Yaşamda, sık karşılaştığımız kavramlardan birisi de hukuktur. Örneğin, burjuva politikacılar ağzından sık sık “hukukun üstünlüğü”, “konu yargıya yansıdı” sözlerini duyarız. Bizden hukuka, yargıya güvenmemizi isterler. Sanki, hukuk mevcut sistemin dışında bir olgudur ve herkesin kabul edebileceği, herkesin haklarını aynı şekilde koruyan tek bir hukuk vardır!
Oysa, hukuk sınıflarüstü bir olgu değildir, tüm sınıflara eşit mesafede bir hukuk yoktur.
Arapça “hak” kavramının çoğulu olan hukuk; bir toplumun yaşamında, kişilerle devlet arasındaki, devletle çeşitli örgütlenmeler ve kurumlar arasındaki, kişilerin kendi aralarındaki ilişkileri belirleyen kurallar bütünü şeklinde tanımlanır.
Bu tanım, hukukun tüm biçimlerini içine alan bir tanımdır ve hukukun sınıfsal niteliğini, özünü yansıtmamaktadır. Oysa, tüm toplumlar için geçerli tek bir hukuk yoktur. Hukuk da, tıpkı devlet gibi, sınıflarla birlikte var olmuştur, dolayısıyla sınıfsal özüyle birlikte tanımlanmalıdır.
Marksist-Leninist literatürde hukuk, “egemen sınıfların yasalaştırılmış iradesi” şeklinde tanımlanır. Bu tanımda, hukukun sınıfsal özü vardır.
Sınıfların ortaya çıkmasından önce, hukuk yoktu ve toplumsal ilişkiler, gelenek ve göreneklerle sürdürülürdü.
İlk hukuk, köleci devlette var olan köleci hukuktur ve köle sahiplerinin köleler üzerindeki egemenliğinin yasalaştırılmış ifadesidir. İçeriği de buna uygun olarak, köleci sistemin geleceğini güvence altına alacak şekilde biçimlendirilmiştir. Aynı şekilde feodal hukuk, feodal toplumda feodal beylerin; kapitalist hukuk da kapitalist toplumda burjuvazinin egemenliğinin ifadesidir. Sosyalist hukuk ise, sosyalist toplumda proletarya ve diğer halk kesimlerinin burjuvazi üzerindeki egemenliğinin ifadesidir. Kısacası hukuk, mevcut üretim ilişkilerini, mevcut ekonomik ve siyasi sistemi sürdürmenin bir aracıdır.
Diğer bir ifade ile; hukuk da, bir üst yapı kurumudur. Ve, en genel anlamda; tüm üst yapı kurumlarında olduğu gibi, altyapı tarafından belirlenir. Bu şu demektir: Bir toplumun üretim ve paylaşım ilişkileri ne ise, hukuku da ona göre şekillenir.
Marks bunu şöyle ifade eder; “Araştırmalarım, devlet biçimleri kadar hukuki ilişkilerin de ne kendilerinden, ne de iddia edildiği gibi insan zihninin genel evriminden anlaşılamayacağı, tam tersine, bu ilişkilerin kökenlerinin… maddi varlık koşullarında bulundukları… sonucuna ulaştı.” (Marx, Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı)
Hukuk kurallarını belirleyen devlettir ve uygulanması da, devletin “zor”uyla güvence altına alınır. Dolayısıyla, devlet kimin devletiyse, hukukun da onun çıkarlarını esas alması şaşırtıcı değildir. Her iktidar, elinde bulundurduğu devleti kullanarak kanunlar çıkarıp kendi hukukunu oluşturur. Doğal olarak her devletin niteliği kendi hukuk sistemine de yansır.
Bu demektir ki, hukuk; günümüz egemen sınıflarının yansıttığı gibi, tüm toplumun çıkarlarını koruyan, toplumun tüm kesimlerine eşit mesafede duran, devletten bağımsız bir olgu değildir.
Dolayısıyla, kapitalist sistemin hukukunda suç ve ceza kavramları da, tüm toplumun çıkarlarını değil, kapitalist sistemin egemenlerinin çıkarlarını, kapitalist sistemi korumayı esas alarak şekillendirilmiştir. Bundan dolayıdır ki, en ağır suçlar, bu sisteme ve burjuvazinin mülkiyetine yönelen eylemlerdir.
Toplumsal kategoriler olarak, dört temel hukuk biçiminden söz ettik. Fakat, bu kategoriler içinde de farklı hukuk biçimleri görülür. Örneğin, kapitalist toplumda, faşizmle yönetilen bir ülkedeki hukukla, burjuva demokrasisiyle yönetilen bir ülkedeki hukuk arasında, hak ve özgürlükler açısından kimi farklılıklar söz konusudur. Fakat, her iki hukukun da özü, yani burjuvazinin çıkarlarını temsil etmeleri açısından birbirinden farkları yoktur. Her ikisi de, kendi koşulları içinde, burjuvazinin çıkarlarını en iyi şekilde savunmak için vardır.
Günümüzde, hukukun sınıfsal niteliğini yok sayarak kullanılan kavramlardan birisi de, “hukuk devleti” kavramıdır. Sanki bir devlet “hukuk devleti” olduğunda, otomatik olarak, “adaletli”, “demokratik” olur! Bu doğru değildir.
Çünkü hukuki olan her şey meşru değildir. Burjuvazi mevcut hukuka uygun olan herşeyin aynı zamanda meşru kabul edilmesini ister. Böylelikle, burjuvazinin hukuku, burjuvazinin düzeninin de meşru temeli yerine geçecektir.
Oysa bir şey hukuki olabilir, ama meşru olmayabilir. Mesela, sömürü; mevcut yasalara göre hukuka uygundur, ama meşru değildir. Mesela, düzenin polisinin terörü de mevcut hukuka uygun olabilir, ama meşru kabul edilemez yine de.. Burjuva demokrasileri “hukuk devleti”dir. Fakat bu, o devletlerin hukukunun, burjuvazinin çıkarlarını koruduğu gerçeğini değiştirmez. Aynı şekilde bir politika veya kararın “hukuka uygun” olması da, halk için meşruluğun kıstası değildir.
Tıpkı sınıflar ve devlette olduğu gibi, hukuk da sonsuza kadar var olmayacaktır. Madem ki, hukuk, sınıflarla ve devletle birlikte var olmuştur; bir sınıf veya sınıflar ittifakının, diğer sınıflar üzerindeki egemenliğinin yasalaştırılmış ifadesidir, o zaman sınıfların ortadan kalkacağı toplum olan komünist toplumda, hukuk da giderek gerekliliğini yitirecek ve devletle birlikte sönüp gidecektir.
-yürüyüş dergisinden alınmıştır.
Dünyalılar