Şu anda dünyada bir çok noktada insanlar kendilerini çevreleyen ve her noktadan kuşatıldıkları sisteme karşı bir başkaldırı durumunda. Bunu bazen sokaklarda dile getiriyorlar, bazense sosyal paylaşım sitelerinde…
Ama gerçekten suçlamamız gereken kim ve ne? Eğer izin vermezsek, gerçekten birileri bizi kontrol edebilir mi? Peki, bu farz edelim bu sistemi yıktık, yerine ne getireceğiz?
Sosyal medyada şu anda devrimden, var olan sistemi çökertmekten sözle uçuşuyor. Sokaklara çıkmamız, sesimizi duyurmamız gerektiğinden bahsediyorlar. Bunlar tabii ki mutluluk verici ancak bu his geçici ve gerçek o kadarda basit değil.
Değiştirmek istediğimiz şey hakkında bize protestodan daha fazlasını yapmak düşüyor. Kendimizi değiştirmeden ve yaşantımızı sürdürülebilir bir biçime sokmadan bu mümkün değil
İçinde bulunduğumuz sistem artık patlama noktasına geldi. Bu sistem, devletlerden, bankalardan, şirketlere bir bütün olarak doğa anamızın kaynaklarından çaldıklarını bizlere hizmet olarak satmakta. İnsanlar da bu hizmeti satın alabilmek için, kendi emeklerini küçük ücretler karşılığında satmakta. Ve sonuç olarak bu döngü sadece zenginlerin cebini doldurmaktan başka insanlığı ve dünyamızı da alarm verecek bir hızla yok etmekte.
Fakat gözden kaçırdığımız bir nokta var, sistemler biz onu desteklediğimiz sürece vardır. Yani sokaklara çıkmamız, sloganlar atmamız -içsel değişim yaşamadıkça- aynada kendimize bağırmaya benzer.
Bizi kontrol altında tutan firmaların ürettiği ürünleri satın alanlar bizleriz. GDO lu ürünleri bile bile kullananlar, teknik tarıma bu şekilde destek verenler bizleriz. İhtiyacımız olmadığı halde yüksek oranlarda petrol ve ilaç tüketenler bizleriz.
O zaman hükümeti değiştirmek için olan kampanyalara evet ama ya bizi gerçekten kontrol altında tutan şirketler için ne yapmalıyız.
İhtiyacımız olan boyun eğmemek…
Sen ve ben, dünyayı daha yaşanabilir bir duruma taşımak için engellenemez bir devrim başlatabiliriz. Gandhi’nin bunu Hindistan halkının bağımsızlığı için, şiddet kullanmadan nasıl başardığını hatırlayalım. Kişisel tercihlerini başkalarına örnek olacak şekilde yaptı. Köylerdeki küçük işletmecileri teşvik etmek için evde dokunmuş kıyafetler kullandı.
Eğer bizler markalaşmış, bizi kontrol altında tutanlara zenginlik katan kıyafetleri almaya devam edersek içinde bulunduğumuz bu matrixten asla kurtulamayız.
Aynı şekilde eğer organik ve GDO içermeyen ürünleri tercih edersek okyanuslarımızın, toprak eko-sistemlerimizin yokedilmesine katkıda bulunmaya dur diyebiliriz. Bu süreçte, büyük sermayeli ticaretlerle uğraşanların kendi çıkarları doğrultusunda insanları kandıran politikacıları “satın almasını” durdurabiliriz.
Bedeli ne olursa olsun, eğer sadece küçük bir yüzdemiz bunu yapmaya cesaret ederse , önce ekonomik sistem, ardından bağlı olduğu globalleşmiş ve bizi sömüren şirketler ve sonucunda da bu şirketlerin kontrol altında tuttuğu devletler çökecektir.
Şu anda eskimiş değerleri içeren adaletsiz ve eşitliklerin önemsenmediği dünyamızda yaşıyoruz. Ama yaptığımız seçimler doğrultusunda yeni bir dünyaya erişebiliriz. Bu düşünceye ne kadar inanır ve başkalarının da inanmasını sağlarsak bizi çevreleyen eski sistemin çöküşü de o kadar hızlı olacaktır.
Şimdi gerçekten devrimci ruhu taşıyor musun? Bunun gerçekten değişim, ama gerçek değişim için doğru zaman olduğunu düşünüyor musun? Eğer cevabın evetse bunu yapabilirsin. Olayları bu gözle görmeye başlarsan, karşına çıkan seçenekleri fark edeceksin. Sana hiç kimse eski sisteme ait her şeyi hemen bırak demiyor tabi ki. Sistem tüm kaynakları ele geçirdiğine göre bizler de kendimizden tabi ki tavizler vermek zorundayız. Arabalarımızı gene kullanalım, ama ne kadar? Gene uçaklara binelim ama ne sıklıkta? Son aldığın o pantolona gerçekten ihtiyacın var mı?
Bir dönem için uyum sağlamaya devam edebiliriz ama uyum sağlamak için kendimizden artık daha fazla ödün vermemeliyiz.
Makalenin İngilizcesi için:https://dunyalilar.org/people-of-the-world-rise-up.html
Sibel Çağlar
Dünyalılar