Arka Bahçemiz

Yalnız Olmak Ama Yalnız Ölmemek

Kalabalıklarımız arttıkça azalıyoruz; bağlantılarımız genişledikçe yalnızlaşıyoruz. Aslında evrensel ve çok da insanca bir duygu olan yalnızlığın depresyon gibi kimi psikolojik bozuklukların belirtisi olabileceğini söylüyorlar. Chicago Üniversitesi’nin sosyo-psikoloji uzmanlarından, John Cacioppo, kimi zaman bize kendimizi boş, terkedilmiş ve hatta istenmeyen biri gibi hissettirebilen yalnızlığın, hem felç, kalp ve damar hastalıkları gibi fiziksel; hem de stres, bellek kaybı, öğrenme zorluğu , alkolizm, uyuşturucu bağımlılığı gibi zihinsel sağlık üzerinde birçok olumsuz etkileri olduğunu bir çalışma ile ortaya koydu. Bazı araştırmalarsa, yalnızlığın tek başına yaşayanlar arasında daha yaygın olduğunu gösteriyor.

Öte yandan, Cacioppo yeni bir çalışmayla,”yalnızlığın bulaşıcı olabileceğini” iddia ediliyor. 10 yıllık çalışmada, yalnızlığın sosyal ağlarla yayıldığı öne sürülüyor. Cacioppo’ya göre, yalnızlık acısı çekenlerle samimi bir ilişki içinde olanların yüzde elli ikisi eninde sonunda yalnızlık problemi ile karşı karşıya kalıyormuş.

Oldukça karmaşık olduğundan ve kişilere göre benzersiz özellikler gösterdiğinden olsa gerek henüz psikolojinin yalnızlığı önlemek veya tedavi etmek için önerdiği genel bir bir metot yok.

Bu satırları yazarken şaşkınlıkla yalnızlık hakkında ne çok şarkı ve şiir olduğunun farkına vardım. Belki de aşk için yazılanlar kadar fazla! Bunların çoğu yalnızlığın sebepleri ve sonuçları hakkında sağlam ip uçları veriyor:

Elvis Presley unutulmaz şarkısında
“Bu gece yalnız mısın? (Are you lonesome tonight?)
Bu gece beni özlüyor musun?(Do you miss me tonight?)
Ayrı düştüğümüz için üzgün müsün?(Are you sorry we drifted apart?)”
diye sorarken biten bir ilişkinin yalnızlık sebebi olabileceğini anlatıyor bize.

Sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi misali, yaşadığımız kötü tecrübelerin etkisiyle kendimizi yeni ilişkilere kapatmanın da yalnızlığın ciddi bir sebebi olduğunu ise Eagles’ın “Desperado” şarkısı ile hatırlıyoruz:

“Yağmur yağıyor olabilir, (It may be raining,)
ama yukarıda bir gökkuşağı var.(but there’s a rainbow above you.)
Çok geç olmadan (before it’s too late)
birinin seni sevmesine izin vermelisin. (You better let somebody love you)”

Gerçekten, güvenebileceğimiz bir kaç dostumuz yoksa hayat çekilmez hale gelir çünkü bu adam akıllı yalnızız demektir. Hayatımızın içine sinsice girmeye çalışan yalnızlık duygusunun üstesinden gelebilmek için gönlümüzün kapılarını cesurca açabilmemiz gerekiyor. Zira hayatımızı gönülden bağlı olduğumuz kimseler doldurmuyorsa içten içten azalıyoruz, yalnızlaşıyoruz.

Yalnızlığın bir sorumlusu da teknoloji. Cep telefonlarımız ve diğer popüler iletişim araçları sayesinde, sosyal medyanın gücü ile tüm dünyayı kolayca kucaklayabilirken maalesef hemen yanı başımızdaki sevdiklerimizi ihmal edebiliyoruz. Bu noktada önceliklerimizi çok dikkatli belirlememiz gerekiyor.

İnternet bağlantılarımızın genişleyip arkadaşlık ilişkilerimizin yüzeyselleştiği günümüzde, Vickers’ın korkunç sonu herkesin başına gelebilir.

Eski Playboy güzeli olan Yvette Vickers’in  bedeni Benedict Canyon’daki evinde ölü bulunduğundaktan sonra yapılan otopsilerde Vickers’ın aslında aylar önce hayatını yitirdiği belirlenmişti. Aylar boyunca Vickers’ın yokluğunu kimse anlamamıştı. Oysa, posta kutusu dünyanın dört bir yanından gelen hayran mektupları ile doluydu. Vickers’ın telefon faturaları incelendiğinde ailesi, akrabaları ya da yakın arkadaşlarıyla değil; internet siteleri aracılığıyla iletişime girdiği hayranlarıyla saatlerce sohbet ettiğini bildiriyordu.

Şimdilerin paradoksu bu: Erişilebilir ama içe dönük yaşıyoruz; sonsuz bir zaman ve mekan içinde fakat anında ve sınırsız bir iletişime sahibiz. Ancak bu beraberinde benzersiz bir yabancılaşmayı ve mesafeli ilişkileri de getiriyor. Böylece toplum olarak gerçekliğimizi yitiriyor yavaş yavaş bir fanteziye dönüşüyoruz. İronik ama kalabalıklarımız arttıkça azalıyoruz; bağlantılarımız genişledikçe yalnızlaşıyoruz. Yalnızlık hissi bizi mutsuz ve savunmasız hale getiriyor.

Ancak, bağımsız bir yetişkin pekala mutlu bir şekilde kendi başına yaşayabilir. Zaten birey olabilmiş kendi kendine yetebilen, eğitimli ve zeki her insan, doğal olarak kendi ile başbaşa kalmaya ihtiyaç duyar. İşte bu tip, seçerek kazanılmış bir yalnızlık bize sıra dışı bir mutluğun kapılarını aralar.

Hatırlamamız gereken şu ki, içimizdeki yalnızlık hissini yenebildiğimiz ölçüde özgürleşiyoruz. Yapayalnız kalmak bize ne kadar derin bir acı veriyorsa, kendi başına kalabilmek de o denli mutlu ediyor, güçlü kılıyor. Huzur dolu ve uzun ömürlü bir mutluluk için bize düşense yalnız kalmak ve yalnız olmak arasındaki farkı iyi anlamaktan geçiyor.

ARZU KAYA URANLI

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu