Arka Bahçemiz

Yaş 35, Yolun Sonu mu Eder?

“Padişahımız kudretlimiz, Ayasofya’nın haşmetini aşacak bir camii imarı üçün, ömrü 35 bahar görmemiş Enderun’dan yeni mezun, yeniçeri ocağında memuriyetini tamamlamış mimarbaşılar aramaktadır.

Pek kıymetli Mimar Sinan Efendi, sarayımıza yaptığınız başvuru takdir edilmiş olmakla birlükte, hem yaşunuz, hem maaşunuz elvermediğinden, hükm-i menfi kararı size iletmekten elem duyarız. Bu ferman eşliğinde başvurunuz Topkapı arzuhal arşivinde küflenene dek saklanacaktır”

Allah’tan modern İK yaklaşımı o yıllarda yokmuş değil mi? yas35

Bu esprili girişten anlamışsınızdır ki konu İK.

İş ilanlarını açtığımızda “…35 yaşını aşmamış…”diye başlayan cümleler, Cahit Sıtkı Tarancı’yı romantik şekilde anmak için kullanılmıyor elbette. Ülkemiz İnsan Kaynakları’nın dünyada eşi görülmemiş bir yaklaşımı halen ve ısrarla sürüyor.

YAŞLANMANIN BİYOLOJİK TEMELİ

Konumuz bu değil ama, yaşlanmak nedir sizce? Hücrelerimizdeki tolemerlerin, hücrelerin her bölünmesinde kısalması mı?

Kaynak: Telomerler yeşil uçlar
Kaynak: Telomerler yeşil uçlar

“Telomerler her hücre döngüsünde ortalama 50–150 baz çifti azalır. Bu telomer kısalması sonuçta, hücre bölünme sayısını kısıtlar.” diyor bilimadamları. Bunun anlamı, zamanın bir kum saatinin içinden akan kumlar gibi herkes için akıyor olduğudur.

Daha romantik bir bakışla, yaşlanmak; ağacın halkasına bir yenisinin eklenmesi mi? Yıllardır genetik yaşı tartışıyoruz. Ancak bu sefer ki yazımızda yaş mevzusuna Türkiye’ye özgü bir yaklaşım olan 35 yaş altı kriterine dem vuracağız..

Amerika’da ve bir çok modern ülkede, iş ilanında etnik ayrım hatta cinsiyet ayrımı içeren ifadeler konamayacağı gibi, bu tür bir şekilde aday elemesi de yapılamaz. Bu nedenle Türkiye’de CV’lerde fotoğraf bulunurken yurtdışından gelenler buna önem vermez. Kişinin tipi, muhteşem burnu(!) ve gözleri değil yetenekleri önemlidir.

En güzeli yaş bizdeki her ilanda olduğu gibi sorulmaz. Fiziksel bir iş için gereken, fiziksel durum ya da bir rol oyunculuğu için belli bir yaşın gereksindiği durumlar dışında böyle bir ayrıma gidilmez.

Neden yaş üzerinde çok durulmaz? İlk olarak, nüfus dağılımında orta yaş ve üzeri bireyler ağırlıktadır. İkincisi sağlıklı yaşam süreleri gelişmemiş ülkelere göre daha fazladır. Üçüncüsü entelektüel birikime ve deneyime çok büyük önem verirler. Mesela profesörleri emekli etmeyip sürekli kademe atlatarak hep çalıştırmak için ellerinden geleni yaparlar.

YAŞAM BOYU ÖĞRENMEYE İNANMAK

Örneğin bizde yeni mezun koşa koşa master yapar MBA arar. Oysa daha ne biliyordur ki? Uygulaması olmayan öğrenci, önce ticari dünyaya atılmalıdır. Mesleki bilgisini kavrayıp yıllar içinde eksiklerini ve uygulamada gördüğü sorunları iyice anlayıp, bilimdeki son ilerlemeleri anlamak için en az 5 yıl sonra gidip istediği alanda üniversite sonrası tahsiline devam etmelidir.

Yani zaman değil tecrübe önemlidir. Peki yeni mezunlar için aleyhte gibi görünen bu durumun güzel tarafı nedir? Yeni mezunlar bilimsel bilgileriyle işi kitabına göre yapma tutkuları ve en taze sistematikleriyle dünyayı ileri taşırlar. Soluk almayı sağlarlar. Başarılı bir yeni mezun çok kısa sürede işvereni için anlamlı yatırım olur.

Gelgelelim yaş otuzbeş mevzusuna, Türkiye’de neden ve ne hükümle “35 yaşından büyük olmayanlar..” denir? 35 yaşındaki ya da 40 yaşındaki kişilerin gözlerinin feri mi sönmektedir? Kollarında derman mı kalmamaktadır? Beyinlerindeki sinapslardan geçen elektro-kimyasal verilerde arızalar mı olmaktadır?

İşin aslı çok basit. 35 yaşına gelmiş bireyler her türlü olayı görüp yaşamıştır. Önce işin hangi maaşı hakettiğini, patrona ne kazandırdıklarını bilirler. Ailesi ile birlikte kalan yeni mezunun kabul etmek zorunda kaldığı maaşla, değil ev geçindirmek, kiralarını ödeyemeyeceklerini bilirler.

İş= Yaş < 35 then normal maaş / 2

Aileleri vardır. Çocukları vardır. Bunlar ilgi ister. Geceyarılarına kadar ek mesai ücreti vermeden çalıştırılamazlar. Haydi çalıştırılsalar da söylenirler.

Fotoğraf : Josh Lawton | Flickr CC
Fotoğraf : Josh Lawton | Flickr CC

35 yaşını aşanlara bağırmak çağırmak, sindirmek korkutmak, duygularıyla oynayıp mobbing yapmak zordur. Tek bir yerlerinden yakalayabilirsiniz bakmakla yükümlü olduğu ailesinin aç kalma korkusu, düzenlerinin bozulma korkusu, çocukların okul değiştirmesi ev taşıma masrafları vs…

Sırf bu nedenlerle en azından iş güvencesi ve düzeni var diyerek memuriyet hayatının maddi manevi zorluklarını tercih eden bir çok arkadaşım ve akrabam var.

Peki Türkiye’de bu hep böyle mi gidecek? Gitmeyecek. Çünkü bugün çoğunluğu bayan olan İnsan Kaynakları uzmanları da yaşlanacaklar. Aralarında çok sevdiğim, pek çok kıymetli dostum da var. Bu yazıyı onlar da okuyacak. Sevgim ve saygım sonsuz. Ama “yaş < 35” kriteri hakkında etkin bir çare getirmedikleri ve patronlarına anlatmadıkları için kırgınım biraz sanırım.

ÇİN’DEN UCUZA SATMAK MI, SİNGAPUR, GÜNEY KORE, İSVİÇRE OLMAK MI?

Fotoğraf: Carl Uebelhart | Flickr CC
Fotoğraf: Carl Uebelhart | Flickr CC

Bugün çocuk ve genç nüfus ağırlıkta olan ülkemiz son nüfus sayımlarında orta yaşa yaklaşıyor. Nitelikli eleman sayısı oldukça az olan telekomunikasyon, enerji gibi sadece uzman olsun da, ne olursa olsun yaklaşımı olan sektörler dışında müthiş bir iş gücü azaltma telaşı var.

Dünyanın en saçma işini yapmaya çalışıyoruz. Çin’le ve uzakdoğunun ucuz işgücüyle rekabet etmeye çalışıyoruz. Bu da her çeşit tedbiri beraberinde getiriyor. Oysa Türkiye’nin zeki ve teknolojiye çılgınlık düzeyinde tutkulu gençlerini, her bölgede en az bir tane Silikon Vadisi açarak yönlendirmesi belki Hindistan modelini benimsemesi. Özellikle bilgisayar ve nanoteknoloji, biyomimik malzemelerin üretimi, alternatif enerji kaynakları gibi alanlara aktarması lazım. Singapur’a bakın veya Güney Kore’ye. “Bin tane değil, sadece tek bir elektronik şey üreteceğiz, hem de en iyisini biz üreteceğiz” diyerek bu gün dünya çapında Creative ses ürünleri, LG elektronik gibi markaları kurdular, mikroçip üretiminde merkez oldular. İsviçre ise hem para politikaları hem patent haklarıyla kazanıyor.

Yine tıp sektörü bu krizi yaşamıyor. Ne yaş 35 krizi var, ne de başka sorunlar. Çünkü Türkiye tıbbı, Avrupa’ya Asya’ya hatta Afrika’ya hizmet veriyor. Nitelikli hastanelerimiz tıp personelimiz yurtdışından hasta kabul ediyor.

Aynı şekilde havacılık sanayinde bir pilota ya da uzun yol gemi kaptanına “Aaa yaşınız 35’den büyük mü? Kusura bakmayın sizinle çalışamayız” denemiyor. Peki Allah aşkına, bireylerin niteliklerine bakmadan kişi yaşlanmış mı, yoksa son derece dinç mi? diye bakmadan özellikle bankalar finans çevreleri nasıl böyle karar verir?

Peki askeri personel 35 yaş sorunu yaşar mı? Aksine, gördüğüm komutanların tümü ilerleyen yaşlarıyla son derece çevik, sağlıklı bedenleri ve tecrübeli yönetimleriyle görevlerini büyük bir itinayla yapıyorlardı. Bu samimi görüşüm.

Sanırım ne demek istediğim, yaş otuzbeş krizi anlaşılıyor.

Yeni mezunlara iş alanları açılmalıdır. Evet ama bu yazıya bugün kızacak yeni mezunlar sadece 10 yıl sonra dehşetle bu yazının ne kadar korkunç ve yaygın bir şeyi anlattığını farkedecekler.

YAŞLANMA KORKUSU ve İŞ DÜNYASI

Fotoğraf: kk+ (Kris Krug)| Flicr CC
Fotoğraf: kk+ (Kris Krug)| Flicr CC

Yukarıdaki fotoğraf size neler hissettiriyor? Bu hanımı hangi yaşıyla hayal diyorsunuz? Genç mi yaşlı mı? Bir gün kendinizin eski bir fotoğrafına böyle bakacağınızı düşünüp ürperiyor musunuz? Yoksa bu gözlerdeki huzuru ve sevgiyi anlayıp ellerini tutup sessizce bakmak mı istiyorsunuz?

Bilimkurgu bir film izlemiştim yıllar önce. Belli bir yaştan sonrakiler göğe yükseltiliyordu. Bu törene Carousel / Atlıkarınca diyorlardı. Yani onlar öyle sanıyordu. Her yeri kapalı şehirde herkesin ellerine gömülü kristaller vardı. Biyolojik olarak zaman geçtikçe kristal renk değiştiriyor ve geleceğin hükümeti bu insanları alıp sözde tekrar doğmaları için özel bir ayine tabi tutuyordu. Oysa ki gerçek çok farklıydı. Dünya büyük bir afet yaşamış ve sağ kalanlar kendilerini bir şehre kapatıp kısıtlı kaynaklarla yaşama mücadelesi vermekteydi. 30 yaş ise ölüm yaşıydı. Hükümet 30 yaşındakileri öldürüyordu. Nesilerdir bunu yapıyorlar ve dünyanın gerçekte ne halde olduğunu, dış dünyayı gizliyorlardı. Kahramanımız bunu anladığında önce lazerle saniyeler içinde yapılan olağanüstü bir gençleştirme ameliyatıyla 20’li yaşlarına dönüyor ve kıyasıya bir kovalamacada kaçıyordu. Hele hele filmin finalini anlatmak istemiyorum. Olağanüstüydü. Filmin adı Logan’s Run | Logan’ın Koşusu

Bir arkadaşım diyor ki “Genç gibi görün abi. Zayıfla, saçlarını, giyimini, elbiseni falan onlara benzet.” Bu tür önerileri dehşetle izliyorum. Ama bir gerçek var ki mahkemelerde bile güzel görünmenin kararı etkilediği görüşü var. Özellikle iş başvurusu için yapılan mülakatlarda İK uzmanlarınca adayın fiziksel görünümü için bir çok form alanı doldurulduğunu düşünürsek.

PETER PAN SENDROMU

peterpan

Peter Pan sendromu, psikolojide bayağı ciddi bir başlıkta işlenir. Asla büyümek istemeyen insanların dünyasıdır Peter’in hayali dünyası. Çocuklar periler diyarında asla büyümez, olgunlaşmaz ve çocuk olarak yaşarlar hayatlarını. Eskiden bir kaç kişide görünürken şimdi yaşlılık korkusu öyle bir noktada ve toplum baskısı o denli sert ki, beyaz saçla gezenler neredeyse dövülecek, hele de göz altı kırışıklıkları.

Oysa ben deneyimli halimle işe yararım. Güven veririm. Özellikle çocukluktan gençliğe geçen bireyler için bir öğretmen olarak model olurum. Güzel ve şık olmak için hep çaba harcarım. Ama bunu genç görünmek için değil genç olduğum için yaparım. Genç hissettiğim için değil. O kendini kandırmak .

Önemli olan takvim yaşından bağımsız genç olmak. Hem biyolojik hem psikolojik olarak. Biyolojik yaş ölçümlerinde bedenin ne kadar harap kullanıldığı da etken.

Şu anda şirketler “Peter Pan sendromunu” yaşıyor. Asla büyümeyen şirketlerle telefonda olgun bir ses bulmanız giderek zorlaşıyor. Tüm firmalar genç imajı çizmek için çırpınıyor logo, simge değiştiriyor, reklam kampanyaları yapıyor. Elbette çalışanlar üzerinde de kozmetik sanayinin ezici bir genç görünme baskısı ve telkini var terazinin diğer kefesinde. Oysa bu toplumun yetişkin figürlerine de ihtiyacı var. Herşey kızıştığında ortamı sakinleştirecek yöneticiler dışında personele ve aile imajına da ihtiyacı var.

Yöneticilerin yaş büyüdükçe teknoloji kullanılmıyor önyargısı var. Öyle ki 35 yaş altı personelin daha çok eğitime gönderildiğini gösteren istatistik değerler var. Bunda haklılar mı yoksa sadece tutucu bir düşünce mi?

İşin bu yönüne de girip konuyu yorumlarda tartışalım, zenginleştirelim. Yaşı 35’ten büyük olup, alım gücü olan kaç birey en son çıkan cep telefonlarını anında alır? Kaçının I-pod’u vardır? Kaçının blog sitesi vardır? Kaçı sosyal network sitelerinde yer alırlar? Kendi alanlarında seminerlere gönderildiklerinde, yüzde kaçı firmasına sayıp dökerken, yüzde kaçı gerçek bir heyecan duyar? 35 yaşından itibaren iş devamsızlığı ve iş değiştirme sıklığı nedir? Bir işi yaptıklarında hata görülme sıklığı, daha gençlerle kıyaslandığında az mıdır çok mudur? Müşteriyle iletişimleri, karar verme yetileri, yönetim ve öz disiplinleri nasıldır?

Bu sorular çoğaltılabilir. Ancak bir insan kaynakları uzmanı hangi sektörde ağırlıklı hizmet veriyorsa bu soruların istatistiksel ölçümlerini bilmelidir. Başka türlü 35 yaş takıntısı ciddi bir önyargı olarak yetişmiş işgücünün önünde engel oluşturur.

Tarihe baktığımızda en büyük buluşların en büyük teorilerin, matematiksel buluşların, romanların, sanatsal üretimlerin 35 yaş sonrası gerçekleştiğini görüyoruz. Düşünsenize Mimar Sinan’a girişteki örnekte olduğu gibi 35 yaş kriterinin uygulandığını, Einstein’in tam izafiyet teorisini bulmak üzereyken ensititülerden yollandığını ya da Steve Jobs’u düşünün kendi kurduğu Apple’den uzaklaştırıldığında iflasa girmekte olan firmayı I-pod’la bir müzik devi yapacağını, hatta Mustafa Kemal’i düşünün 35 yaşında daha yolculuğunun başındaydı, koca bir ülkeyi inşa etmek ilerleyen yıllarına nasip olacaktı.

Yani örnekler çok ama örneklerden ders alan yok.

Ah unutmadan bir söz de, yasakoyuculara, eğer iş kanunlarında 35 yaşın altındakilere vergi muafiyeti, indirimi getirirseniz, işverenler 35 yaşını aşmış kimse çalıştırmak istemez. Ve ev geçindiren, çocukları okuyan, toplumun temel yapıtaşı aileyi mahveden bir süreç işler.

Emeklilik yaşı da 65 olunca çok güzel bir denklem kuruluyor. 35’ten sonra çalışmanızı istemeyen işverenler ve 30 yıl daha çalışman lazım diyen sosyal kurumlar.

Ne güzel denklem değil mi?

Süleyman Sönmez – http://www.gunesintamicinde.com

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu