Merhaba Ali İsmail,
Sana doğum gününde ve canının soldurulduğu günde değil yalnızca, nice gündoğumlarında seslenmek istiyor yüreğim. Elimde bir kurşunkalem, çizgili dosya kağıtlarına mektuplar yazıyorum canı çekilivermişlere, başını alıp gidivermişlere, bizim ellerde barınamayıp da erkencikten veda edivermişlere…
Sana iyi haberler vermek istiyorum Ali İsmail; çocuksu, naif, tez canlı haberler. Ben bir öğretmenim ve öğrencilerimden Sıla, “mülteci” kelimesinin anlamını sordu bana bugün. Dokuz yaşındaki güzelliğe dedim ki,“kendi yurdundan uzaklarda yaşamak zorunda kalanlardır mülteciler.” Dedi ki bana can kızım, “Ali İsmail Abi mülteci mi?” Şaşırdım, “nereden biliyorsun Ali İsmail`i?” diye sordum. “Evimizde fotoğrafı var, başka bir yerde yaşıyormuş şimdi” dedi. “Neredeymiş o başka yer?” diye sordum, “Söylemiyor annem de, babam da; ama keşke aramızda olsa Ali İsmail Abi” dedi. Sustum ben ve bir de baktım ki gözlerine yaşlar doluvermiş Sıla`nın. “Gülümse” dedim kızıma, “Ali İsmail Abin gibi gülümse…” Kederini dağıtmak için, çoğu zaman yaptığım gibi,, üç kelime istedim ondan. Dedi ki, “brokoli, ayna, bulut…” O üç kelimeden bir masal yarattım ve masalın sonunda, sen, Sıla`nın elinden tutmuş gezmelere gidiyordunuz abi kardeş.Başka bir dünya mümkün Ali İsmail ve o dünyayı kurduğumuzda, can olana ölüm olmayacak iki gözüm. Bil ki canımızdan içeridir yerin…
Elif`ten bahsetmeden olmaz. Hafta sonu ailesiyle piknik yapmışlar ve pişirilen aşlardan bir lokmacık bile yememiş Elif. “Doyursaydın ya karnını” dedim kızıma. “Ormana gitmiştik; dere de vardı ormanın içinde. Bir sürü ördek yüzüyordu derede. Hep onları doyurdum” dedi. “Aferin sana kızım” dedim. “Ben bir şey diyeceğim öğretmenim” dedi. “Söyle kızım” dedim. “Ben aç kalmasın istiyorum hiçbir hayvan.” Durdu biraz, “kimse aç kalmasın; insan, hayvan, ağaç…” “Bir ağaç nasıl doyar Elif?” diye sordum.“Ona sarılırsak, dallarını, yapraklarını okşarsak, öyle doyar” dedi. Görüyorsun Ali İsmail; sırlı, vicdanlı, sulh dolu çocuklar var buralarda ve bizim için bir ağaca sarılmak gibidir direnmek, bölüşmek, birbirimize omuz vermek. Biz direndikçe sıhhati yerinde olacak ağaçların, biz bölüştükçe can kıymeti çoğalacak ormanların, ırmakların ve göllerin, biz birbirimize omuz verdikçe nice Ali İsmaillerle, senin gibi nice güpgüzel canlarla bereketlenecek bizim eller…
Sahi, sana Arda`yı anlatmadım ben. Bilimkurguya meraklı Arda ve devamlı konular bulmamı istiyor bilimkurguyla ilgili masallar yazmak için. “Bir uzaylı olsan dünyadaki savaşları nasıl durdururdun?” dedim Arda`ya. “Biz uzaylılar hiç savaşmayız. Savaşmadığımız için hiçbirimiz ölmüyoruz. Lazerli silahlarımız var; su akıyor bu silahlardan. Tarlalarınıza gelip suluyoruz ama siz insanlar bizi yakalamak istiyorsunuz. Her hastalığa aşımız var, para da istemiyoruz ama siz bizden korkuyorsunuz. Keşke dünyada büyükler kalsa; bütün çocuklar uzayda yaşasa keşke. Sonra o çocuklar büyüse ve dünyaya gidip savaşları bitirse…” Bir çocuğun bilimkurgu düşlerine ağlayacağım aklıma gelmezdi Ali İsmail. Biliyorum ki o dupduru varlığın dolanıyor gökyüzünün, uzayın, evrenin sonsuzluğunda…
Ali İsmail; can kardeşim… Umudumu yitirmiyorum; dinleri değil, insanları seven çocuklar var bizim ellerde. Bayrakları değil, halkları seven emekçiler var, kutsallıkları değil aşk`ı seven sevgililer ve bir çocuğu, bir kediyi, bir ağacı Tanrı belleyen canlar var gayrı…
Sana doğum gününde ve canının soldurulduğu günde değil yalnızca, nice gündoğumlarında seslenmek istiyor yüreğim. Elimde bir kurşunkalem, çizgili dosya kağıtlarına mektuplar yazıyorum canı çekilivermişlere, başını alıp gidivermişlere, bizim ellerde barınamayıp da erkencikten veda edivermişlere…
İyi ki varsın Ali İsmail; iyi ki yüreciğimize bastırmışız seni, iyi ki…
Ergür Altan
erguraltan@gmail.com
www.dunyalilar.org