Arka Bahçemiz

Survivor, Kapitalizmin Afyonudur!

Türk televizyonculuğunun geldiği yeri belirten figürlerden biri olan Acun Ilıcalı’nın devşirme programlarından biri olan Survivor adlı yarışmada yaşanan abukluklar, Türk halkının akıllara zarar gündem karmaşasının içinde kendine oldukça yer buluyor.

Pascal Nouma’nın Nihat Doğan’a saldırmasının ardından, bir tek meclise soru önergesi verilmediği kaldı. Ama konunun en çarpıcı, canalıcı yanı, yarışmacı kızların kendilerini ziyaret etmeye gelen Hürriyet yazarı Cengiz Semercioğlu’na defalarca sarıldıklarını söylemeleriydi.

PARFÜM KOKAN ERKEĞİ ÖZLEYEN KIZLAR

Yarışmacı kızlar, adada en çok ‘parfüm kokan’ erkeği özledikleri için Semercioğlu’na defalarca sarıldıklarını söylüyorlardı. Bir de İstanbul’a dönünce günlerce güzellik ve bakım merkezlerinden çıkmayacaklarını…

Gerçeklikten yalıtılmış tropikal doğa simülasyonunda en çok özlenen şey parfüm kokusu…

Survivor sonuçta bir yarışma, diyebiliriz. Ancak izlenilenin, izleyen üzerinde denetim kurduğu görüntü çağında, izlenilen her ayrıntının simgesel anlamlarının gündelik hayatımızdaki karşılıklarını da tartışmak zorundayız. Bir başka deyişle, izletilen simgelerin, gerçek yaşamda nelerin üstünü örttüğünü sorgulamadan atılacak adımların boşlukta yürümek anlamına gelebileceği gerçeğini görmek durumundayız. Bu, yalnızca bir yarışma programı üzerinden değil, içinden geçtiğimiz dönemin karakterini belirleyen bütün ‘görünenler’ üzerinden yapılması gereken bir zihinsel eylem olmalı. Ancak ben yalnızca Survivor yarışması üzerinden yapmak istiyorum bu zihinsel eylemi…

GERÇEKTEN KOPARMA ARACI OLARAK SURVİVOR

Kızlar ve erkeklerden oluşan iki grup insanın ıssız bir tropikal adada, vahşi doğanın ortasında hayatta kalma mücadelesini esas alıyor. Aslında izlediğimiz gerçek bir doğal ortamdan çok, “benzetilmiş” bir film platosu. Yarışmacılar da bu film platosunda kurulan bazı oyun araçları aracılığıyla birbirleriyle yarışarak kendilerini izleyenlerin doğa ve yaşam algılarını “benzetme”ye aracılık yapıyorlar. İzletilen üzerinden verilmek istenen duygu, sonuçta kontrol edilebilir ve dozu ayarlanmış adrenalin araçlarıyla izleyenleri gerçek hayattan koparmaya odaklı.

Tırmanıyorlar, zıplıyorlar, iniyorlar, çıkıyorlar, halatlar, köprüler, çukurlar; çamura bata çıka ve birbirilerine çamur ata ata birbirilerini oyun dışı bırakmayı hedefliyorlar. Tıpkı hayatın kendisi gibi. Ama yaşadıkları hayatın kendisi değil.

NİHAT DOĞAN HİÇ ‘DAL KÖPRÜ’DEN GEÇTİ Mİ

Survivor, yaşı kırkın üzerinde olan ve çocukluğu kırsalda geçmiş hemen herkesin yaşadığı ya da tanık olduğu gündelik hayat mücadelesinin, çarpıtılarak zihinlerdeki yerinin değiştirilmesidir. Eminim, Nihat Doğan bile çocukluğunda bir kaç kez Bingöl dağlarından gelen coşkulu derelerden atlayıp, ya da vadilerde kurulan ‘dal köprü’lerden geçerek okuluna ya da evine gitmek zorunda kalmıştır. Ya da pis yaraya, tavuk boku, karın ağrısına ebegömeci yakısı biçiminde çeşitlenebilen pratik sağlık çözümlerinden yararlanmıştır, kimbilir.

Anadolu kırsalında yüzbinlerce insanın bir avuç suya, bir somun ekmeğe ulaşmak için binlerce yıldır sürdürdüğü yaşam döngüsünü unutan toplumsal hafıza, Survivor sayesinde tropik adalardaki yanık tenli kızların göğüslerinin arasında başlayıp, Pascal Nouma’nın öfkeden kabaran burun deliklerinde son bulan labirentte kayboldu.

Yitirilen belleğe mi ağlamalı, yerine koyulan çarpıklığa mı dövünmeli, kestirmek güç…

SANAL GERÇEK, ÖYLE GERÇEK Kİ…

Dr. Hakan Erdoğan’ın iki yıl kadar önce Yeni Harman’da yazdığı yazıda çok katıldığım şuna benzer bir tespiti vardı; “sanal gerçeklik öyle gerçek gibi sunuluyor ki, gerçek gerçeklikten daha fazla haz veriyor ve günümüz insanı artık gerçekliğe geri dönemiyor…” Bilmece gibi..

Survivor da bir anlamda benzer bir duygu yaratıyor izleyicide. Başbakan Erdoğan’ın çılgın projesi Kanal İstanbul, İstanbul’a iki yeni şehir ve Melih Gökçek’in yıllardır Ankara’daki uygulamaları da aslında bu duygunun başka versiyonları.

Kayseri, Konya, Malatya, Sivas… Anadolu’nun pek çok kenti, Melih Gökçek tarzı belediyeciliğin Survivor soslu ve ‘Alice Harikalar Diyarında’ fonlu projeleriyle yıllardır katlediliyor. Güneyde, Antalya-Muğla kıyılarında yaşanan benzer rezaletleri saymıyoruz bile.

ANADOLU’NUN BİRİKİMİ ELİMİZDEN KAYIP GİDERKEN

Anadolu’nun binlerce yıllık bütün birikimi hızla elimizin altından kayıp giderken; taşları yontanlar, toprağı ekip biçenler, peyniri mayalayanlar ve cura çalıp aşık olanların izleri hafızalarımızdan silinirken; Başbakan’ın yarattığı illüzyonun sihrine kapılmış binlerce bilim adamı, izledikleri ucube projelerin simülasyonunu alkışlayabiliyor.

BAŞBAKAN’IN SÖYLEDİĞİ KIZILDERİLİ ATASÖZÜNÜ ALKIŞLAYANLARIN ZEKA ORTALAMASI NEDİR?

Başbakan, sekiz buçuk yıllık iktidarları döneminde uyguladıkları politikaların sonucu olarak Anadolu’daki kırsal yaşam paramparça olmuşken; dağlar, vadiler, göller, dereler ve ormanlar para hırsıyla adeta katliama kurban gitmişken Kızılderililerin doğa sevgisinden söz edebiliyor. Başbakan, karşısında en az ortalama zekaya sahip olduğunu varsaydığımız binlerce insana İstanbul projesini anlatırken, Kızılderililerin o ünlü “…son nehir kuruduğunda, son balık öldüğünde, insanoğlu paranın yenmediğini anlayacak…” sözünü söyleyebiliyor. Dahası bu sözleri salonda bulunan ve bir çoğu bilim insanı sanını taşıyanlardan büyük alkış alıyor.

SURVİVOR, KAPİTALİZMİN AFYONUDUR

Survivor, acımasızca küresel kapitalizmin yağmasına açılan Anadolu coğrafyasındaki ortaya çıkan vahşi gerçekliğin, tropikal hamaklarda sallanarak uyutulan Anadolu halkı tarafından unutulmasını sağlama aracıdır.

Survivor, sanal çamurun içinde debelenenleri izlemekten, üzerimize atılan siyanür çamuruna tepkisiz kalan toplumun iyice çamurlaşmış hafızasıdır.

Survivor, kurulan halat köprülerde sanal tırmanış yapanları izlerken; Rize’de, Artvin’de, Erzurum’da kurulan ‘telden’ teleferiklerden düşerek can veren halkın gerçeğini unutmaktır.

Survivor, ayak bileğindeki sıyrığı dakikalarca göstererek izleyicinin felç olmuş acıma duygusuyla alay ederken, yolsuz ve doktorsuz köylerde ilgisizlikten ölüp giden yüzlerce yurtaşın acısını kendi halkına unutturan bir ilgi avcısıdır.

Survivor, 1990′lardan sonra parlatılan ve gerçeklikten kopan türedi ‘Camel Tropy’ adamları-kadınlarının tutkunu olduğu ‘doğa fetişizminin’ ulaştığı son noktadır.

Survivor, izlediği ile yaşadıkları arasında gerili olan ve ‘çelişki’ adı verilen hamakta uyumaktan gözleri şişmiş ‘doğa sporcuları’nın bitmeyen kış uykusudur.

Survivor, kendi varlık nedenleri olan dağlar peynir kalıbı gibi kesilip kamyonlara doldurularak Çin’e, Hindistan’a götürülürken, o kamyonların arkasından sadece seyreden yurdum dağcılarının iç boğuntusudur.

Survivor, HES’lerle ülkesinin dillere destan nehirlerinin, şelalelerinin canı çıkarılırken, tropik adanın şelalelerini izlemekten afyonlanmış yurdum insanının yürek yarasıdır.

Survivor, yeryüzünün bütün nimetlerini paraya çevirmeye odaklanmış olan kapitalizmin afyonudur…

16.05.2011

Yusuf Yavuz

Dünyalılar

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu