20.yy Fütürist akımın en önemli temsilcileri arasında yer alan Vladimir Mayakovski, 1893 yılında Gürcüstan’da doğdu. Babası öldükten sonra annesiyle birlikte Moskova’ya taşınan Mayakovski, henüz 14 yaşında olmasına rağmen sosyalist düşüncelerden etkilendi ve bu yönde propaganda çalışmaları yapmaya başladı. Annesi o yılları şöyle anlatır: ”Okula gitti ancak, zamanının çoğunu derslere vermek yerine propagandaya ayırdı. Daha 14 yaşında idi ancak 19 yaşında biri gibi davranıyordu ve çok ateşli idi. Parti üyeleri onunla görüşmeye geliyor, onunla buluşuyor ve devrim için ondan faydalanıyorlardı. Vladimir adeta yaşlanmıştı.”
“Paris’te ölebilirdim
Moskova diye bir kent olmasa”
Mayakovski, katıldığı eylemlerden dolayı okuldan atılır ve bir süre sonra örgüt propagandası yapmaktan evi basılır. Bu esnada gizli bilgilerin de yazıldığı not defterini yutar. Daha 15 yaşında 12 ay bir hücreye kapatılır, hapisten çıktıktan sonra Moskova Resim ve Heykel okuluna kaydolur.
Gezegenimiz
Sevinç duymaya
Fazla elverişli değil daha.
Sevinci
Gelecek günlerden
Koparıp almamız gerekiyor.
Kurmaca romanları sıkça okuyan Mayakovski, bir taraftan da sürekli yazılar yazmaya başlar. Halkçı çalışmaları onu okuldaki diğer öğrencilerden farklı olmasını sağlamıştır.
Nazım Hikmet’in etkilendiği şairler arasında yer alan Mayakovski, 1911 yılında Fütürist harekete katılır ve burjuvayı eleştiren, sarsıcı edebi eserler ortaya çıkarır.
“Birey!
Ne saçma şey!
Bireyin sesi hafiftir, cıvıltıdan bile.
Kim işitir onu?
Karısı mı?
Belki.
Tabii o da,
Çarşıda değilse.
Şiir, oyun, film ve tiyatro alanında pek çok eser ortaya çıkaran Mayakovski’yle ilgili; Gorki’nin eşi Maria anılarında şu şekilde bahseder: “1918’de Mayakovski’yi sahnede izledim. Bana göre o eğer bu meslekte ilerlese idi müthiş bir oyuncu olabilirdi”. Eski sanat anlayışını da kökten yıkılması gerektiğini savunan Mayakovski, “Sokaklar fırçamız, alanlar paletimizdir.” sloganı ile sanatı kitlelere ve sokağa indirmiştir. Bu anlayışla, Sovyetlerin sokakları, meydanları sloganlar ve fütürist resimlerle donandı.
Ama
Baküs gibi kandan sendeleyerek
bir savaş başlasa bile,
hiç solmaz aşk sözleri.
Sevgili Almanlar!
Bilirim,
sizin dudaklarınızda Goethe’nin
Greten’i var.
Ekim devrimiyle birlikte ünü gittikçe yayılan Mayaokoski’den övgüyle bahseten Lenin, bir konuşmasında “Mayakovski’nin şiirlerinden pek bir şey anlamıyorum ancak onun meydanlarda savaşacak bir uzman olduğunu hissediyorum. Onun yazdıkları siyasi açıdan belki tartışılabilir. Şiirlerinde çok fazla politik bir şey yok, insanları bir şeye davet eder bir hava yok. Şiiri komünistleri birleştirmeye yetmez. Ama politik bakış açısının doğru olduğuna inancım sonsuz” demiştir.
1925’te yakın dostu Sergey Yesenin intihar eder. Yesenin’in, son şiirini okuyan Mayakovski çok etkilenir.
”Hoşçakal, dostum, el sıkışmadan, konuşmadan
Hüzünlenme ve eğme kaşlarını, mutsuz;
Yeni bir şey değil ölüp gitmek bu yaşamdan,
Ama yaşamak da daha yeni değil kuşkusuz.”
Kendisi de Yesenin’e itafen bir şiir yazar.
“Sürer mi ölümü
Hiç insan
Tebeşir tozu gibi
Yanaklarına?
…
Şu yaşamda
En kolay iştir ölmek
Asıl güç olan
Yeni bir hayata
Başlamak…”
Mayakovski, dostu Yesenin’in ölümünden 5 yıl sonra 1930’da bir mektup bırakarak silahla intihar eder.
Hepinize!
İşte ölüyorum. Kimseyi suçlamayın bundan ötürü. Hele dedikodudan, unutmayın ki merhum nefret ederdi… Anacığım, kardeşlerim, yoldaşlarım! Bağışlayın beni. İş değil bu, biliyorum (kimseye de öğütlemem), ama benim için başka bir çıkar yol kalmamıştı. “Bir varmış bir yokmuş” derler hani :
aşkın küçük sandalı hayat ırmağının akıntısına kafa tutabilir mi! dayanamayıp parçalandı işte sonunda…
Kadiri mutlaksın sen, iki kol yarattın
Bir kafa uydurdun
Her birimize, peki,
Peki ama neden acı çekilmeden
Sevişilmez, sevişilmez, sevişilmez ki…
Sevil Ateş