Düşünme, tüket, sistemde kal!
Bomboş bir sayfa karşımda duruyor. Her birey gibi bir sürü şey düşünüyorum; bir sürü kelime, sözcük kafamda dönüyor. Aslında bu hayatı yaşamamam gerektiğini biliyorum, hayatta bana biçilen rolün bu kadar önemsiz olmaması gerekirdi. Maalesef bunu 30 yaşımdan sonra görebildim.
Önceleri bir sayısal lotoyu tutturur parayı bulurum diye düşünüyordum, tabii olmadı. Dünyada çok fazla terim var ve her gün daha da fazla türetiliyor. Ne kadar kelime öğrenirseniz bilmediğiniz bir o kadar daha çıkıyor karşınıza. Faşizmi öğrenseniz karşınıza kapitalizm çıkıyor, kapitalizmden sonra emperyalizm. Kadını öğrenseniz, kadın sorunu var. Kadın sorunundan sonra ataerki, sonra onun tarihi. Hepsini bilmek neredeyse imkansız.
Benim ise zamanım az, sabrım sınırlı. Bu kadar cehaletime rağmen bir şeylerin yanlış gittiğinin farkındayım. Belki Amerika’ yı tekrar keşfetmek gibi olacak ama; bu yanlışların başında “para” nın icadı geliyor.
Aslında bir kağıt parçasından başka bir şey olmayan paraya köle oluyorum. Onsuz olamayacağını; ciğerlerime çektiğim hava kadar hayati olduğu fikri tüm hücrelerimde geziyor.
İnsan eliyle insan, doğasına ve doğaya aykırı bir yaşam sürüyor. Global kapitalist araçlarla da köleleştiriliyor. Bize doğru olarak sunulan bir takım modellerin içinde yaşamaya zorlanıyoruz.
Filmler, diziler, reklamlar, tv programları, tüm iletişim araçları, facebook, twitter ve dahası okuduğumuz romanlar dahil, bize bir yaşam biçimi oluşturuyor. Bu insan doğasına aykırı bir yaşam biçimi. Bizim için kurgulanmış bir hayat aslında bu.
Para bir icattı, her icat gibi bunun hayatımızı kolaylaştırması gerekirken; hayatı her zamankinden daha da yorucu ve zor hale getirdi. Modernleşmenin yan ürünü olan para kazanma hırsı, bir çok insanı hayatından etti. Mutsuz hayatlar üretti, ilk okulda “köylerde varmış” diye öğretilen imece usulü iş yapma yerini para ile insanlığın imtihanı haline geldi.
Para olmadığında; evlilikler sarsıldı, çocuklar öldü, devletler çöktü, şirketler battı, akraba akrabayı sattı…
Parasız insan yemek bile yiyemedi, (dünyada 1 milyar insan tamamen aç, 2 milyar insan ise açlıkla yüz yüze) insanlığın en önemli ihtiyacından biri olan barınma ihtiyacını karşılayamadı.
Parasızlar sokaklara terk edildi, kimse de acımadı! Ödenecek krediler insana yardımı engelledi.
İnsana saygı, kişinin parasının azlığını ve çokluğuna göre belirlendi. Parası çok olanın önünde ceket iliklerken parası az olana selamı dahi kestik. Hümanist bazı söylemler haricinde parasız insanları sevmez toplum. Onların işini görmez. Toplumda onların statüsünün öyle olduğunu, bizim farklı olduğumuzu kabul ederiz.
Faiz tüm insanlığın canına okuyor! Faiz bir cehennem oluşturdu; Biz de bu cehenneme habire odun taşıyoruz. Global kapitalizm denilen sistem bunu bütün dünyaya uyguluyor. Belli bir “tüketim” şekline alışıyoruz, bunun gerçek olduğuna inandırıyorlar.
”En iyi” kelimesi bizim için çok önemli; en iyi saat, en iyi telefon, en iyi araba, en iyi ev… en iyi, en iyi…
En iyisi için cebimizde para yoksa bile kredi kartımız var. Kartımızı çeker, istediğimizi alır, havamızı atar, sonra faizi de ödeyemez hale gelir, batarız.
Kış kredisi, tatil kredisi, sevgililer günü kredisi, evde tadilat kredisi… neden? Kapılarımız eskimiş, amerikan kapısı moda… derken daha fazla köle haline geliyoruz.
Kandırma, sahte ışıltılarla göz boyama üzerine kurulu bir hayat. “Düşünme, daha fazla tüket, hep sistemde kal” kapitalist sistem bunu istiyor.
Sistem doğayı da katlediyor. Şu an insan sağlığına en zararlı yiyeceklerle besleniyoruz ve bunu yemek istemiyorum diyemez durumdayız! Bizi hasta ediyorlar, sonra da bize ilaç satıyorlar. İyileşmemiz için. ilaç endüstrisi büyük bir yalan… Büyük bir aldatmanın içindeyiz.
Çocuğumuzu en iyi okulda okusun istiyoruz, halbuki sisteme en iyi eleman olarak yetiştiriliyor. Psikolojimizle oynanıyor; mutlu olduğumuzu sanıyoruz ama doğadan koptuğumuz için insanların ifadesi hep mutsuz. Plazalarda zorlamalı ve sahte olarak gösterilen kibarlık insanın içini burkuyor.
İnsanlar çağlar boyu kendini gönüllü köleliğe kaptırmaya meyilliydi. Şimdi de bu köleliğimizi kredi kartları, işimiz ve sanal dünyamızla sürdürüyoruz.Bilimsel ve teknolojik gelişmelerin hep çok iyi olduğu anlatıldı. Her zaman liderler hedefi teknolojik olarak gelişme olarak çizdiler; tam da kapital sistemin istediği gibi. İhtiyacımızdan fazlasını yiyor, fazlasını giyiyor, fazlasını tüketiyoruz. Teknolojik gelişme ile insanları sistemde tutup. köle olarak kullanıyorlar.
Kendi tarımımızı yapamıyoruz, bugün her şeyi bıraksak (ki yapamayız kredi borçlarımız var) bir patates bile yetiştiremeyiz. Çünkü patates yetiştirecek bilgimiz yok. “Google’ a bakar sorarım” diyoruz ama en basiti elektriğe muhtacız.
Paraya bağımlı olan insan, hayat felsefesinden de ödün verdi. Halbuki insan doğada sağlığını bulur, doğada yaşam kalitesini arttırabilir.
Teknolojik, bilimsel gelişmeler insanın yaşam kalitesini yükseltemez, her gelişme bizi doğadan uzaklaştırır. Teknoloji bizlere obeziteden tutun, kansere kadar geniş bir ürün yelpazesi sunar! Bunun yanında bize vaat ettiği; kendi kendine yıkanan çamaşırlar, telefonla istediğin yerden birisini bulabilme vs..
Bunlar aslında insanın yaşam kalitesini arttırmaz. Zararlarını ise saymakla bitiremeyiz.
Dünya hasta ruhlu liderlere sahip olduğu için türlü türlü silahlar ürettik, bir patlamada katliam yapabilecek, hatta insanlığın sonunu getirebilecek cihazlar ortaya çıkardık, her defasında insanı daha çabuk, güzel, kolay, sinsice, acımasızca öldürmenin yollarını aradık ve bulduk da.
Bunlar hep bilimin, teknolojinin gelişmesi ile oldu. Araba tekerleri dönsün diye fosil yakıtları ele geçirelim diye milyonlarca insan öldü!
Ola gelen teknolojik gelişmeye rağmen hiç birimizin yaşam kalitesi artmadı. Hastalıklara çare bulunmadı, yaşam süresi uzamadı, daha kaliteli yaşamıyoruz, açlık bitmedi.
Kendine çeşitli sıfatlarla “bakan” “başkan” diyen adamlar çaplarına göre çok büyük laflar ettiler, ediyorlar. Bize onlara ihtiyacımız olduğunu ve yaptıklarını anlayamayacağımız kadar karmaşık olduğunu söyleyip duruyorlar…
Ekonomik olarak bir ülkeyi mahvedebilecek kararları bir çırpıda aldılar, alıyorlar. Kafasına göre kararlar almasını hayretle, çoğu zamanda anlamadan izledik, izliyoruz. Aldığı kararlar insanları felaketlere götürmesi muhtemel olsa da yapabileceğimizin (uydurma bir oy atma dışında) ne olduğu konusunda hiç bir fikrimiz yok!
Bu kişilerin aldığı kararlar hayatlarımızı etkiliyor. Çünkü yaptıkları yasalar da her zaman mülkiyete dair. Siyaset ve borsa aracılığıyla paranın da dengesiyle oynuyorlar. O kadar fazla oynuyorlar ki ekonomi büyüyor gözüküyor. Sanal olan, gerçekte var olmayan krediler ile herkes hayalindeki eve arabaya kavuşuyorum sanıyor!
Balon şiştikçe şişiyor. Herkesin bildiği gibi balon şişmeye devam ederse patlar, eğer patlamazsa da çok çabuk iner ve havada oraya buraya savrulur.
Çözüm kesinlikle bankalarla ilişiğimizi kesmekten başlıyor. Yiyecek içecek karşısında uyanık olmalıyız, sağlıklı beslenmez isek hastalanacak, sistemin ilaçlarıyla derdimize çare arayacağız.
Doğada daha fazla vakit geçirmek ikinci sırada geliyor. Doğada vakit geçirmek bu sanallıktan dışarı çıkmamızı sağlar. Vaktini AVM’lerde geçiren kimse bu köleliğin dışına çıkamayacaktır.
Tarihi eserleri incelemek de bu köleliğin dışına çıkmaya sebep olacaktır. Bizim bu yaşadığımız hayattan daha farklı hayatların yaşandığını düşünmemizi sağlayacaktır en azından.
En önemlisi gereksiz tüketimi kesmemiz gerekiyor.
Onların sisteminde yaşamayı normal olanmış gibi görüyoruz, değerlerimizi ona göre biçiyor, yaşam tarzlarımızı ona göre belirliyoruz ama normal olan bu değil.
Bu dünyayı kendimizden başlayarak değiştirmemiz gerekiyor artık. Evet, bu biraz zor olacak ama daha insancıl bir dünya için savaşmaya değer.
Kenan Çetinkaya
Dünyalılar