Arka Bahçemizmanşet

Tüketimin Tüketen Cazibesi

 Sizce, ışık olmayan ortamda portre ne kadar güzel çizilebilir?

Toplumsal yapıda, “kimlik” elde edilerek var olunabilmesi için oluş(turul)an şartlar, tarihsel diyalektik ve materyalist koşullara göre zaman zaman yer değiştirmiş veya kökten dönüştürülmüştür… Modernizm’in güçlendiği ve yerleştiği aşamalarda; ‘kimlik’ elde etmek ve onu şekillendirmenin koşulları, üretim ilişkileri içinde oynanan “üretici” rolünün, nitel ve nicel özelliklerine göre şekil alıyordu. İşçi, zanaatkar, satış elemanı, çiftçi vs. meslekler, kimliğin temel-ögeleri konumundaydı. Bu temel-ögeler, statünü de belirliyordu, prestijini de… Fakat ikinci dünya savaşından sonraki dönemlere tekabül eden zamanlarda; sürecin işleyiş metodunda şiddetli dönüşümler meydana gelmiştir. Artık, kimliğini şekillendiren koşullar “üretimde” değil, “tüketimde” kendine yer bulmaya başladı. İmgesel kodlar üreterek iletişim ağı kuran toplumsal yapılarda; “tüketici” olmak, kimlik portresinin çizilmesi esnasında, “üretici” olmaktan daha fazla fırça atma şansına erişmek anlamına geliyordu. Yani; kendi portresini (kimliğini) çizen ‘öznenin’ kullandığı alet ve edevatlar değiş(tiril)miştir (Bauman, 1999; 29-45).

Değişimin ve dönüşümün arkaplanında  yatan momentler irdelenmek istendiği takdirde de, çözümleme, bize şunları sunmaktadır: Üretim ilişkilerinin artı-değere dönüşebilmesi için gereken emek-gücünün yerine teknokratik araçların geçmeye başlamasıyla beraber; istihdam alanları azalmış, üretim daha seri bir şekilde çıktısına (metasına) kavuşabilecek donanımlara sahip olmuştur. Bunu takiben; çalışan bireylerin, üretim esnasındaki ‘emek-zamanı’ kısalmış/azalmıştır. Sanayi devrimini tamamlayabilmiş ülkeler, tamamlayamayan ülkelerden elde ettiği sömürgelerin momentiyle de birlikte; ideolojik ve baskı aygıtlarını kullanarak; bireyleri (ekonomik gücüne göre) daha fazla tüketime sevk edecek stratejiler üretmiştir. Ve uygulama alanları da bu stratejilerin talimatlarına kaydırılmıştır -ekonomisinin gücüne göre de şiddeti belirlenmiştir.

Emek-gücü ile çalışanlar, sanayi devriminin yayılma-yerleşme aşamasındaki emek-zaman ilişkisinden kendine ne kadar daha çok zaman koparabilirse (ki bunda sendikal hareketlerinde etkisi vardır), boş zamanını o kadar daha fazla genişletme imkanı bulmuştur… Fakat günde 14 saat yerine 9 saat çalışması; boşalan diğer 5 saatin nasıl doldurulacağı sorunsalıyla bireyi baş başa bıraktı. Çözüm, kapitalist iktidar manipülasyonunda; boş zamanın, seri üretilen metalarını tükettirilmesiyle, üretim ilişkilerinin kendini yeniden üretebilmesi arasında cisimleşmişti. İş yerinde sosyalleşme imkanı bulan birey, oradan koparabildiği zamanlarda da, dışarıda sosyalleşme imkanı yakalamıştır ve/veya bulmuştur -lakin; yakaladıkları bu zaman aralıklarında ne yapacakları, egemenler tarafından tasarlanıyor ve zihinlerine bu tasarılar, “iktidar aygıtları” ile yollanıyordu.

Daha fazla tüket, hızlı tüket, arzuladığın nesne hızlı bir şekilde seni tatmin etsin ve tekrardan o hissi iste! İstediğin bu hissi tekrar ve tekrar ama başka yollarla yakala. Zemin kaygan, çerçeven esnekleştirilmiş ve muğlak. Boş zamanında arzuladığın tatminlere hızlıca ulaş ve tekrardan muğlaklaştırılmış çerçevenden (zihninden) bakarak yeni bir arzuya koş. Ve bu sarmal hiç bitmesin…  İşte bu sosyalleşme ve kimlik inşa etme süreci, kapitalist iktidar ideolojisi ekseninde ve manipülasyonunda, bu biçimde şekillendiğinde; “tüketim toplumu” filizlenme iklimine kavuşmuştur. Toplumun dizginleri de; “piyasa hegemonyası” eline kaymaya başlamıştır (Bauman, 1999; 32-50). Ürettiklerini tükettirebilecek çizelge ile kendini yeniden üretebilen kapitalist iktidar ideolojisi; kontrolü altında gerçekleştirdiği değişim ve dönüşümler ile; tüketim sarhoşluğu yaşayan tüketiciler yaratmıştır. Ekonomik kazancının sınırları içinde bir arzudan diğer arzusuna koşan ve bu koşunun ne zaman biteceğini bilmeyen tüketiciler… Zaten;

“Gereği gibi işleyen bir tüketim toplumunda tüketiciler faal bir şekilde baştan çıkartılma peşindedirler. Cazibeden cazibeye, ayartılmadan ayartılmaya, bir yemden diğerine atılarak yaşarlar. Her yeni cazibe, ayartı, yem bir öncekinden biraz farklı, belki daha güçlüdür; tıpkı üretici atalarının bir aktarım kayışından diğerine yaşadıkları gibi” (Bauman, 1999;43)

Sonuç olarak; birey, kimliğini inşa etme sırasında, her iki taraftan da tahakküm altına alınıyor, sürekli işlenmiş mesajlara maruz kalıyor ve nasıl bir “ben” olacağına karar verecek “hür zihne” kavuşamıyordu. İktidar her yerde, bireyin ve toplumun, kılcal damarlarına kadar girebilecek stratejiler üretmeye çalışıyor ve insanlar bu çalışmanın gölgesinde, portresini -kimliğini- çizmeye çalışıyordu…

Peki, sizce; ışık olmayan ortamda portre ne kadar güzel çizilebilir?

Süleyman Kaymaz

Dünyalılar

Kaynakça;

Bauman- Çalışma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar

Bauman- Postmodernizm ve Hoşnutsuzluklar

Foucault- Toplumu Savunmak Gerekir

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu