Tarih

Tarihteki İlk Feminist: Lilith

İnsanlığın öyküsü Âdem ve Havva ile başlıyor, öyle mi? Eski bir Yahudi efsanesine göre, bu öykü Âdem’le Havva’dan öncesine uzanıyor. Yani Âdem’in ilk eşi Havva değil, Lilith adında bir kadındır. Ama, tarih boyunca gizlice aramızda dolaşıp, her kadın-erkek tartışmasında kendini gösterse de onu çok az tanıyoruz.

Lilith+Sixtina

İnanışa göre Lilith, Âdem ile aynı zamanda ve aynı anda yaratıldıklarından Âdem’in kendisine eşit olduğu görüşündedir, bu sebeple de Âdem’e itaat etmeyi reddeder Tanrı’ya asi olur ve cennetten uzaklaştırılır. Bu arada cennette yalnız kalan Âdem, Tanrı’ya dua ederek Lilith’i geri ister. Tanrı, Sanvai, Sansanvai ve Semangelof isimli üç meleği geri çağırmak üzere Lilith’e gönderir. Meleklere, dönmediği takdirde Lilith’in her gün yüz çocuğunun öldürmelerini emreder.

Lilith, duyduğu acıyla bundan sonra, bütün hamile ve doğum yapmış kadınların, bebeklerin baş düşmanı olmaya yemin eder. Erkek çocukların doğduktan sonra ilk sekiz gün, kız çocukların ise ilk yirmi gün içinde canını alacaktır. Sadece yakınlarında bu üç meleğin ismi ya da şekli bulunanlara dokunulmayacaktır. Lilith artık kötüler tarafına geçmiştir.

Adem üzgündür ve yalnızdır. Bunun üzerine Tanrı Âdem’in kaburga kemiğinden Havva’yı yaratır. Bu yeni kadın, Âdem’den bir parça olduğu için, ona karşı çıkmayacaktır.

lilith

Aslında Lilith hakkında pek çok efsane ve öykü var. Örneğin Talmud’da (Tevrat’ın başta yazılı olmayıp, sonradan yazılı hale getirilen ikinci bölümü) ondan dişi bir şeytan olarak söz edilir. Bu rolüyle bir hayalet gibi yüzyıllarca tarih sayfalarında dolaşır. Kadın ve çocukları hedef alır, erkekleri baştan çıkararak onlara zarar verir. Yaptıkları bunlarla sınırlı değildir. Bir hayalet gibi kadınların beynine girip, erkeklerle eşit haklara sahip olma savaşını günümüze kadar sürdürür.

Lilith’in geçmişi tek tanrılı dinlerden çok daha önceye, eski Mezopotamya uygarlıklarına kadar uzanıyor. Genellikle Sümer ve Babil mitolojisindeki rüzgâr tanrıçası Lilitu ile ilişkilendiriliyor.

Lilith’e bazı özellikler Babil’in kötü tanrıçası Lamatsu’da da görülüyor. Lamatsu halk arasında albastı ya da lohusa hastalığı olarak bilinen rahatsızlığın ortaya çıkmasını sağlıyor, hamilelere zarar verip yeni doğan bebekleri öldürmeye çalışıyordu. Lilith’in özellikleri Lamatsu’ya aktarılmış olabilir miydi? Yoksa tersi mi yapılmıştı?

Bu konuda en eski kaynak olan Tevrat’a bir göz atıyoruz. Ancak Tevrat’ta bir tutarsızlık göze çarpıyor. Kutsal kitabın bir yerinde:

“Ve Allah insanı kendi suretiyle yarattı ve onları erkek ve dişi olarak yarattı.” deniliyor. Ancak ilerleyen baplarda daha farklı anlatılıyor:

Tanrı doğuda Aden’de bir bahçe yapıyor. Âdem’i oraya koyuyor ve yalnız kalmasın diye kaburgasından kadını yaratıyor. Talmud’a göre Âdem’le aynı anda yaratılan kadının adı Lilith’tir. Çünkü başka türlü kutsal kitaptaki bu tutarsızlığı açıklamak mümkün değildir.

lilith (1)

Âdem’in ilk eşi Lilith’e daha sonra 9. ya da 10. yüzyıllara ait “Ben Sira Alfabesi”nde rastlıyoruz. Metnin ana kahramanı, M.Ö. 600’lü yıllarda yaşadığı sanılan Ben Sira. Yazarın kim olduğu bilinmiyor. Bu el yazmasına göre Tanrı topraktan Âdem ve Lilith’i yaratmıştı. İlgili bölüm şöyle devam ediyor:

“Kısa bir süre sonra birbiriyle kavga etmeye başlarlar.

Âdem’e şöyle der:Ben altta değil, üstte yatmak istiyorum, çünkü sen altta yatacak kişi olarak belirlendin.

Lilith ona:İkimiz de aynı haklara sahibiz, çünkü ikimiz de topraktan yaratıldık. Ama ikisi de birbirini dinlemez.”

Bunun üzerine Lilith gökyüzüne yükselerek kaybolur. Üç meleğin Lilith’i geriye dönmeye ikna çabaları işe yaramayınca, Tanrı, Âdem için bu kez Havva’yı yaratır. Bir başka bölümde de Lilith üç meleğe şöyle der:

“Ben çocuklara zarar vermek üzere yaratıldım, doğumdan sonraki ilk sekiz gün içinde erkek çocuklarına, yirmi gün içinde de kız çocuklarına. (Ama) Yemin ederim: Sizi ya da görüntünüzü bir muska ya da tılsım üstünde görürsem, o çocuğa hiçbir zarar vermeyeceğim.”

O günden bu yana çeşitli kültürlerde, yeni doğan çocukların kötü kalpli Lilith’e karşı korunması için özel tılsımlar kullanılmaya başladı. Lilith’in halk inanışlarında varlığını yıllarca korumasının ve bir gün gelip de bir şekilde cadılarla ilişkilendirilmesinin nedeni de budur.

Burney_Relief_Babylon_-1800-1750Lilith efsanesi Ortaçağ’ın başlangıcında, Yahudilerin ezoterik yazması Kabala’da da yer almış. Burada erkekleri baştan çıkaran ve uğursuzluk getiren dişi şeytan olarak tarif ediliyor:

“Her türlü süs malzemesiyle süslenip cilveli bir kadına dönüşüyor. Onun süsü, gül gibi kırmızı saçları. Sözleri yağ gibi yumuşak, dudakları dünyadaki her şeyden daha tatlı. Ona yönelen ve (afrodizyak olarak yılan zehriyle karıştırılmış) şaraptan içen aptallar onunla zina yaparlar.”

Ama sonra uyandıklarında onları öldürür ve cehennemin tam ortasına atar. Aslında onun niyeti sadece erkekleri baştan çıkarıp çok sayıda çocuk doğurmaktır.

Kuşkusuz Havva’nın işlediği “günah”tan da o sorumludur. Kabalacıların ana eserinden Zohar’da (İhtişam Kitabı ya da Işık Kitabı) yer alan efsaneye göre adet döneminde olduğu halde, Âdem’le birlikte olma konusunda Havva’yı kandıran o yılan ve fahise Lilith’ti.

Lilith’le daha sonra Filistinliler aracılığıyla Yunanlılar da tanıştı. Onu, hayaletler ve diğer hayali görüntüleri yöneten tanrıça Hekate’nin kişiliğiyle birleştirdiler. Bu konu Geç Antikçağ’da Yahudi olmayan gnostik akım yandaşlarının da ilgisini çekti. Onlar tarafından yazıya aktarılan bir efsanede, Lilith’in İsrailli peygamber İlyas’ı nasıl baştan çıkardığı anlatılıyor:

Lilith ona şöyle der: “Senden çocuklarım var.”

Ve o yanıt verir: “Benden nasıl çocukların olabilir, ben bir aziz gibi yaşıyorum.”

Lilith der ki: “Evet, ama uykunda, rüyalarında sık sık boşaltıldın. Tohumlarını alarak hamile kaldım.”

Bu metin M.S. 4. yüzyıla ait. Lilith, özellikle bu tarihten sonra hep aynı motifle işlenir. O bir “tohum hırsızı”dır.

lilith_NortreDameLilith efsaneleri, Hıristiyanlık dünyasıyla tanıştıktan sonra, batılıların hayal gücünü harekete geçirdi. Özellikle Kabalacı yazılarının araştırılmasıyla, Lilith bütün dünyada tanınır hale geldi. “Kötü kalpli Lilith” her yerde ilgi gördü. Çünkü o, normalde açıklanması ya da kavranması mümkün olmayan şeyleri rahatlıkla üstlenebilecek bir kişilikti. Bu özelliği, onun “cadılar”la özdeşleştirilmesi için gereken köprüyü oluşturuyordu.

Ortaçağ’ın sonlarına doğru başlayan ve inanılmaz bir toplumsal histeriye neden olan cadı ve büyücü furyasıyla birlikte, Lilith’in adı da sık sık anılmaya başladı. Ayrıca o, kadınları baştan çıkarma konusunda Şeytan’ın en büyük yardımcısıydı. Artık, kötü amaçlı kullandığı güzelliği ve baştan çıkarıcılığı ön plana çıkıyordu. İnsanlar bir yandan büyü ve tılsımlarla ondan korunmaya çalışırken, diğer yandan kendilerini onun büyüsünden kurtaramıyorlardı. Böylece 19. yüzyıla gelindiğinde Lilith ressamlar ve edebiyatçılar için sevilen bir motif oldu. Artık dini kimliğinden yavaş yavaş kurtuluyordu. İngiliz ressam Dante Gabriel Rossetti’nin yaptığı “Lady Lilith” tablosunda bu cadı, Victoria Dönemi’nin güzellik anlayışına uygun olarak tasarlanmış ve gösterişli dekoltesiyle uzun kızıl saçlı, biraz dolgun, etli dudaklarla resmedilmiş.

lilith2

Edebiyat dünyasına da girince, şeytan kadın kimliği tamamen kayboldu. Artık ona korku ve nefretle bakılmıyor, hatta sempatik bile bulunuyordu. Her ne kadar şurada ya da burada, nahif ruhlu insanlar dikkatli olmak adına tılsımlarına güvenmeye devam etseler de, aydın fikirliler kötü kalpli şeytan kadın tiplemesini raflardaki tozlu dosyalara kaldırmışlardı. Hoşa giden ve benimsenen, onun baştan çıkarıcı özelliği değildi. Lilith’in Âdem’in ilk eşi olduğunu anlatan efsaneye odaklanılmıştı. Çünkü bu öykü, insanlık tarihinin başlangıcından bugüne uzanan bir tartışmayı başlatmıştı. Özellikle son yüzyıldır iyice kesinleşen bir tartışmaydı bu: Eşitlik, daha doğrusu kadın ve erkek arasındaki eşitsizlik sorunu.

Psikanaliz uzmanı ve araştırmacı Siemund Hurwitz, “Âdem ile Lilith arasındaki güç savaşı”nı, asırlarca süren ve babaerkil sistemdeki erkeğin konumu ile kadınların eşit haklara sahip olma talebini temel alan cinsiyetler arası savaşın aynadaki görüntüsü olarak değerlendiriliyor.

Aslında ne Antikçağ, ne Ortaçağ ne de onu izleyen yüzyıllarda bu sorun çok önemsenmedi. Cinsiyetler arasındaki ilişkiyi karşılaştırmaya gerek yoktu: Kadın erkeğin egemenliği altında olmak zorundaydı. Havari Aziz Paulus, “Erkek kadından değil, kadın erkekten yaratılmıştır. Erkek kadının isteklerini değil, kadın erkeğin isteklerini yerine getirmek üzere yaratıldı.” demişti. Ne de olsa kadın Âdem’in kaburga kemiğinden yaratılmıştı. Bu bakış açısı, kadının yüzlerce yıllık toplumsal konumunu belirleyen ana etkendi.

Kadın, dört büyük dinde de “günah kazanı” olarak görüldü. Bunun nedeni Havva’ya kadar uzanıyor. Yasak meyveyi her ikisi de yemesine rağmen, işlenen günahtaki suçluluk payı eşit değildi: Kandırılan Âdem değil, Havva’ydı. Çünkü, yılanın sözüne inanmıştı. Âdem kuşkusuz inanmamıştı, ancak biricik eşi ile ilişkilerini tehlikeye atmak istememişti sadece. Söz konusu bir günah olsa dahi, günahkar ve suçlu olan kadındı. Şeytanla işbirliği yapması ve cadılıkla suçlanabilmesi için önemli nedenlerdi bunlar.

Bu dayanaklardan güç alan erkekler, kadınların kişiliğini adeta baskı altına aldılar ve onları kendilerine ait bir mal gibi gördüler. Geçen yüzyıl içinde yoğunlaşan kadın direnişi buna karşı çıktı. Eşit haklar ve özgürlük için savaşan Lilith’i de kendilerine simgesel figür olarak seçtiler. Lilith’in savaşını başarıyla sona erdirememesi onları yıldırmıyor. Lilith efsanesi, arzuladıkları toplumsal konuma ulaşmak için onları biraz daha kamçılıyor…

Modern çağlarda Lilith feminizmin simgesi haline geldi. Bu isimde dergiler çıktı, kafeler açıldı, sadece kadın müzisyenlerin katıldığı “Lilith Fair” adlı gezici müzik festivalleri düzenlendi, “ideal kadın” olarak tanımlanan Havva gibi olmak istemeyen kadınlar, tepkilerini dile getirmek için kız çocuklarına Lilith adını verdiler.

Kaynak: www.toplumdusmani.net

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu