Yaşam

Aldatmanın Tarihi

20. yüzyılın en büyük ve tuhaf aşkı belki de felsefeci ve aktivist Simone De Beauvoir ve J.P. Sartre arasında yaşandı. 50 yılı aşkın ilişkileri boyunca evliliğe ve sadakate karşı çıkarak, üçüncü kişilerle birlikteliğe izin vererek ama tutkuyla bağlı kalarak yaşadılar. Önce Sartre göçtü dünyadan sonra da Beauvoir, külleri yan yana gömüldü. Sartre ve Beauvoir tekeşliliğe inanmıyorlardı, “tekeşliliğe inanmak tanrıya inanmaktan pek farklı değildi.” onlar için.JEAN-PAUL-SARTRE-AND--SIM-007

Evrimbilimciler tekeşlilik (monogami) ve çokeşlilik (poligami) kavramlarının kendi içindeki çelişkilerinden ve hayvanlardaki çeşitliklerden dem vururlar. Şempanze ve babun gibi yakın akrabalarımız çok eşliyken, gibon ve marmoset gibi diğer primatlar tekeşlidir.  Ancak çeşitlilik bu kadarla sınırlı değildir: bazı hayvanlarda erkekler, bazı hayvanlarda dişiler çokeşli olabilmektedir. Öte yandan, eşlilik durumu, çiftleşme dönemine göre de değişebilmektedir. Özetle eşlilik biyolojik, cinsel ve sosyal/kültürel faktörlerle şekillenmektedir. Homo sapiensin de biyolojik olarak çokeşli olduğu, kurduğu karmaşık sosyal hayat açısından tekeşli olmaya çalıştığı söylenebilir (1).

Homo sapiens’te tekeşlilik eğilimi aynı zamanda aidiyet ve sahiplenme duygusuyla ilgilidir. Peki, 30 milyon hayvan, 4300 memeli türü içinde bu duygular neden insanlarda çok kuvvetlidir, evrimin olası teorileri nedir?

Evrimsel yolculuğumuzda önemli dönüm noktalarından birinin cinsel ilişkiyle kadının gebe kalması arasındaki bağlantının kurulması olduğu rivayet edilir. Mecburen spekülatif teorilerde bu farkındalıktan önce insansoyunun kadınlara ve doğurma yeteneklerine büyüsel bir güç atfettiği, sonrasında ise (diğer memelilerde olduğu gibi kadının 1.5 katı ağırlık ve boyutundaki iri ve güçlü) erkek hayvanının iktidarı ele geçirdiği tahmin edilmektedir (bonobolar istisnadır). Memeliler arasında (ne tesadüf ki çok sevimli bulduğumuz bonoboları ve yunusları dışarda bırakırsak), üremek için çiftleşilir ve aile/topluluk çocukların (türün) devamı için kurulur. Annenin kendi çocuğunu doğurmama ihtimali yoktur. Baba ise genlerinin aktarımı ve kimin çocuğuna baktığı konusunda hep şüphede kalacaktır. Bu nedenle kıskançlık erkeklerde daha vahim sonuçlara yol açar. Çiftleşmenin tarihi, erkeklerin kendi genlerini devam ettirmek için kadınlar üzerinde kurduğu baskının da tarihidir. O halde ilk sapak dölün nelere yol açtığının farkına varılmasıdır. İkincisi ise avcı-toplayıcı topluluktan yerleşik hayata geçiştir. Avcı-toplayıcı insan topluluklarında çekirdek aileden bahsedilemez. Sürülerde, yavrular topluluğun ortak himayesi altındadır. Mülkiyet ve çekirdek aile kavramlarının neolitik devrimle oluştuğu düşünülmektedir. Yani uygarlık, çekirdek aile ve (erkek egemen) kültür yerleşik hayatla başlar. Ahlak da…

Sadakat

Sadakat (içten bağlılık) cinsel ve duygusal anlamda tekeşli olma durumuna dair ahlaki bir vaattir. Tekeşliliğin, toplumun onayına sunulan duygusal, kültürel ve ekonomik bir kurumu olarak evlilik sadakat yemini içerir. Yani sadakat, aldatma ihtimalinin dışlanmasına yönelik bir sözleşmedir. O halde insan evrimi/biyolojisi ile kültür arasındaki bir çatışmayı işaret eder. Sadık olmak bir erdemdir ama vahşi doğa ve bize mirası olan bilinç dışında erdem yoktur, ahlak-dışı çalışır. Erkek genlerini aktarmak, dişi iyi genleri bulmak ister. Dişiler daha seçici olmak zorundadır. Neden mi?

Genlerin aktarımı erkek için üç-beş dakikalık bir emek gerektirirken, gebe kalıp yavruyu aylarca bedeninde taşıyacak, emzirecek, çocuğun bakımında başrol oynayacak dişi için süreç erkekle kıyaslanmayacak kadar zahmetlidir. Bir erkeğin bir kadına göre çok daha fazla çocuk sahibi olma ihtimali vardır. İnsanda rekor 888 çocukla Fas imparatoru Mulay İsmail’e aittir (2). Dolayısıyla erkek, başkalarıyla çiftleşme konusunda biyolojik olarak daha donanımlıdır ki erkekteki sperm ile kadındaki yumurta sayısı arasındaki fark bunu gösterir. Erkek için aldatmak evrimsel açıdan daha avantajlı, kolay ve risksizdir.

Özetini geçtiğimiz evrimsel yolculuk sonrası insansoyu için cinsellik, kızışma dönemlerinde üreme içgüdüsünün bir ürünü olmaktan çıkmış, sürekli bir ruhsal ihtiyaç haline dönüşmüştür. Ayrıca, kadınların da “avlanabilmesi”, doğum kontrol yöntemleri gibi değişen sosyo-kültürel yapı ile cinsellik risk olmaktan çıkınca cinsler arası aldatma davranışını neredeyse eşitlemiştir. Eyleme vurmayan duygusal kaymaları hesaba kattığımızda insanın sadık olmayı halen öğrenemediği söylenebilir. Modern dünyada evlilik dışı cinsel ilişki, sanıldığından daha yüksektir. Günümüzde, ABD ve İngiltere’de çiftlerin yarısının en az bir kez evlilik dışı cinsel ilişki yaşadığı, babalarının %5 ile 30’nun başkalarının çocuklarına baktığı, tahmin edilmektedir (3).

Yukarda bahsettiğimiz tüm risklerine ve evrimsel dezavantajlarına rağmen evlenmekten (ya da bilimsel adıyla ardışık tekeşlilikten) de vazgeçemez modern insan.

Popüler filozof A. De Botton evlilik kurumunun, ona yüklediğimiz anlamlar/görevler altında ezildiğini savunur (4). Evlilikten hem güvenli ilişkiyi, hem üremeyi hem de romantizmi bekleriz. Bir kucakta üç tane Diyarbakır karpuzu taşımaya benzer evlilik. İlk düşen romantik karpuzdur. Çünkü aşk doğası itibariyle kısa süreli bir şeydir. Romantizmin (erotik heyecanın) ne kadar süreceği elbette çiftten çifte değişir. Ama çiftlerin daha çok koruyabilecekleri diğer iki karpuzdur: çocuk ve güven. Çocuk çoğu zaman çiftleri bir arada tutan ortak projedir.

Tekeşliliğin sıkıcı yanı tekdüzelik (ya da maceraya kapalı olması), çekici yanı güvendir. Yavrularımızı güvendiğimiz biriyle yetiştirmek ister, yakınlaşmanın ve cinselliğin riskli yanlarını bertaraf eder, vahşi doğanın aksine yaşlandığımızda bizi bırakmayacak bir yoldaş ararız. Güven duygusunun yıkılmasının tamiri, tekrar tekeşliliğin sakin limanına dönmek çok zordur. Bu nedenle modern insan için aldatılma hayattaki en büyük risklerden biri olarak algılanır.

Popüler psikoloji, kışkırtıcı bir konu olan aldatma üzerine birbirine benzeyen fikirlerle doludur. İlginç olan, ilişkilerin neden yürümediğine dair tespitlerin, nasıl yürüyebileceğine dair fikirlerden daha fazla olmasıdır.

Elbette ki hepimiz biricik hissetmek için romantik ilişkilere kapılırız. İlişkide karşılanmayan ihtiyaçlarımız depolanır. Önce biriciklik darbe alır. Eğer çiftler birbirlerini anlamaya ve ihtiyaçlarını karşılamaya yanaşmazlarsa değersizlik öfkeye neden olur. Aldatma, ilişkiye ve eşe duyulan öfkeyle başvurulan yıkıcı bir edimdir. Tamir edemediğimizden vazgeçmeye yönelik riskli bir davranıştır. Üçüncü, bizi tamamlayacak, tekrar biricik hissettirecek umuttur aslında.

Popüler psikoloji aldatmanın köklerine ve derinlerine inmez. Örneğin insanın neden biricik hissetmek istediği, yasak olanın neden çekici olduğu, aldatmanın neden bu kadar yaygın olduğuna cevap veremez, aldatmanın kısa tarihiyle yetinir.

Freud’un kuramında evrim önemli bir yapı taşıdır. Vahşi doğada aile, çoğunlukla yavrular tek başına avlanma yeteneği kazanınca dağılır. Yaşama temel bir çaresizlikle gelen insan yavrusunun uygar dünyada tek başına ayaklarının üzerinde durabilmesi için geçen süre diğer hayvanlara göre oldukça uzundur. Aile, küçük vahşiyi hem ehlileştirir, hem de yaşama hazırlar. İnsan soyunun gelişmiş zihinsel kapasitesini de (bellek, dil, bağlanma vs.) hesaba katınca aile, diğer hayvanlara göre çok daha önemli bir yer kaplar. Ruhsallığımız, yaşamın başından itibaren ailede şekillenir.

Yaşama hepimiz tekeşli başlarız. Annemizle bir olmadığımızı, onun sadece bizim olmadığını birkaç ay sonra anlamaya başlarız. Ama ilk aşkımız annemizdir. Zamanla (üç yaş civarında) kafamızı daha da karıştıracak bir döneme gireriz. Freud’un keşfi, çocuğun bastırmak zorunda kaldığı bir cinselliği olduğudur. Gelişim sürecinde bu cinsellik ergenlikten önce, çocuksu biçimiyle ödipal dönemde ayyuka çıkar. Ödipal üçgende karşı cins ebeveynine âşık olan çocuk, hemcins ebeveynine dair bilinçdışı düşmanca fanteziler besler. Karşı cins ebeveynle flört başlar. Ancak, sevilme ihtiyacı ve hayatta kalma güdüsüyle bu sevdadan vazgeçerek ailenin/toplumun yasalarına boyun eğer. Çocuğun yaşadığı ödipal yenilgidir (kastrasyon). İlk aşkımızın, bizi dilediğimiz biçimde sevmediğini, hem sevdiğimiz hem de korktuğumuz rakibimizle aldattığını, onların arasına girmeyeceğimizi ödipal dönemde öğreniriz. Flörtün ve kastrasyon anksiyetesinin şiddeti ilişkilenme biçimimizi belirler. Rekabet, kıskançlık, aldatılmışlık, dışlanmışlık hisleri gibi aile romansı da (çift/ebeveyn olmak arzusu, pembe panjurlu ev vs.) bu dönemde kök salar. Yani çocuk, ilerde ödipal bir zafer kazanmak üzere cinsel dürtülerini bastırır ve enerjisini ebeveynlerin/toplumun çizdiği yolda büyümeye yatırır. Ergenliğe kadar…

Ergenlikte cinsel birleşme ve üreme kapasitesine erişen ergenin ödipal çatışmaları tekrar alevlenir. Yeşilçam filmlerinde, döner koltukta oturan ve kinle “bir zamanlar dışladığınız, ezdiğiniz, dalga geçtiğiniz bir çocuk vardı, o şimdi zengin oldu” diyen karakter gibidir ergen. Bu sefer o ebeveynleri dışlayarak, kendini tanımaya, kanıtlamaya çalışır. Ancak ergenin romantik ilişki kurma kapasitesi, cinsel birleşme/üreme yetisi kadar hızlı gelişmez. Modern dünyada ruh, biyolojinin gerisinde kalır. Çünkü ergenler aşk ile seksi birleştirme konusunda acemidirler. Bağlanma ödipal aşkı, cinsellik ödipal yenilgiyi hatırlatır. Yani aşk cinsel birliktelikten arındırılıp, kirlenmemiş kutsal konumunda tutulmaya çalışılır. Bu nedenle ergen kendini tatmine yönelir. Mastürbasyona, fantezide yasağı deldiğimizi sembolize ettiği için, ince bir suçluluk duygusu eşlik eder. Mastürbasyon biçimi ve içeriği açısından sadık ve risksizdir. Mastürbasyon fantezisinde kolayca aldatabilir ama aldatılmazsınız.aldatmak

Çoğumuz için ilk cinsel ilişki hayal kırıklığı ile sonuçlanır. Çünkü hem performans anksiyetesi yaşarız hem de cinsel birleşmeye gereğinden fazla değer atfettiğimizi anlarız. Ergen seks yapabildiğinde değil, sevişebildiğinde (aşk ile cinselliği bütünleştirebildiğinde), daha doğrusu sevişmeyi icat ettiğinde yetişkin olur. Ama bu güllük-gülistanlık bir ilişki anlamına gelmez.

Erişkin erotik aşkı, çiftin bireysel ödipal (rekabet, kıskançlık, aldatılmışlık, dışlanmışlık, bağlanma) sorunlarının aktarıldığı karmaşık bir mecradır. Dolayısıyla geçmişteki çatışmalar güncele yansıtılır. İddialı bir biçimde ifade edersem: erişkin aşkında eşimize nasıl davrandığımızdan daha belirleyici olan çocuklukta ebeveynlerimizin bize nasıl davrandığıdır. Geçmişin gölgesi geleceğin üzerine düşer. İlk aşk üçgenimizin çatışmalarını çözmeden, sağlıklı üçgenler kurmamız zorlaşır. Örneğin annesiyle göbek bağını kesememiş bir erkeğin başka bir kadına bağlanması, çocukken babası ile flört etmemiş bir kadının kendini oyunun çekiciliğine bırakması zordur. Sadece flört ederek yakınlaşan ve cinsel kimliği üzerinden değer deposunu doldurmaya mahkûm biri, aldatma/aldatılma ihtimalini arttıracaktır.

Aldatmak üzerine yazmak, insana dair her şey üzerine yazmaya çalışmak gibi. Bir şeylerin bitmeyeceği fantezisi, ölümlü dünyada kendimizi aldatmak/oyalamak için kullandığımız bir savunmadır çoğu kez. Yazıyı bana yazma cesareti ve ilhamı veren, düşünceleriyle sürekli flört ettiğim  A. Phillips’in aforizmalarıyla bitireceğim (6). Tırnak içinde olmayanlar naçizane bana ait.

* “Yalnızca bir eş bulmamız yetmez, bir rakip de bulmalıyız.” İlişkiyi üçüncünün ihtimali ayakta tutar. İhtimalin kaybı da, bir zorunluluğa dönüşmesi de aynı ölçüde tehlikelidir.

* Shakespaere kıskançlık kendi kendini dölleyen bir canavardır der. Phillips filozofça iyimserdir:  “Şüphe bir umut felsefesidir. Bizi hiçbir şey değil de bir şeyler olduğuna inandırır. Bu anlamda kıskançlık bir iyimserlik biçimidir-filozoflar için.”

* “Hiç kimse dışarda bırakılmışlık hissinin dışında değildir.”

* “Biz kelimesi ‘ben’ kelimesinin abartılmasıdır. ‘Biz’ dilediğimiz ‘ben’dir, bir çete olarak ‘ben’dir… Çift olmak bir gösteri sanatıdır.”

* “Tek eşlilik doğanın harikalarından yalnızca biridir. Doğada hiçbir şey diğerinden daha doğal değildir.”

* “Beraber yaşlanmak mı, beraber gençleşmek mi. Daima direnilecek, karşı konulacak bir şeyler vardır.”

* “Sadakatsizliği vadetmek imkânsızdır… Güvenin sorunu (ise) sağlanmasının imkansız oluşudur. Güven vaat kılığına girmiş bir risktir.”

* “Mesele kime sadık olduğumuz değil, sadık olup olmadığımızdır. İnsan sadakati her zaman kendi üstüne almamalı.” Bence aldatılmayı hiçbir zaman!

* Bazıları için aldatma kutlu bir başarıdır. Aldatılmayı başarısızlık, yenilgi olarak algılarız. Oysa başarı, her zaman yenilgiden daha kafa karıştırıcıdır. Yenildiğimizde kendimiz olma ihtimaliz daha yüksektir.

* “Bizi ailenin içine sokan da aileden koparan da cinselliktir. İnsanlar cinselliklerini başka bir yerde daha iyi gösterebileceklerine ya da saklayacaklarına inandıklarında ilişkiyi terk ederler. Saklayacak bir şeyiniz yoksa gidecek yeriniz de yoktur.”

* Bir çift işleyecek suç arayan iki suç ortağından oluşur. Suç işlemeye en yaklaştıkları yer cinselliktir.” O halde suça bulaşmamış çiftler başka suç ortakları arar!

* “ Hiç kimse hak ettiği ilişkiyi elde edemez. Bu kimi için içerleme, kimi için arzu kaynağıdır…‘Gerçek’ bir ilişki fikrinin yerine zevkli ilişki fikrini koymaya ihtiyacımız var.”

* “ İnsanlar kendilerini güvende hissettiklerinden değil, tehlikenin ne olduğunu keşfetmek için ilişki ararlar. Sadakatsizliğin insanı hayal kırıklığına uğrattığı yer burasıdır işte!”

* “Tekeşliliğin karşıtı çokeşlilik değil, eşsizliktir.” Yani cennetin alternatifi yok olmaktır ve tekeşliler için bu dehşet uyandırır.

* “Tekeşliler için serbestlik, serbestler için bağlanma felakettir. Mesele hangi felaketi seçtiğinizdir.” O halde her tercih bir ihanettir! Seçim yaptığımızı (diğer olasılıklara ihanet ettiğimizi) unuttuğumuzda, aldatma seçim yapma özgürlüğünü vaat eden bir zorunluluğa dönüşebilir.

* Kendine ihanet diye bir şey yoktur, kendini bilmemek vardır.

* “Her ilişkimiz bir diğerinden farklıdır, biz de her ilişkimizde farklı biri oluruz. Tekeşliliği sapıkça ilginç kılan budur.”

*” Sadakatsizliği tekeşlilikle sınayabiliriz, tekeşliliğimizi sadakatsizlikle değil.”

Ve son:

* Başka birine yeğlendiğimizde onun kötü bir taklidi oluruz, başka birini yeğlediğimizde kendimizin. O halde birini aldatmak sadece kavramsal olarak mümkündür. Aslında kimin aldatıldığını bilemeyiz.

Bilal Ersoy

1- www. evrimagaci.org

2- Diamond J, Üçüncü Şempanze, Alfa Yay.

3- Diamond J, Sex Neden Keyiflidir, Varlık Yay.

4- A.D. Botton, Cinselliği Nasıl Farklı Yaşarız, Sel Yay.

5-  Mitchell S, Aşk Sürebilir Mi?, Bilgi Ün. Yay.

6- Phillips A, Tekeşlilik, Metis Yay.

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu