malzemeyi, bu zaferi duyup kendilerine katılan binlerce köleyle paylaştılar. Horlanmaya, nefrete, adaletsizliğe karşı “Artık yeter!” haykırışı asrın vicdanı oldu, ayaklanmaya katılanların sayısı bir çığ gibi büyüdü.

Roma’nın egemen efendileri tehlikenin boyutlarını kavrayınca on bin kişilik ordu ile tekrar saldırdı. Spartaküs meydan savaşına girilmemesini, düşmanı vur-kaç ile hırpaladıktan sonra hücuma geçilmesini söyledi. Üç bin kadar Galyalı doğrudan hücuma geçince birkaç saat sonra Roma ordusu karşısında eriyip gidince, Spartaküs’ün doğru düşündüğü ortaya çıktı ve komuta ona geçti. Sonuçta özgürlükçüler bu savaştan da başarılı bir şekilde ayrıldılar.

Kısa sürede sayısı kırk binlere ulaşan özgürlükçüler arasında birliği sağlamak güçleşmişti.

Tehlikenin daha da büyüdüğünü ve kendilerine yaklaşmakta olduğunu gören Roma’nın yönetici elitleri ve efendileri, ayaklanmanın bütün İtalya’ya ve hatta bütün Roma’ya yayılabileceğinden endişe ediyorlardı. Bunun için iki ordu hazırlandı, biri Roma yüksek yargıcının, diğeri konsüllerden birinin komutasında, birbirini takiben özgürlükçülerin üzerine doğru ilerlemeye başladılar.

Spartaküs’ün arkadaşlarından Crixus’un hatası olmasaydı, özgürlükçüler belki de Roma’ya yürüyecek kadar kuvvetli kalacaklardı. Ama Crixus, Spartaküs’ün uyarısına rağmen hemen saldırıya geçti. İlk gün yapılan savaşta Roma ordusunun çekilmesini kesin bir zafer olarak yorumlamış ve zafer şenliklerine başlamıştı. Fakat Roma ordusu ertesi gün başta Crixus olmak üzere yirmi bin kişiyi kılıçtan geçirdi. On bin kadarı güç bela tekrar Spartaküs’e katıldılar.

Spartaküs ve arkadaşları da artık düşmanı oyalamaktan vazgeçtiler ve art arda iki zafer kazanmak için planlarını yaptılar. On bin kişi bir orduyu oyalarken otuz bin kişi diğer orduya baskın yaptılar ve onu yendikten sonra hiç vakit kaybetmeden oyaladıkları Roma ordusunun üstüne yürüdüler. İki gün sonra efendilerin Roma’sı üçüncü kez alt edilmişti.

Özgürlükçü kuvvetler çok hırpalanmıştı. Kuzey bölgelerindeki yalın ayaklılara da ulaşmak için harekete geçtiler. Roma’da kapılar kapanmış, efendiler dehşete kapılmışlardı.

Spartaküs ve arkadaşları, birkaç ay sonra tekrar güneye inmişler ve bir Roma ordusunu daha perişan ettikten sonra Thurium’a yerleşerek burada eşitlikçi ve özgürlükçü bir yaşamın temellerini atmışlardı. Uzun yıllar üzerinde tartışıp konuştukları fikirleri yasalaştırmışlardı. Bütün insanların özgürlüğünü ve birbirlerine eşitliğini ilan etmiş, altın ve gümüş biriktirmeyiyüksek fiyata mal satmayı yasaklamışlardı. Bu anlayışın toplum yararına yaptığı düzenlemeler kısa zamanda hayal ettikleri eşitlikçi ve özgürlükçü bir yaşamın olanaklarını sağlamış, bu gelişmeler Roma’nın egemenlerini ve onun arkasındaki güçlü toprak sahibi efendileri çileden çıkarmaya yetmişti. Özgürlükçülerin sayısının çığ gibi artmasıyla egemenliklerini kaybedecekleri ve diğerleriyle eşit hale geleceklerini anlayan Roma’nın egemen kodamanları çevre ülkelerin devletlûlarının da desteğini alarak güçlü bir orduyla tekrar bir saldırı başlatmışlardı. Bu sırada sayısı yüz bini aşan özgürlükçü kuvvetler beslenme konusunda güçlük çekmekteydiler. Romalı kumandanlardan Licinius özgürlükçüleri bastırmak için tam yetki almıştı. Özgürlükçülerden bir kısmı Regium’a çekilebilmişti. Kilikya korsanlarının gemileriyle Sicilya’ya geçmek istedilerse de korsanların gelmemesiyle bunu başaramamışlardı. Bu esnada Licinius kesin saldırıya geçmiş, özgürlük savaşçılarını tümüyle ezmişti. Spartaküs de bu çarpışmalarda tanınmayacak biçimde parçalanarak öldü. Geri kalan altı bine yakınıysa işkence ile öldürüldü. Bu yenilgiyle Spartaküs ve arkadaşları, kölelikten kurtulmak, onurlu ve insanca bir yaşama sahip olmak uğruna yaptıkları büyük bir savaşın ve mücadelenin son perdesini oynadılar. Onlar, boyunduruk ve zincir altında yaşamaktansa, onurlu bir ölümü tercih ettiler. Kölelere, ezilenlere bir ışık oldular milatlar öncesinden, 71 yılından.

Spartaküs ve arkadaşlarının özgürlük hareketinin bugün için anlamı nedir?

Bu hareket, insanın “etinden, sütünden, yününden” ve hatta canından faydalanan bir vahşi sömürü üzerine kurulmuş Roma’yı -veya zaman-mekân fark etmeksizin herhangi hiyerarşik, kapitalist ilişki biçimi üreten bir üstyapıyı- derinden sarsarak, dünya üzerinde devrimci tarihsel birikimin ilk basamaklarından birini oluşturdu. Hareket, ortaya çıktığı dönemde var olan koşulların zorunlu sonucu olarak, Şeyh Bedreddin ayaklanması ile aynı akıbete uğradı. Çünkü, bu hareketin perspektifini oluşturan sınıfsız özgür bir yaşamın kurulmasının olanakları henüz ortaya çıkmış değildi ve hatta ademin süregelen hikayesinde pek de ortaya çıkacak gibi durmuyor. Tarihsel olarak, köleci -kapitalist ve hiyerarşik ilişki biçimlerine sahip- toplumun yerine kurulacak olan, sömürüsüz, özgür ve eşitlikçi bir yaşama dayanan toplum acı ve ıstıraplar üzerinden kurulduktan sonra, statüko, iktidar erki ve sömürü üzerinden tekrar yıkılışa geçmektedir. Ancak, yine de Thurium şehrinde ortaya konan özgürlükçü ve eşitlikçi anlayış ve uygulamalar bu hareketin sıradan bir isyancı hareket değil, önemli bir birikim, eşitlikçi ve özgürlükçü fikirlere sahip bir mücadele birliği olduğunu göstermiş; Spartaküs ve arkadaşlarının mücadelesi, “diz çökerek yaşamaktansa, ayakta ölmenin yeğ” tutulmasının ilk örneklerinden birini oluşturmuştur.

Spartaküs ve arkadaşlarının özgürlük çağrısı, 571 Hira’da, 1871 Paris barikatlarında, 1994 Chiapas dağlarında, 2011 Kuzey Afrika’nın bağrından yalın ayaklıların intifadasında yankısını bulduğu gibi, bir gün sınıfları, sınırları ve sömürüyü ortadan kaldırmak isteyen milyarlarca insanın bilincinde de karşılığını bulacaktır.

Kaynak: www.adilmedya.com

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu