Arka Bahçemiz

Ece Temelkuran – Ağrı’nın Derinliği

ağrı

Hikâyeleri ayrılınca insanların, etleri de kesilir birbirinden. En keskin bıçaktan bile daha keskin yarar insanları hikâyeler. Bütün yeryüzünde insanlar birbirlerini en çok hikayeler için öldürürler.

*

Belki de gerçeği bir tek bu toprağı bin yıllardır boydan boya geçen kuşlar biliyor.

*

…Çünkü üç tarafı denizle, beş tarafı kederle çevrilidir bu toprağın.

*

“Nar Ermenilerin simgesidir. Evlenirken nar kırdırırlar gelinlere. Kaç nar tanesi dökülürse o kadar çocuğu olacağına inanılır gelinin. Bereket simgesi gibi.”

*

“Kırlangıç Yuvası”

*

Bütün çocuklara, nereye, hangi acıya ait olduklarına dair bir hikaye öğretilir.

*

“Eğer soykırım meselesini bir kenara bırakalım dersek kendimizi ihanet etmiş gibi hissediyoruz.”

*

…Belki de insanların içinde güzel zamanlardan yapılma sığınaklar vardır.

*

“Ararat sizin için bir yükseklik meselesidir. Bizim içinse bir derinlik meselesi.” (Silva Gabudikyan)

*

“Diaspora Anadoluludur!” (Alexis Govciyan)

*

Büyüklerin kitapları çocuklar için, okumayı öğrenmeden önce tanınan, ulaşılmaz nesneler olduğundan okumayı öğrendikten sonra da sürdürürler bu totemsi uzaklıklarını. Onlar hep büyüklere ait kalırlar.

*

Çocuklar annelerinin yüzlerinden öğrenirler ne yapmaları gerektiğini.

*

“Bizim sloganımız şudur: ‘Unutmak ihanettir!’” (Varujan Srabyan)

*

“Kilise bizim devletimizdir; din adamları liderlerimiz. Ermeniler kiliseye sadece dindar oldukları için gitmezler, bir arada kalmak için giderler. Bu yüzden her kilisenin yanında bir okul ve kültür merkezleri görürsünüz. Hayatımız kilisenin etrafında örülür…” (Helen Parsekian)

*

Yaşayan en önemli felsefecilerden, kendisi de etnik çatışmalardan çok çekmiş, Slovenyalı Slavoj Zizek, insanlar arasında tarih katmanlarıyla kemikleşmiş etnik gerilimleri kırabilecek yöntemlerden birinin düşmanlıkları yaratan yargılarla alay etmek olduğunu söyler.

*

Gazetecilik yaparken, Kürt meselesi, siyasi hükümlüler, açlık grevleri, siyasal İslam, milliyetçilik ve daha bir sürü sorunlu konuyla uğraşırken şunu gördüm: En sert olanları, en sekter olanları, kimse öldürmez. Onlar karşılıklı bir oyunun parçasıdır. Öldürülenler, bu oyunun parçası olmak istemeyenlerdir. Onlar oyunun varlığına, dolayısıyla kavga eden tarafların varlığına karşı bir tehdittir. Bu yüzdendir ki hep onlar kurban seçilirler.
Her siyasi suikast, hedef aldığı insanla birlikte onun temsil ettiklerini de öldürür. Musa Anter ölür, Kürt meselesinin çözümünde bir dil yok olur. Uğur Mumcu vurulur, devlet-siyaset-mafya üçgenindeki karanlık ilişkileri araştıran gazetecilik biter. Ve başkaları, sonra başkaları… Sonunda Hrant ölür ve Türkiye tarihini sorgulamak için aralanan kapı kapanır.

*

“Türkiye’nin soykırımı tanımaması bizi diasporada bir arada tutuyor. Soykırımın tanınması bizi mahvederdi herhalde.” (ismini vermeyen bir Ermeni)

*

“Van kökenliler ‘Ermeni’nin Yahudisi’ sayılır. Harputlular eğitimlidir. Bitlisliler para işini iyi bilirler.” (İsmini vermeyen bir Ermeni)

*

“Anne ve babalarımız evde bile İngilizce konuşuyorlardı biz büyürken. 1950’lerde ABD’deki bütün farklılıkların “kazanda eritilmesi” (melting pot) politikası baskınken Amerikalılaşan ebeveynlerimiz sonra etnik farklılıkların siyah hareketiyle birlikte zenginlik sayıldığı günlere gelindiğinde değişmeye başladılar. Ermeniler de Ermeniliklerini yaşamaya başladılar. Ben, benim yaşımdakilerin çoğu Ermeniceyi sonradan öğrendi mesela. Bu uyanış bir tür psikolojik milliyetçiliğe yol açtı. Bu uyanış, bugün iyi gelir sahibi, iyi eğitimli, toplumsal statüsü yüksek, politik mecralarda etkin orta yaşlılar tarafından yaşandığı için de Amerikan politikaları ve politikacıları üzerindeki etkileri giderek yükseldi.”

*

Aniden cümlenin ortasından başlıyorum konuşmaya: “Bu sorun çözülmez. Bazen düşünüyorum da… Büyük bir endüstri kurulmuş. Sadece politik ve finansal bir endüstri değil, her iki taraf için de psikolojik bir endüstri. Acı endüstrisi…”

*

“Sinyorita, siz dansı yönetmeye çalışıyorsunuz. Bu dansı erkekler yönetir. Tango yapmak için teslim olmayı öğrenmelisiniz!”

*

“Ermeni kimliğinin ‘kurban kimliği’ üzerine kurulmasını…”

*

“Almanya’da çocukları orduya hazırlamak için izci yapıyorlardı…”

*

Roma’da Romalılar gibi!

*

Hrant bağıra bağıra, “bir onur görmek lazım,” diyordu, “Türklerin reddedişinde bütün o olanları kendilerine yakıştıramadıklarına dair bir onur; Ermenilerin bu acıyı yüzyıldır taşıyor olmasında bir onur görmek lazım,” diyordu.

*

Ben senin bir zamanlar öldüğünü ispatlamanı istemiyorum. Ben, benim ülkemin senin bir zamanlar bu topraklarda yaşadığını hatırlamasını istiyorum. Bu daha önemli. Bu bize daha çok gerekli şimdi.

*

…Ne ben bir suçlu doğurayım ne de sen bir kurban…

Ece Temelkuran’ın Ağrı’nın Derinliği kitabından alıntılanmıştır.

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu