Moda, farklı deri renklerini silmek için gösterdiği çabanın bir benzerini de ‘yanlış’ olarak adlandırdığı vücut ölçülerini silmek için gösteriyor.
‘Sıfır beden’ denilen ölçü birimi Birleşik Krallık beden ölçü birimine göre 6 bedene denk geliyor (Türkiye’nin de kullandığı Avrupa ölçü birimine göre bu 34 beden). Birleşik Krallık’ta yaşayan kadınların bedenlerinin ortalama 12–14 (Avrupa birimine göre 40–42 beden) olduğunu göz önüne aldığımızda ne kadar ufak bir beden olduğunu anlayabiliriz.
Bu beden ölçüsü toplumun normuyla kıyasladığımızda çok küçük kalabilir, ancak moda dünyasında bu katı bir kuraldır. Sıfır beden tartışmaları günümüzde yaygın bir şekilde yürütülüyor, ancak bunun tartışılır hale gelebilmesi için kadınların anoreksiden ölmesi gerekti.
Uruguay’lı model Luisel Ramos, 2006 yılında, 22 yaşındayken kedi yürüyüşünün hemen ardından öldü. Ölüm nedeni anoreksi sonucu kalp yetmezliğiydi. Trajedi, Luisel’in 18 yaşındaki kız kardeşi Eliana Ramos’un ablasının ölümünden sadece birkaç ay sonra besin yetersizliği nedeniyle kalp krizi geçirerek ölmesiydi.
Brezilyalı model Ana Carolina Reston’a model seçimlerinde ‘çok şişman’ olduğu söylendi. Ana Carolina kendini öldürene kadar aç bıraktı, 1.77 boyunda 40 kiloya kadar düştü. 2006 yılında, 22 yaşındayken hastanede öldü.
Dünya Sağlık Örgütü, vücut kitle endeksi (VKE) 16′nın altında olanları “açlıktan ölebilir” diye nitelendiriyor. Luisel Ramos’un VKE’si 14,5, Ana Carolina Reston’unki ise 13,4’tü. Bu kadınlar, işverenlerinin taleplerini yerine getirmek için zayıflamaya çalışırken kendini öldüren sayısız kadından sadece üçü. Genç kadınların vücutlarının eleştirilmesi moda endüstrisinde bir salgın gibi yayılmıştır: Süper modeller bile kendilerine çok şişman olduklarının söylendiğini anlatıyor.
‘HERKES İNCE MODEL GÖRMEK İSTER’
2006 yılında Luisel Ramos öldükten sonra 2006 Madrid Moda Haftası, katılımcı modellere minimum 18 VKE şartı koydu. Aynı yılın Aralık ayında ise İtalyan moda tasarımcıları sıfır beden modellere kedi yürüyüşü yaptırmayacaklarını açıkladı.
Paris de Londra da sıfır beden modelleri yasaklamadı. Hatta Birleşik Krallık Vogue editörü Alexandra Shulman, Daily Mail’a sıfır beden modellerin yasaklanmasını eleştirdiğini açıkladı: “Moda gösterileri kıyafetleri mümkün olan en iyi ışıkta göstermek, insanların onları düşlemesini ve istemesini sağlamak için vardır. Her ne kadar rahatsız edici olsa da, çoğumuz kıyafetlerin ince kadınlar üzerinde daha güzel gözüktüğünü düşünüyor. Eğer bütün moda fotoğraflarımızı 14 beden kadınlar üzerinde çekseydim, herkes onlara bakmak ister miydi? Bence hayır.”
Tabi ki, bazı kadınlar doğal olarak çok zayıftır; ancak Shulman’ın onay verdiği zayıflığa ulaşmak için toplumun büyük bir kısmının açlıktan ölüm tehlikesi bulunan diyetlere başvurması gerekiyor. Sıfır beden, aslında kadınların kırılgan ve yardıma muhtaç hissetmelerini sağlamak için yaratılan cinsiyetçi bir dayatmadır.
Moda endüstrisi imkânsız bir vücut idealini pazarlıyor. Toplumda, modanın kullandığı kadınlarla aynı vücut ölçüsüne sahip kadınların oranı sadece yüzde 5. Eğer böyle bir vücut yapısıyla doğmadıysanız, bu ölçülere sahip olmak kelimenin tam anlamıyla imkânsız. Kadınların ölmesinin nedeni de bu.
Modeller ve ünlüler bol paraya sahip oldukları için yanlarında, işi görünüşlerini mükemmelleştirmek olan insanlar çalıştırıyor. Çoğu aynı zamanda estetik operasyonlar yaptırıyor, özellikle de göğüs estetiği –çünkü zayıflık demek, küçük göğüsler demek. Ayrıca çektirdikleri fotoğraflar bilgisayarda işleniyor: Ten renklerinden vücut oranlarına kadar her şey değiştiriliyor.
BİZE BUNU NEDEN YAPIYORLAR?
Kapitalizmin temel özelliklerinden biri sürekli olarak kendine yeni pazarlar yaratmasıdır. Bu yeni pazarlar için, sürekli olarak kendimizde bir ‘yanlışlık’ hissetmeliyiz ki kendimizi ‘daha iyi’ yapmak için ürünler, kıyafetler ve estetik ameliyat hizmetleri satın almaya devam edelim.
Kadınlara ve artan bir şekilde erkeklere, çocukluklarından beri en önemli şeyin görünüşleri olduğu öğretiliyor. Böylece, imkânsız bir mükemmeliyet için sürekli para harcamaya şartlanıyoruz. Hiçbir zaman rahatlamamıza izin verilmiyor, sürekli öz-disiplinle ve kendimizi mükemmelleştirmeyle takıntılı olarak yaşıyoruz. Bu yüzden hepimiz diyet yapmak, aynı görünüşe sahip olmak için saçlarımızı boyamak ve geri kalan bütün parayı da kıyafetlere harcayarak tekrar kendimizi ‘eşsiz’ göstermek zorundayız.
Ancak modada daha sinsi güçler de var. Moda endüstrisi, dünyanın podyumudur: Bize ideal güzelliği ve sahip olmamız gereken görünüşü gösterir. Bu görünüş, toplumdaki güç ilişkilerinin bir yansımasıdır. Böylece yöneten sınıf tek bir güzellik imgesini pazarlar ve bunu bizi kontrol etmek için kullanır.
Eğer beyaz güzelse o caziptir, en güçlü renk o olmalıdır. Moda endüstrisinin yöneticileri beyazdır ve gücü ellerinde tutmak için kendilerini ‘ideal’ olarak gösterirler.
Bu, yanında yüksek miktarda para ve ayrıcalık getiriyor, bu yüzden asla kendi istekleriyle vazgeçmeyeceklerdir. Aksine, insanları güvensiz ve güçsüz hissettirerek onların bir araya gelmelerini ve kendilerine karşı kolektif örgütlenmeler oluşturmalarını engelleyip ayrıcalıklarını daha da güçlendirmeye çalışacaklardır. Siyah olmakla gurur duymayın; aksine çirkin hissedin, kendi değerinizden şüphe edin ve görünüşünüzü değiştirmek için para harcayın. Moda endüstrisinin verdiği mesaj budur. Aynı mesaj bu imkânsız ideale uymayan herkes için geçerlidir.
Toplumdan dışlanan bu insanların bazıları, mesela birkaç siyah veya şişman insan, yöneten sınıf tarafından bize örnek olması için ünlü yapılır. Ancak toplumun çoğunluğu için hapishane duvarları aşılamaz.
Yani insanların kendilerini özdeşleştirebileceği bir güzellik imgesindense, gerçekte kedi yürüyüşlerinin çoğu ürkütücü bir şekilde tek tip görünüşler sunar: Anonim, yavan bir güzelliğe sahip, çok genç, çok zayıf, beyazlatılmış saçları arkaya yatırılmış sarışınların geçit töreni.
Bu, moda endüstrisindeki (ve toplumdaki) insanların çoğunun bilinçli bir şekilde ırkçılık yapmayı seçtikleri anlamına gelmez. Irkçılık uzun bir tarihi olan, kökleri derine giden bir eşitsizliktir ve ırkçı pratikler bize normlar olarak empoze edilmektedir.
Bu homojen güzellik imgesine meydan okumalı ve onu reddetmeliyiz. Bizi bölünmüş ve sindirilmiş olarak tutan, toplumdaki güç ilişkileri yıkılmalı ve yeni bir yapıyla değiştirilmeli.
İşte o zaman herkesi güzel yapan insan ırkının eşsizliğini ve çeşitliliğini kutlamak için özgür olacağız. O zaman özgürce, güzellik dışındaki diğer nitelikleri de değerlendirip övebileceğiz. Sadece, kendi görünüşümüzü değiştirmek için çaresizce çabalarken kullandığımız kaynaklarla ve buna feda ettiğimiz zamanla insanlığın yapabileceklerini hayal edin.
TANSY HOSKINS: Yazar, aktivist ve her 29 Eylül’de Londra’da düzenlenen ‘Yargılanan Moda’ adlı isyan etkinliğinin eş-organizatörü
Çeviren: ONUR EREM- http://onurerem.com/