Kültür-Sanat

Dengbejler; Sesi kelam, kelamı kilam yapanlar…

Bingöl’den Almanya’ya Uzun Bir Yolun Hikayesi

Hani nasıl ağzı açık bakakalırsa insan bir ozana,

Tanrılardan öğrenmiştir ozan büyüleyici ezgiler söylemeyi,

Durmadan söylesin, hiç kesmesin ister ölümlüler,

O da sofadaki dinleyicileri işte böyle büyüler.

Homeros

“ Dengbej, sesi kelam, kelamı kilam, türkü haline getirendir. Dengbej, söyleyendir, anlatandır. Tıpkı yazılı edebiyatın ilk dengbeji Homeros gibi. ” Dengbejleri böyle tanımlıyor Mehmed Uzun “Dengbejlerim” adlı kitabında.

Deng Kürtçe’de “ses, söz” , bej ise “ söyle ” anlamına geliyor, ama dengbejliği sadece bu şekilde ifade etmek oldukça kısıtlı bir tanım olur. Dengbejler, Kürtlerin kültürel oluşumundan beri bir tarihin tanığı, taşıyıcısı ve yapıcısıdırlar. Acıların, aşkların, kahramanlıkların yanık sesli anlatıcısıdırlar. Kimi yerleşik kimi gezgin olarak bıkmadan anlatırlar hikayelerini. Ve acıları bir dengbejin dilinde tekrar tekrar yinelenen halk, acılarını sesiyle, sözüyle anlatmayı öğrenir.

Görken ilk albümü Uzun Yol’da acılarını ve özlemlerini birbirlerine kilamlarla anlatan bir ailenin samimi hikayesini anlatıyor bize. Bütün bir köyün kadın dengbejleri tarafından, kocalardan ve devletten itinayla saklanmış kasetlere, eski teyplerin kırmızı ve siyah tuşuna aynı anda basılarak kaydedilmiş aşklar ve ağıtlar bu yolculuğun başlangıç yeri. Bir annenin oğluna bıraktığı ağıtı bize anlatmaya çalışıyor Görken, bir babanın gurbeti en çok yollarda hatırladığını duyuyoruz onun sesinden.

Pencerelerinizi aralayın upuzun bir gurbet hikayesi dolabilir içeri!

Albümü bir hikaye gibi düşünmek lazım. Bingöl’den Almanya’ya uzanan uzun bir gurbet yolunun hikayesi…

Bingöl’de doğdum, 14 yaşıma kadar Türkiye’deydim. 14 yaşında işçi çocuğu olarak Almanya’ya geldim. Müzik benim için anne dizinde başladı. Annem arkadaşlarıyla biraraya toplanıp kilamlar okurdu. Bizim köyde böyle bir şey vardı, dengbejlik kadınlara özgü bir şeydi. Köyün bütün kadınları, gizli gizli kilam söylemek için biraraya gelip, doğaçlama kilamlar okurlardı ve seslerini kaydederlerdi. Hani bu eski teypler vardı ya, kırmızı ve siyah tuşuna birden basıyorlardı, sanki sonsuzmuş gibi okuyorlardı, kendilerinden geçiyorlardı. Genelde aşk, ayrılık, sevgi üzerineydi kilamlar. Kendi aralarında toplanıp, karşılıklı birbirlerine gizli gizli aşklarını anlatıyorlardı. Doğaçlama, içlerinden geldiği gibi okuyorlardı. Annemin okuduğu kilamlar kulağıma oturdu. Çektikleri kasetleri saklıyorlardı, aman kocalarımız duymasın, köylüler duymasın diye. Kendileri sonradan dinliyorlardı bu kayıtları. Malesef ki o kayıtlar elimizde yok. O zamanlar, yani 90’lı yıllar, politik nedenlerden dolayı kürtçe kasetler yasaklıydı, toplatılıyordu. Annemin bu kayıtları, toplanır kaygısıyla saklayıp saklamadığını tam olarak bilmiyorum ama etkisi olduğunu düşünüyorum.

Ondört yaşıma kadar hiç enstrüman görmedim. Bizim köyde bağlama çalınmıyordu. Hiç enstrüman yoktu, hep okuyorlardı. Ondört yaşıma kadar hiç enstrüman görmedim. Dört beş yaşlarındayken babamın Ankara’ya tayini çıktı. Ankara’da babamın bir dostuna aile ziyaretine gittik. Duvarda asılı bir bağlama gördüm. Ben çocuğum daha, ulaşamadım bir türlü o bağlamaya. Utandım, birşey de söyleyemedim, isteyemedim de. Sesini falan duymadım, sadece görüntüsü kaldı aklımda. Radyo dinleme imkanımız da olmadığı için, sesini hiç bilmiyordum. 90’lardan sonra kasetler gelmeye başladı da, dinleme imkanımız oldu. Ankara’daki o bağlama beni inanılmaz derecede etkilemişti. Sanki hem sesini duymuştum hem tellerine dokunduğumu hissetmiştim. Kendi kendime eskiden annemle babam karşılıklı kilamlar mı okuyorlardı diye düşündüm…

Babam ben sekiz yaşındayken Almanya’ya geldi, sonra da 14 yaşımda ben geldim. 14 yaşımın bir sonbahar günü, arabayla Almanya’ya doğru yola çıktık babamla. Arabanın arkasında bana ağıt yakan annem geride baygın kaldı. Yolda babam birden kilam okumaya başladı ve inanılmaz güzel bir sesi vardı. İlk defa duydum. Çocukluğumu babamla geçiremedim. Ben altı yaşındayken babam askere gitti, sonra da Almanya’ya geldi. Kendi kendime eskiden annemle babam karşılıklı kilamlar mı okuyorlardı diye düşündüm. Epey bir uzun yol boyunca okudu, kendinden geçerek… Almanya’ya geldiğim ilk dönem koptum kilamlardan. Farklı bir kültür, farklı bir ortama giriyorsun. Okul falan derken imkanım olmadı bağlama öğrenmek için de. Ta ki Kemal Dinç’le tanışana kadar. Ondan sonra Kemal Dinç’le yürüdükçe yürüdü. Kemal Dinç’le tanışmam hem müzik hem de genel olarak hayatımı inanılmaz derecede etkiledi. Hem hocamdır hem yirmi yıla yakın bir dostlugumuz var.

Babamın söylediği kilamlar da annemin söyledikleri gibi aşkı, ayrılığı anlatır ama ek olarak memleketinden uzakta olmanın acısı da ekleniyor burda dengbejlere. Batı müziği, Müzik pedagoji ve klasik gitar eğitimi aldım. Klasik Gitar yüksek lisansı yaptım. Batı müziği egitimim boyunca da dengbejlerle ilişkimi sürdürdüm. Şakiro’ yu dinleyerek besleniyordum. Babam normalde kilam söylemez ama yolculuklarda başlıyor okumaya. Çok nadirdir o zamanlar, iki dakika bile okuması için hasretle o anı beklerdim. Sesinden bu kadar etkilendiğimi bilmez, hiç söylemedim ona. Babamın söylediği kilamlar da annemin söyledikleri gibi aşkı, ayrılığı anlatır ama ek olarak memleketinden uzakta olmanın acısı da ekleniyor burda sözlere. Annemin de çok güzel, derin bir sesi var. Almanya’da gurbette okumaya başladığı zaman, sanki hala Bingöl’ün köyündeyim de annemin sesi oradan geliyor bana. Bazen o söylesin ben hep dinleyeyim istiyorum. Annem albümü ilk dinlediğinde çok duygulandı, ağladı. Onun ağıtları üzerinden yapılmış bir albümdür bu. Ben Almanya’ya yola çıkarken yaktığı ağıt hala kulaklarımda. Doğaçlama olarak kulağımdaki ağıtın tarifiydi okuduğum kilam.

Aradan yıllar geçti, Klasik Batı Müziği Egitimi’ni tamamladiktan sonra birgün kalktım ve Baviara eyaletinden Köln’e gittim. 400 km boyunca kilam okudum. Kemal Dinç’le buluştum ve albüm yapmaya karar verdim dedim ve böylece çalışmalarımız başladı. Rotterdam’da Rhoon Kilisesi’nde canlı kayıtlar yaptık. Kilamların hepsi, Gulfiroş ve Şu Sinemde Yarelerim Sızılar adlı eserler kilisede Mutlu Kızılgedik tarafından kaydedildi. Kilisedeki kayıtlar hem kilisenin yansıttığı ruh hali hem de varolan doğal akustik açısından beni oldukça etkiledi. Geri kalan eserlerin kaydını ise İstanbul’da gerçekleştirdik. Şu anda klasik müzik de kilamlar gibi hayatımın bir parçası. Her ne kadar ikisinin yeri ayrı desem de bir karışım söz konusu yaptığım müzikte. Kemal Dinç’in kilamlara bağlama ile eşliğinde kullandığı klasik batı müziği motifleri ve armoniler bu karışımın temelini oluşturuyor. Hayatımın birer parçası olan iki müziğin biraraya gelmesi benim için müzikalite açısından daha doyurucu oluyor, farklı bir ruha giriyorum. İki ayri dünya biraraya geldiği zaman kendimi boşluğa bırakmış gibi oluyorum.

Bu Bingöl’den Almanya’ya uzanan bir boşluğun müziği. Bingöl’den çıkıp gelip Avrupa’da bambaşka bir dünyadaki şaşırmışlığın, inişlerin ve çıkışların müzigi. Kökünden kopmama ile batı modernitesine uyum sağlama çabası arasında varolmanın müziği.

Esra İşgüzar,2014, Rotterdam

* Kilam: Dengbejlerin genellikle bir çalgı aleti olmaksızın icra ettikleri, stran türüne göre daha uzun olan anlatı içerikli muziklerdir.

(Tarih Vakfi, Kurt Dili ve Edebiyati Ders Kitabi, 2010) * Homeros şiiri çevirisi Mehmed Uzun’ un Degbejlerim adlı kitabından alınmıştır

Albümden bir parçayı sizlerle paylaşmak isteriz, iyi dinlemeler…

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu