Kaynak suyu, musluk suyu filan derken, şimdi şişe suyuna mahkûm yaşıyoruz. Eskiden içme suyu sıkıntısı yoktu Türkiye’nin. Her yerinden değerli sular fışkırır, millet de kana kana içerdi.
Yollarda sebillerden, hayratlardan geçilmezdi. Hele bir seyahate çıktınız mı, kısa aralıklarla rastladığınız çeşmelerden içtiğiniz şifalı sularla serinlerdiniz. Ya Karayolları yaptırırdı bu çeşmeleri ya köy hizmetleri, muhtarlıklar ya da hayır sahipleri…
Artık tarihe karıştı çeşmeler. Allah’ın cömertçe verdiği kaynakların başına oturanlar, parayla satıyorlar suyu. Paran varsa içebilirsin sağlıklı ve temiz suyu, yoksa pet şişede seyreder veya içine her şeyin karışanını musluklardan yudumlarsın.
Devlet şehirlere içme suyu getirmek için çalışıyor, ama hangi birine getirsin, yetişmek mümkün mü? Koskoca bir ülkeyiz. Göçlerle oluşan yeni şehirler ve semtler, hatta köyler bile su bekliyor. Üstelik halkı en az üç çocuk diye teşvik eden bir iktidara sahibiz. Bu durumda sağlıklı ve temiz içme suyunu bulmak elbette zorlaşır.
Yarım litre pet şişe 50- 75 kuruşa, bir buçuk litresi 2 liraya, 19-20 litrelik damacanalar 5, 6 hatta 7 liraya satılıyor. Yakında 10-15 liraya satılırsa hiç şaşırmayın. Karışan görüşen yok, nasıl olsa. Ayrıca yaz sezonunda adını duymadığımız, bilmediğimiz pek çok şirketin suyunu içiyoruz. Bu sular gerçekten izinli kaynaklardan yasalara uygun şekilde mi dolduruluyor, yoksa gelişigüzel yerlerden mi almıyor? Bunları bilmemiz mümkün değil. Ancak, suların ciddi şekilde denetlenmediğini, son kullanma tarihi geçmiş pet şişelerin ulu orta satıldığını görüyoruz, biliyoruz. Örnek olması için, yetkililer belki merak eder diye, Türkiye’nin en tanınmış markasının son kullanma tarihi çoktan geçmiş.
Belediyeler ilgilenmiyor bu işlerle. Görevlerini simitçileri ve seyyar satıcılar kovalamak şeklinde anlayan ve yapan zabıta memurları, bir gün olsun halkın içtiği suları kontrol etmiyor. Nereden geliyor, nerede saklanıyor, nasıl depolanıyor bu sular? Üzerlerinde damga var mı, dolum ve son kullanma tarihleri belli mi?
Çocukluğumuzda tüm sular, cam şişelerde satılırdı. Sonra plastik şişelere kondu. Plastiğin zararı fark edilince, son 20-25 yılda pet şişelere dolduruldu. Pet şişeler önceleri cam şişelerle eş değerde tanıtıldı topluma. Öyle olunca sadece sular değil, gazoz ve meşrubatlar da pet şişeye konulmaya başlandı. Ancak yıllar geçtikten sonra anlaşıldı ki, pet şişeler insan sağlığına çok zararlı ve içindeki sıvılar 20 gün sonra kanserojen özellikler taşımaya başlıyor.
Bunu önce Amerika, sonra Avrupa, en sonunda da bizim gibi ülkeler fark etti. Ama pet sanayi çok geliştiği ve dünyanın her yerinde çok sayıda tesisler kurulduğu için, hemen önlem alınmadı. Ancak, kanser iyice patlayınca ve ülkelerin bütçelerinden tedavi için çok büyük paralar çıkmaya başlayınca, araştırmalar sonucu görüldü ki pet şişelerde satılan sular, meşrubatlar ve gıda maddeleri de kanseri iyice körüklüyor,
Amerika’nın ciddi üniversiteleri, on yıldır dünyayı uyarıyor. Dünyanın şöhretli profesörleri raporlar yazarak, açıklamalar yaparak, suların ve gıdaların petten mamul ambalajlarda satılmasının yasaklanmasını istiyorlar. Arlık ileri ülkelerde cam şişeye dönüş başladı. Dünyanın her yerinde satılan Fransızların Evian suyu bile, Afrika’nın en geri ülkelerine dahi artık cam şişelerde gönderiliyor. Anlayacağınız petten kaçış hızlandı.
Bunu önce Amerika, sonra Avrupa, en sonunda da bizim gibi ülkeler fark etti. Ama pet sanayi çok geliştiği ve dünyanın her yerinde çok sayıda tesisler kurulduğu için, hemen önlem alınmadı. Ancak, kanser iyice patlayınca ve ülkelerin bütçelerinden tedavi için çok büyük paralar çıkmaya başlayınca, araştırmalar sonucu görüldü ki pet şişelerde satılan sular, meşrubatlar ve gıda maddeleri de kanseri iyice körüklüyor,
Son yıllarda bizim bilim adamlarımız da geliyorum, diyen tehlikeye dikkat çekiyorlar. Ama ne yazık ki, seslerini yeterince duyuramıyorlar. Bizimkiler sadece petteki suyu değil, petteki meşrubatı, sodayı, ayranı, sütü ve yoğurdu da tehlikeli buluyorlar.
İşin insan sağlığına zararı kadar, doğaya da büyük zararı var. Pet şişeler, petten yapılan ambalajlar yüzlerce yıl erimiyor, denizleri ve karaları asırlarca kirletmeye devam ediyor. Ayrıca ormana atılanlar, yakıcı güneş altında mercek görevi yaparak yangınlara da sebep oluyor.
Pet şişeler ve büyük damacanalar, kullanıldıktan sonra yıkanıyorlar mı? Eğer sabunla yıkanıyorlarsa, sadece damacanaların durulanması için 4 kat fazla su kullanmak gerekiyor. Eğer doğruysa, dünyanın su sıkıntısına doğru dört nala koştuğu şu dönemde, müthiş bir su israfı yapılıyor demektir. Yıkasanız bir türlü, yıkamasanız bir türlü yani…
Artık evinize ve iş yerinize aldığınız suları, devlet kontrol etmediğine göre, sizin kontrol etmeniz gerekiyor. Bir kere bakkallardan, marketlerden ve büfelerden alacağınız suyun, pet şişede 20 günden fazla beklememiş olması lazım. Damacanalarda da aynı dikkat gösterilecek. Aksi hâlde kansere davetiye çıkarılmış olur. Diyeceksiniz ki, biz yıllarca suyu pet şişeden içtik. Kansere yakalanmışsak, şimdiye kadar çoktan yakalanmışız, demektir. Böyle düşünmeyin, zararın neresinden dönülse kârdır, Kendinizi düşünmüyorsanız, çocuklarınızı düşünün bari.
Uzun lafın kısası, Türkiye de peti terk etmek ve şişeye dönmek zorundadır. Akıl için yol birdir. Firmalar, suyu cam şişede satmalı, maliyetler artacağı için şişe ve damacanaları depozito karşılığı vermelidir. Eskiden de böyle değil miydi zaten?..
Can Pulak
www.dunyalilar.org