Başka Dünya

“Zulūm Bizdense Ben Bizden Deǧilim”

etty

İnsanoǧlu ve insankızı yalnızca başkalarının ya da kendi dūşūncelerinden farklı olanların yaptıkları haksızlıklara ve zalimliklere karşı çıktıǧı gibi, kendi konumlandıǧı taraftaki haksızlık ve zalimliklere de karşı çıksa, insan olma aşamasında bir eşik atlamış olacaktı. Ancak tarihsel olarak baktıǧımızda, insanın eǧilimi bugūne dek, ‘kendi’ cephesindeki yanlışları, eksikleri, hataları görmezden gelmek, hatta onları savunmak ve sūrekli olarak başkalarını suçlama davranışı ūzerine kuruludur.

Zulūm “bizden” geldiǧinde buna politik gerekçeler ūretiriz, empati yaparız ve binbir tūrlū yolu deneriz o zulūmū haklı göstermek için. Örneǧin bir yerdeki zulūmū görmezlikten gelir de, diǧer bir zulūmū one çıkarırız.

Kendi yaptıǧımız hatalara bahaneler arar da, başkalarının en kūçūk hatasında cellat oluruz.

İşkenceye bir yerde karşı çıkarken, diǧer yerde görmezlikten gelir; hatta onu savunabiliriz de. Halbuki ūstūnū örttūǧūmūz hata ve yanlışlar, aynı zamanda kendi dūşūncemizi de gömdūǧūmūz anlamına gelir. İşte bizi ve dūşūncemizi anlamsız kılan da bu çifte standartlar oluyor. Herkesin ‘doǧrusu’ ise kendi çifte standartları oluyor.

 

Kişileri dūşūncelere deǧil de, dūşūnceleri kişilere uyduruyoruz

Būtūn hayatımız bundan ibarettir. “Biz”den olanların hatalarını, yanlışlarını aklamak için olmayan tarihler, olmayan öykūler bile yaratırız.

Bu ‘biz’in içinde bile kūçūk kūçūk bizler vardır. Kendimizi en çok ait hissettiǧimiz “biz” bu “biz’in içindeki bizlerden birisidir. İşte dūnyaya da oradan bakıyoruz. İçinde kendimizi ifade ettiǧimizi dūşūndūǧūmūz bu  “biz” de statik bir “biz” deǧildir. En kūçūk bir dūşūnce ayrılıǧında “biz”den aforoz edilebilir ve “o” olabiliriz.

Özgūrlūk istiyoruz, ama gidip kendi ellerimizle özgūr irademizi birilerinin  ya da kurumların, iktidarın, devletin, resmi ideolojinin… eline teslim ediyoruz. Ve ondan sonra yaptıǧımız tek şey ise biat etmek. Dūşūnmemek, yalnızca ūzerimizdeki iktidarın bizden istediǧini yapmaktan ibaret oluyor. Üzerimizde, sistemin, devletin, ailenin, ikili ilişkide bulunduǧumuz insanların, gönūllū olarak çalışmada bulunduǧumuz dernek, parti ya da başka kurumların iktidarları var. Böylesi bir ortamda ne kadar özgūr iradeden söz edebiliriz?

İlk vazgeçtiǧimiz şey en deǧerli şeyimiz: kendi özgūrlūǧūmūz ve irademiz…

Foucault şöyle diyor: “Disiplin böylece baǧımlı ve idmanlı bedenler ‘itaatkar’ bedenler imal etmektedir.” (Michel Foucault: ‘Hapishanenin Doǧuşu’, İmge Kitabevi 1992, Ankara, s. 171) Foucault, “Hapishanenin Doǧuşu” başlıklı kitabında disiplin konusunda da çok şey söyler.

Elbette ‘örgūtlūlūk için disiplin gerekir ve sisteme karşı örgūtsūz olarak başarı elde edilemez’ denilebilir. Ama disiplinin olduǧu her yerde kısıtlanmış özgūrlūkler vardır; kısıtlanmış özgūr iradelerin ūzerine kurulu bir iktidar, o insanlara özgūrlūk getiremez. Bireyin özgūr iradesini çiǧneyen ve onu zorla ya da hegemonik olarak kendi iktidarına tabi kılan, onun dūşūncelerini önemsemeyen, onu yalnızca bir vidadan başka bir şey olarak görmeyen bir kurum ya da grup da bir totaliter iktidar biçimidir. İktidar içindeki iktidardır, ya da muhalefet görūnūmlū iktidardır. Belki de bu yūzden hayatım boyunca hiçbir partiye, gruba, topluluǧa ait hissetmedim kendimi. Kendi baǧımsızlıǧımı gözūm gibi korudum. Ama bununla birlikte, hep ezilenlerin yanında elimden geldiǧince durmaya çalıştım. Bireyci diyenler olabilir ama, kendi özgūrlūǧūmū birilerinin ipoteǧi altına vermektense baǧımsız bir yazar olarak, ezilenlerin yanında bir duruş gerçekleştirmeyi yeǧlerim. Ayrıca bir yazar yalnız da deǧildir, okunduǧu oranda çoǧuldur. Zaten baktıǧımda insanların kendilerini özgūr olarak ifade edebildikleri bir örgūtlūlūk de görmūyorum. Yeni ve özgūrlūkçū, bireylerin özgūr iradelerinin yok sayılmadıǧı, birey ūzerinde topluluk baskısı uygulamayan, disiplinin en aza indirgendiǧi, liderlerin olmadıǧı, insanların dūşūncelerini özgūrce ifade edebildikleri, hiçbir şekilde sansūr uygulamayan, geri çaǧırma yönteminin uygulandıǧı, aşaǧıdan yukarıya bir örgūtlenme ūzerinde dūşūnmek gerekiyor.

 

Disiplinin olduǧu her yerde bir faşizm vardır

Özgūrlūk istiyoruz kendi varlıǧımızı duyumsamak ve sınırsızca yaşamak için. İktidar istiyoruz başkasının özgūrlūǧūnū kısıtlamak için. İşte tarihsel paradoksumuz da budur.

Denilebilir ki, ‘disiplin olmazsa parti, grup da olmaz’. İşte bu noktada da “disiplin” kavramı ortaya çıkıyor. Disiplin de aslında iktidara tabi olmaktır. Bir de muhalefetteki iktidar da vardır. Bir grubun, disiplinin olduǧu her yerde, kaçınılmaz olarak iktidar da vardır. İktidarın olduǧu her yerde ise, bireyin özgūr iradesi söz konusu olamaz. O genele uymak durumunda ve zorundadır. İşte disiplin denilen kavram, tam da buna yarar. Kişiyi iktidara hegemonik bir biçimde biat ettirmenin bir aracıdır aynı zamanda.

Bireyler aslında iki çeşit iktidara tabidirler: birincisi sistemin, devletin iktidarı; ikincisi ise özgūr olmak amacıyla gönūllū olarak bulundukları grupların, toplulukların, kurumların kendi ūzerlerindeki iktidarı.

Her tūr iktidarın yaptıǧı ilk iş, çoǧunlukla da disiplin adı altında, bireyin özgūr iradesini ve özgūn ruhunu ortadan kaldırmak ve onu topluluǧa tabi kılmaktır. Bunun için de ilk olarak bireyin özgūr iradesi kırılır, bastırılır, yok sayılır. Her tūr disiplin, özūnde bireyin özgūr iradesini ortadan kaldırma girişimidir.

Gazze’nin güneyinde Refah’ta  İsrail Savunma Kuvvetleri’ne bağlı zırhlı bir buldozer tarafından öldürülen Amerikalı barışsever kadın Rachel Aliene Corrie, şöyle diyordu: “Zulūm bizdense, ben bizden deǧilim.”

İnsan kendisini “bizimkiler” olarak nitelediǧi ve içinde kendisini ifade ettiǧi sosyal grubun, toplumun, ırkın, devletin, ūlkenin,  partinin, kurumun, kişilerin… yaptıkları zulūmden, hatadan, eksiklikten, yanlışlıktan arındırdıǧı ölçūde aslında kendi dūşūncesini de arındırmış ve insanlaşma yolunda būyūk bir adım atmış olacaktır. Kim tarafından yapılırsa yapılsın, yanlışa yanlış, hataya hata deme cesaretini gösterebilen insan kendi özgūr iradesini de ortaya çıkaracak demektir.

Ya özgūrlūǧū seçeceǧiz ya da iktidarı; çūnkū ikisi aynı yerde bulunmuyor.

Ben ne “bizdenim”, ne “sizden” ne de onlardan. Ben insanlıǧın o būyūk idealinden, özgūrlūkten, eşitlikten ve kardeşliktenim.

 

Erol Anar

26-27 Temmuz 2016

Brezilya

 

 

Dūnyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu