Güncel

Zamanın Geriye Aktığı Ülke: Kuzey Kore

Kuzey Kore, resmi adıyla Kore Demokratik Halk Cumhuriyeti!  

Ülkenin isminde “Demokrasi” ve “Halk Cumhuriyeti” geçmesine aldanmayın; çünkü bu kavramlar, ülkedeki sistemle, diktatör yönetimle, babadan oğula geçen yönetim anlayışıyla, medya ve halkın üzerindeki baskıyla, toplama kamplarıyla ve insan hakları ihlalleriyle uyuşmayan ve böyle bir yönetim anlayışıyla yan yana dahi getirilemeyecek kadar değerli olan kavramlar.

Kuzey Kore, vatandaşlarını resmen mekanikleştiren ve onları, kendisinin köleleri gibi gören bir ülkedir. Yirmi birinci yüzyılda, Kuzey Kore gibi daha birçok devletin diktatörlükle yönetilmesi ve rejime karşı olası muhalefeti önlemek için yapılan baskılar ve işkenceler o kadar acı veriyor ki…

Kuzey Kore’deki totaliter ve baskıcı yönetimi daha iyi anlamak için medya ve kitle iletişim araçlarına uygulanan sansürden, siyasi mahkumlardan ve toplama kamplarından bahsetmek gerekir.

MEDYA ve SANSÜR

Kuzey Kore’de devlete bağlı iki kanal var ve genellikle bant yayını yapıyorlar. Televizyonlarda liderlerini, örnek çiftlik ve köylerin görüntülerini tekrar tekrar yayımlıyorlar. Yabancı kanalların, filmlerin izlenmesi ve yabancı gazetelerin okunması ise kesinlikle yasak. Böylece kültürel emperyalizmin önüne geçiyorlar; fakat daha önemlisi halkın sistemi sorgulamasını ve olası muhalefet gruplarının oluşmasını önlüyorlar. Kuzey Koreliler, kapkaranlık bir fanusun içinde yaşıyor gibiler. Hayatları sadece köle gibi çalışmak, hiçbir şeyi sorgulamamak ve her fırsatta liderlerine olan bağlılıklarını göstermek üzerine kurulu.  Kuzey Koreliler, güneşin her doğuşuyla birlikte tiyatro oyunlarına başlıyorlar ve gösterilerini liderlerine ve elit kesime kusursuzca sergiliyorlar. Fakat onların gösterilerini, tiyatro oyunundan ayıran tek bir acımasız gerçek var: Rollerini toplama kampında çalışmamak ya da idam edilmemek için ölene kadar oynamak zorundalar.

Kuzey Kore’de yayımlanan gazeteleri incelediğimiz zaman da durumun çok farklı olmadığını görebiliriz. Gazeteler, etkili bir propaganda aracı olarak kullanılıyor ve tamamen devletin kontrolü altında. Gazete başlıklarına şöyle bir baktığımızda sistemden övgüyle bahsedildiğini kolay bir şekilde görebiliriz.

Kore Gençleriyle Gurur Duyuyor”, “KDHC’nin Gücünün Kaynağı: Kim Jong II’nin Cesareti” ve “Doğuştan Çiftçi” gibi başlıklar… Ayrıca kitle iletişim araçlarının sakıncalarını anlatan makalelere de yer veriliyor. Kuzey Kore iktidarı medyayı istediği gibi kullanarak, haberleri kendi çıkarları yönünde aktarıyor ve toplumu, ülkenin refah içinde yaşadığına inandırıyor.

Kuzey Kore’de yabancılara verilen bir broşürde ise şöyle yazıyor: “Geleceğe odaklı, optimizmle kendi sosyalizmini yaratıp, geliştiren ve mutlulukla ilerleyen ülke. KDHC’nin cazibesi bu.” Belki Kuzey Kore’de uzun yıllar yaşasak biz de bu yalana inanmaya başlar mıydık, bilemiyorum.

Peki, küreselleşen dünyada sınırların kalkmasını kolaylaştıran ve en hızlı şekilde bilgi aktarımını sağlayan internet konusunda Kuzey Kore’de neler yaşanıyor? Tahmin edebileceğiniz gibi Kuzey Korelilerin internete erişim hakkı yok. Kuzey Kore’de internet yerine intranet sistemi kullanılıyor ve sadece izin verilen sitelere erişilebiliyor. Pyongyang Üniversitesi’nde intranet sistemi kullanılırken, halkın intranete ulaşması bile çok zor. Öteki taraftan 2007’de Kuzey Kore’den alınan ve şimdiye kadar kullanılmayan bin IP adresinin 2011’de etkin olması, ülkede internet erişimi olan elitler olduğunu gösteriyor. BBC muhabiri Michael Bristow’un Kuzey Koreli bir gençle yaptığı konuşma ise yaşananları özetler nitelikte. Yüksek lisans eğitimi alan ve iyi derecede İngilizce konuşan bir metalurji öğrencisi, araştırmalarını Londra ya da Los Angeles’teki bir meslektaşıyla karşılaştıramadığını söylüyor.  Ama heyecanlı bir şekilde ekliyor: “Sevgili liderimiz sağ olsun, bilmemiz gereken her şeyi internete koydu.”

Aslında en zoru ne biliyor musunuz? Birbirini çürüten iki fikri aynı anda savunmak ve mantığa karşı farklı bir mantık kullanmak.

Kuzey Kore’deki toplum düzeni, güç ve iktidarın sınırsızca kullanılması bana George Orwell’ın kaleme aldığı Bin Dokuz Yüz Seksen Dört’teki totaliter toplumu anımsattı.  Büyük Birader’in gözünün hep insanların üstünde olduğu ve faklı görüşe sahip olanların düşünce polisi tarafından tutuklandığı bir toplum. Her yerde gizli kameraların ve ses dinleme cihazlarının olması nedeniyle insanların gerçek fikirlerini açıklayamadığı bir devlet. George Orwell, iktidar partisinin sloganını şöyle yazmıştı: “ Savaş, Barıştır.”, Özgürlük, Köleliktir” ve “Cahillik, Güçtür.”  Kore İşçi Partisi’nin de ülkede yaptığı uygulamalar, bu sloganlara ne kadar çok benziyor. Medyaya sansür uygulaması ve toplumun dış dünya hakkında bilgi almasını önlemesi kendisine güç olarak dönmüyor mu?  George Orwell’ın vurguladığı çiftdüşün işlemi, Kuzey Kore’de etkili bir şekilde kullanılmıyor mu? Hem Kuzey Kore’de demokrasinin olanaksızlığına hem de Kore İşçi Partisi’nin demokrasinin koruyucusu olduğuna inanmak, unutulması gereken bilgileri unutmak bu işlemin bir parçası değil mi?

TOPLAMA KAMPLARI

 Kuzey Kore her ne kadar toplama kamplarının varlığını inkâr etse de, gerek uzaydan çekilen fotoğraflar gerekse kamplardan kaçmayı başaran Kuzey Korelilerin anlattıkları, kampların varlığını doğruluyor. Kamplar, Stalinist modele göre inşa edildi ve tutuklulara yapılan işkenceler Stalin’in ölüm kamplarından farksız değil. Sovyet Rusya’da Komünist parti politikasına karşı en ufak direniş gösterenler “Gulag” olarak adlandırılan çalışma kamplarına gönderilirdi ve ölesiye kadar çalıştırılırdı. 1924’lerde kurulmaya başlanan bu kamplarda 1954 yılına kadar yaklaşık 2,4 milyon kişi ölmüştü. Kamplar Stalin’in politik baskısının bir simgesiydi ve mahkûmların çoğu siyasi tutuklulardı.1950’li yıllarda Sovyet Rusya’dan gelen uzmanlar, Çin’deki çalışma kamplarını düzenlemiş ve Kuzey Kore’deki kampların oluşturulmasına da örnek model olmuştu.

Kuzey Kore’de Halkın Güvenlik Kurumu (In-min-bo-an-seong) ve Ulusal Güvenlik Kurumu (Kuk-ga-bo-an-seong) olmak üzere iki farklı sistem var. Birincisi, çalışma kamplarından ve hapishanelerden oluşuyor. Mahkûmlar genellikle madenlerde ya da çiftliklerde çalıştırılıyor. Ulusal Güvenlik Kurumu ise özellikle 1990’ların sonunda Kuzey Kore’de meydana gelen kıtlık sonucu Çin’e kaçmaya çalışan Kuzey Korelilerin tutuklanması ile ilgileniyor. En şaşırtıcı olan ise Kuzey Kore ‘de siyasi mahkûmların ailelerinin bir aile üyesinin işlediği suç nedeniyle cezalandırılması; çünkü Kim Jong-il suçun üç kuşak boyunca genlerde kaldığına inanıyordu.” Siyasi suç” kavramı oldukça geniş bir kapsama sahip. Yabancı bir film izlemek ya da Güney Kore’ye ait bir şarkıyı söylemek bile, siyasi suç kapsamına giriyor.

Ülkede sivil muhalefet hakkında ise bilgi edinmek oldukça güç. Ancak son zamanlarda Kuzey Kore’den kaçırılan bazı videolar, ülkede yaşananları tüm gerçekliğiyle ortaya koyuyor. Halka açık infaz görüntüleri, insani yardım paketlerinin pazarda satılması ya da Gençlik Özgürlük Ligi imzalı hükümet karşıtı afişler… Afişlerden birinde şöyle yazıyor:

Ordu öncelikli siyaset yüzünden insanlar açlıktan ölüyor. Pirinci sadece orduya vermeyin, halka vermekle başlayın.”

Cansu Çeliker

Dünyalılar

 

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu