Arka Bahçemiz

32′me Doğru, Garson ve Mutlu…

Merhaba, ben Fulsen. Kimileriniz aslımı bilir, kimileriniz bu kağıtlar üzerindeki suretimi.

Evet, ben Fulsen. 2 ay sonra 32 yaşımı dolduracağım. Beş yaşında hayatımı kayıt altına almam tembihlendi, sekiz yaşımdan bu yana zaman zaman yazıyorum. Babam yok. On dört yıldır oğlak burcuyum. Kullandığım her kelimenin anlamını en az yedi kez sorgulamışımdır. Kafein, nikotin ve etanol severim. Uzun yıllar cinsiyetsiz çirkin bir varlık olduğuma inanarak yaşadım. Yirmi yaşıma geldiğimde kadın, yirmi bir yaşıma geldiğimde güzel bir kadın olduğumu keşfettim. Annem yok. Kadınların takdirini kazanıp, erkeklerin hayranlıklarını toplayarak bu yaşıma kadar geldim. Çok güzel hatalarım var, hepsini ayrı ayrı severim. Hatalarımın yarısına sebep cin tonik kadehlerini ise daha çok severim. Bir süredir herkese karşı fütursuzca dürüstüm. Güneşe, sivrisinek ısırığına ve hayata karşı alerjim var. Tüm talihsiz yaşanmışlıklarımın beni hayata karşı daha güçlü kıldığına inandım ve iyi yazabilmek için en kötüsünü yaşamam gerektiğine kendimi inandırdım. Üç kız kardeşim var; ikisinin adı Melek. Kadınlarla konuşmayı, erkeklerle sevişmeyi severim.

Evet, şimdi hatırladınız değil mi, ben Fulsen. Deneme ve yanılma yöntemiyle yaşamayı tercih ettiğim şu hayatta toplumun üzerime görev atadığı her işi takdirle tamamladım. Bana “Anadolu lisesine git” dediler, en iyisine gittim. Bana “İngilizce öğren” dediler, öğrendim. “Vakit kaybetme, hadi hadi, hemen üniversiteyi kazan” dediler, kazandım; “Geç kalma sakın, hemen bitir okulu” dediler, bitirdim. 22 yaşımı yeni doldurmuştum ki, yüksek ökçelerin üzerinde yürümeyi henüz bilmezken lacileri çekip dönemin en büyük bankasında, pek de fiyakalı bir unvanla işe başladım. “Yüksek lisans caizdir” dediler, “Hemen” dedim.

O çalışkan kadın ben, Fulsen, mektepliyim. Ne iş yapacağımı bilmeden okudum ben, okumayı sevdiğim için okudum. Alaylıyım. Beni Fulsen yapan ne varsa ve bunlardan hangisi kiramı ödüyorsa, tiyatro biletlerimi alıyorsa, meslek edindim, afili unvanlarla çalıştım durdum. Türkçeden Türkçeye tercümanım ben. Dağınık olanı toparlayanım. Nerede konuşulup, nerede susulacağını bilenim. Yedi milletten insanla anlaşabilenim. Yedi milletten insanı birbiri ile anlaştırabilenim. Yeri geldiğinde kelimelerin oyunbazı, yeri geldiğinde manipülasyonun ustasıyım. Hepsinden öte çalışmayı sevenim. Olmadığını gördüğümde, mutlu olmadığımı anladığımda değiştirenim.

Kartvizitini taşımak için üstüne para vermek zorunda kaldığım bir işin girdabından kendimi kurtarmak için içine atladığım hayatın işsizlik hali, Fulsen’in mutsuzluk haline dönüştüğünde, cama yapıştırılmış bir kağıdı işaret etmek suretiyle “Eleman ilanı için kiminle görüşmeliyim” dedim ve yine değiştirdim.

Merhaba, ben Fulsen; garsonum.

Aynı ilk gençlik günlerimde olduğu gibi, her sabah yatağımda kocaman bir gülümseme ile gerinerek uyanıyorum. Ben bir garsonum, işim bu: misafirlerime kahve, şarap ya da turta değil; mutluluk, huzur ve keyif satıyorum. İyisiyle kötüsüyle türlü ruh hallerinde içeri giriyorlar ve ben onlara gülümsüyorum, sonra onlar gülümsüyorlar, sonra hayat hepimize gülümsüyor. Bugüne kadar çalışmayı seviyorum diye seve seve yaptığım onca iş arasında ilk kez insanlık adına güzel bir iş yaptığımı hissediyorum. Hayatın keşmekeş telaşlarından sıyrılabilecekleri bir sığınak sunuyorum misafirlerime. Bugün hayatta en çok sevdiğim şeyleri yapıyorum: yazıyorum, ellerimle çalışıyorum, insanları yedirip içiriyorum. Artık yürürken kaldırım taşlarına değil, gökyüzüne bakıyorum. Bazı geceler eve dönerken ıslık çalıyor ya da yüksek sesle şarkı söylüyorum ve gece yatağıma uzandığımda beni çağıran uykuyu kendi kendime gülümseyerek karşılıyorum.

Bir tarafta ben varım: 32’me doğru garson ve mutlu… Diğer tarafta bizimkiler var; eşim, dostum, ailem… Ben çalışmaya başladım dediğimde “Senin adına sevinmeli miyim üzülmeli miyim” diye soran canım dostum, eski iş arkadaşım var; her telefon konuşmasında tekrar ve tekrar “Utanılacak şey değil ki” derken beni değil kendini telkin eden dedem var; beni kontrol etmek için geldiği kafede onun için aşkla hazırladığım latteyi içerken “Asiye nasıl kurtulur” bakışlarıyla beni izleyen teyzem var.

Merhaba ben Fulsen, beş yaşından bu yana ‘kurumsal bir firmada üst düzey bir yönetici’ olmak için yetiştirildim. Bugün 32 yaşında bir garsonum. Bu gece o beş yaşındaki kocaman gözlü hafif tombul kız çocuğu karşımda oturuyor ve mektepli hayatımın dönüm noktası sınavlarına hazırlanırken kabuslarla boğuşup, kusarak uyandığı gecelerin hesabını soruyor bana. Bu gece çok sevdiği hayatını bir dakikada sonlandırmış, çok sevdiği sevgilisini kurumsal hayatına uymayacağı için terk etmiş, 22 yaşındaki genç kadın otuyor, o kız çocuğunun yanında, yazmadan çizmeden geçirdiği yılların hesabını soruyor bana. Yanlarında 30’una doğru kendini dünyanın kralı sanan kadın dikiliyor; aylarca uğraşıp imza attırdığı altın satışları için, gecelerce mesai vererek hazırladığı stratejik planlar için harcadığı gençliğinin hesabını soruyor bana. “Bakın bana” diyorum onlara, “siz hiç bu kadar mutlu oldunuz mu?”.

Beni bilirsiniz ya da bilmezsiniz. Evet, ben sadece Fulsen. 2 ay sonra 32 yaşımı dolduracağım. Beş yaşında hayatımı kayıt altına almam tembihlendi, sekiz yaşımdan bu yana zaman zaman yazıyorum. Yıkıp yıkıp yeniden kurmaktan erinmem, yeter ki sonunda mutlu olacağımı bileyim. On dört yıldır oğlak burcuyum. Hayata dair arzum hep yazmak ve hep bugünlerde olduğum kadar mutlu olmak. Belki yine yüksek ökçelere bürünüp üst düzey bir yönetici olacağım, belki de garson kalacağım. Belki de… Bilmiyorum. Ama deneyimlemek için büyük bir açlık duyuyorum.

Yazının aslı için:http://fulsyaziyor.com/2013/10/30/32me-dogru-garson-ve-mutlu/

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu