Namert Meydanı Seçim Sandığı
Herşeye rağmen AKP oylarında bir düşme görünmüyor, seçmenin neredeyse %50’ye yakını hayatından memnun görünüyor. Devletin ve şuan bu devleti temsil eden hükümetin işlediği cinayetleri (doğa katliamları ve bizzat insan ölümleri) önemsemiyor kimse.
Bu noktada olmamızın en büyük payı malum medyanındır, ülkede yaşanan bunca karmaşaya ve adaletsizliğe rağmen, bizzat bu günahların ortakları oldukları için kamuoyunu hep yanlış yönlendirdiler, olmayanları olmuş, olanları olmamış gibi yansıttılar. Bizler ise bu kasıtlı saldırılar karşısında, sokakta yaşananları ve ülkenin karşı karşıya olduğu gerçekleri maalesef geniş kitlelere ulaştıramadık, bağımsız medya için destek çağrılarımız çoğu zaman cevapsız kaldı. Siyasi gelenekten ve entelektüel birikimden yoksun kitleler kahraman olma, toplum tarafından önemsenme, kabul görme, kendini değerli hissetme dürtüsüyle (ki haklı ve oldukça da yerinde) bir dönem sokaklardaydı ama şimdi görüyorum ki başladığımız noktaya geri döndük. Mücadelenin kapitalizm merkezli dünya sistemiyle ilgili olduğunu, ülkelerdeki hükümet ve medyaların bu sisteme hizmet eden ve bizzat bu sistemden nemalanan taşeronlar oldukları gerçeğini yine ıskalamaya başladık.
Sorun AKP hükümetini devirmekten çok daha köklüdür, sorun adaletin daimi kılınmasıdır, bu ise uzun soluklu dünya çapına yayılmış tüm halkların ortak mücadelesiyle olur. Devletler siyasi sınırları temsil etmemeli, ordular işsiz kalmalı, yönetimler tam şeffaf ve halkın bizzat denetiminde olmalı, polis düşünce özgürlüğüne gaz sıkmak yerine tam da düşünce özgürlüğüne saygısızlık edenleri cezalandırmalı.
Allah aşkına polisin şu koşullarda sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde halkları koruduğunu kim iddia edebilir? İktidarların şeffaf olduğunu, gücün gerçek sahibi olan halkların yoldan çıkmış yöneticilerinden hesap sorabildiğini kim söyleyebilir? Mevcut medyanın yalanlarla dolu dünyası ortada duruyorken, halkın doğru habere ulaşma kaynakları iktidarların emrine verilmişken yapılan seçimler sizce ne kadar gerçeği yansıtabilir?
Medya ve yoğun sermaye baskısı ve yönlendirmeleriyle, borçlandırılmış ve geleceği ipotek altına alınmış, okumayan, gündelik sorunlara hapsedilmiş, cemaat baskılarıyla ümmet haline getirilmiş bireysel zekasının farkında olmayan kitlelerle ve üstelik seçim barajlarıyla halkın iradesi yok sayılan ülkelerde yapılan seçimler gerçek bir aldatmacadır.
Türk hükümetinin ısrarla seçimi adres göstermesinin nedeni budur. Katılımcı ve şeffaf demokrasi yerine, sonucu belli olan çoğulcu demokrasi naraları atmaları bu yüzdendir. Adil bir seçim sisteminden asla söz edemeyiz. Mesela Melih Gökçek’in tüm çirkinliklerine rağmen defalarca seçilebiliyor olması içinde bulunduğumuz korkunç durumu ve aldatmacayı çok net anlatıyor.
Bir ülkede medya, büyük sermayelerin kurduğu ve iktidarların emrine verdiği yapılar olduğu sürece o ülkede demokrasiden söz edilemez, seçimler gerçeği yansıtıyor olamaz, iktidarlar meşru olarak görülemez.
Gayr-ı meşru bir sistemin ürettiği sonuçlar meşru kabul edilemez.
Deniz KARTAL