Arka Bahçemiz

TED Konuşmaları ve Şifacılık Kültürü

TED Konuşmaları son on yılın en dikkat çeken internet fenomenlerinden biri. İnternette aktif olup da bugüne kadar herhangi bir TED videosuna denk gelmemiş insan yok denecek kadar azdır. Hatta bütün TED videolarını izlemeyi kendine görev edinmiş, her gün üç dört TED videosu izleyerek bir yılda bütün videoları bitirme hedefi olan insanlar tanıyorum. Müthiş bir furya ve acayip bir abartı hali…

Her ne kadar 1984 yılında kurulmuş olsa da aktivitelerinin hızlanması TED’in 1996 yılında Chris Anderson’un kurduğu Sapling Foundation tarafından alınmasından sonra oluyor. Vakfın en “güzel” zamanlarını sosyal medya çağında yaşadığı aşikâr.

Geniş açıdan bakıldığında her türlü konuya değiniliyormuş gibi gözükse de daha dikkatli inceleyince en çok izlenen videoların hep motivasyon, özgüven, beynini kontrol et, hayatını organize et bilmem ne gibi, daha ziyade kişisel gelişim kitaplarında işlenen, konular etrafında döndükleri görülüyor. Çoğu konuşmacı sahnede hayat hikâyesini anlatıp klasik bir “I have a dream” (bir hayalim var) konuşması veriyor.

Salonda öyle bir atmosfer yaratılıyor ki sanırsınız TED’e çıkan herkes fikir lideri (thought leader). Kapitalizm refah, zenginlik, demokrasi, gelişmişlik, sağlık ve mutluluk vaat eder. Oysa gerçekte olan insanların dişlerini sıkarak mesaisini tamamladığı boktan işler, saçma sapan tüketim zımbırtıları, petrol savaşlarında ölen çocuklar ve arkası psikolojik travmalarla dolu ekonomik krizlerdir. İstisnaları olsa da TED konuşmalarına bir bakıyorsunuz, adamlar/kadınlar dünyanın binde birine dokunmayan fikirler üzerinden böyle sanki metafiziksel bir âlemden bahsediyorlar. Resmen paralel evren… Lego Movie gibi, her şey ya çok mükemmel ya da konuşmacının müthiş vizyonu sayesinde mükemmel hale getirilebilir!

Terapötik söylem ve motivasyon konuşmacılığı

Kadri nedense az bilinen sosyologlardan olan Eva Illouz araştırmalarında (mesela “Saving the Modern Soul”), özellikle kişisel gelişim ortamlarında, kullanılan terapötik (yani şifa verici, “therapeutic”) söyleme dikkat çeker. Sistem, çaresizleştirdiği insanları şifa kültürü ile yatıştırır. Büyük sorunlar; bunları tek başına çözemeyen insanlar ve her derde deva bir Oprah Winfrey, Mehmet Öz, Serap Ezgü, Müge Anlı, Barış Muslu, Mümin Sekman, Metin Hara, Aret Vartanyan ya da Anthony Robbins… Hepsinin hedef kitlesi “kaybeden” insanlar. Hepsinin önerisi bireycilik, bencillik ve kişisel gelişim.

Illouz’un penceresinden bakıldığında TED konuşmacılarının mega kiliselerden yayın yapan televanjelik pastorlardan, kişisel gelişim uzmanlarından ya da cemaat hocalarından pek farkları olmadıklarını söyleyebiliriz. Motivasyon konuşmacılığı yapan Zig Ziglar, Tony Robbins, Uri Geller, Benny Hinn ve benzeri kişisel gelişim şarlatanlarında olduğu gibi TED konuşmacıları da genelde yüksek hitabet becerileri olan kişiler. Yeri geldiğinde konuşma esnasında ağlayarak dramatik roller kesenleri bile var. Aynı taktikleri dergâh sohbetlerinde de görebilirsiniz.

Cemaatlerin “sohbet” diye pazarladıkları pilavlı ritüel aslında çok feyizli bir abimizin monoloğundan ibarettir. Öyle sanıldığı gibi karşılıklı diyaloglar yoktur. Feyizli abimizin engin bilgi birikimini zorlayacak sorular sormak uygun kaçmaz. Geveze abimiz monoloğunu güzel ve çarpıcı örneklerle bitirir; yenilen maklubelerin ardından eda edilen yatsı namazıyla da birlikte ayak kokulu sohbetimiz sona erer. Tartışma kesinlikle olmaz, şüpheye hiç yer yoktur. Dikkat edin, bütün TED monologları cemaat sohbetlerine benzer seküler birer vaaz havasında sunuluyor (pilavsız, ama lüks kokteyl ve ‘after-party’li). Hiçbir TED videosunda eleştiri ya da soru-cevap olmuyor. Tüm videolarda içerikten ziyade biçim ön plana çıkıyor. En banal sunumun sonunda bile salon alkıştan yıkılıyor. Siz de izlediğiniz TED videolarını şöyle hızlıca bir düşünürseniz, izlediğiniz esnada epey etkilendiğinizi ama içeriğe dair aklınızda pek de bir şey kalmadığını fark edeceksiniz.

Dahası, Nassim Taleb’in dediği gibi, TED sahneye çıkardığı “bilim insanlarını ve düşünürleri adeta sirk performansçıları gibi düşük seviyeli animatörlere dönüştürüyor.” Yani öncelikli amaç çok izlenmek olduğu için Nobel almış fizikçiler bile içerik kalitesinden yüksek tavizler verip reyting aldıracak kısa sunumlar yapmak durumunda kalıyorlar.

Hele hele yerel TEDx acentelerinde seviye tam yerlerde. TEDx’in Türkiye’deki etkinliklerine enerjisiyle insanları iyileştiren Metin Hara, farkındalık yolcusu İzzet Memi, içerik üreticisi Barış Özcan, sevgi pıtırcığı Aret Vartanyan ve benzeri insanları çıkartıyorlar. Neden? Çünkü hepsi medyatik figürler ve reyting garantileri var. Biletler de etkinliğine ve acentesine göre 150-300 arasında değişiyor. Hesabını sonra yapacağım.

Siyaset, ideoloji ve sansür

TED konuşmaları, tıpkı kişisel gelişim saçmalıkları gibi, hem içerik hem biçim olarak liberal ideolojinin bir uzantısı. Özetle, kişisel başarı öyküleri üzerinden insanlara geçici aydınlanmalar veren ama herhangi bir kalıcı etki yaratmayan kısa videolar yığını…

Kendi sınıflandırmalarına göre en çok izlenen 36 videonun 25’i “ilham verici” kategorisinde. Zaten böyle bir fetiş var. İzledikleri her filmin, okudukları her yazının, baktıkları her resmin illâ “ilham verici” olmasını bekleyen bir güruh ortaya çıktı. İçerik zayıf olsa da sunumun ilham veriyor olması bu güruhu çok etkiliyor. Malcolm Gladwell ve Alain de Botton kitapları gibi işte.

Şu örneğe bakalım. Nick Hanauer’in gelir dağılımı adaletsizliği ve ekonomi üzerine yaptığı sunum benim de beğendiğim kalburüstü konuşmalardan biridir. Kapitalizme dair, aslında radikal bile olmayan, Keynesyen bir eksik talep eleştirisi getiriyor. Fakat TED, Hanauer’in konuşmasını yasaklamış. Sonra da “aslında yasaklamadık, sadece iyi bir konuşma olmadığı için yayınlamadık” demiş. Video YouTube’de viral olup normal TED konuşmalarından daha fazla izlenince “aslında iyi olmadığından değil de politik olarak tartışmalı bir konu olduğu için yayınlamadık” açıklaması yapılmış. Çevirin “gazı” yanmasın…

Günümüzün kalburüstü entelektüellerinden Nassim Taleb’in büyük bir finansal krizin yaklaştığına dair uyarılarda bulunduğu konuşması da benzer gerekçelerle yasaklanmış. Anthony Robbins gibi bir şarlatanın sunum yaptığı platformda Nick Hanauer ve Nassim Taleb’in konuşmalarını yayınlamamak TED’in gündemine dair bütün şüpheleri haklı çıkarır cinsten.

Öte yandan Güney Koreli faşist bir kadının öfkeyle ağlayarak Kuzey Kore’ye yalan yanlış çamur atmaktan başka hiçbir şey yapmadığı bir konuşma gayet de kabul edilmiş mesela… Ekonomik kriz politik bir konu ama bu değil, öyle mi? Demem o ki TED “bizde siyaset yok” kozunu işine gelince kullanıp işine gelmeyince kullanmıyor.

Kafamda deli sorular…

Hangi TED konuşmasında emperyalizmden, işsizlikten, servet adaletsizliğinden ya da emek sömürüsünden bahsediliyor? Bahsedilenler neden sansürleniyor? Bir Victoria’s Secret modelinin gençken ne kadar çirkin olduğu gelir dağılımı adaletsizliğinden daha mı önemli?

Yüzyıllardır çözülemeyen dünya meseleleri 18 dakikalık ilham verici bir videoya sıkıştırılacak kadar basit mi? İşsizliğin ve yoksulluğun kaynağı motivasyon eksikliği mi? TED fikirlerini yeteri kadar yayamadığımız (Ideas Worth Spreading) için mi savaşlar çıkıyor?

İzleyiciler bu konuşmalardan ne bekliyorlar? Ruhani bir aydınlanma mı? Bir ışık huzmesi mi? Motivasyon mu? İlham mı? İlginçlik mi? Vizyon mu? Enerji mi? Format mı? Eğlence mi? Hepsinden biraz mı? Öyleyse, bu konuşmaların kişisel gelişimci Tony Robbins’in sohbetlerinden ne farkı var?

Zaten Tony Robbins’in TED salonlarında ne işi var ki? Neden insanlar TED vaazlarını izledikten sonra bulanık bir iyimserlikle etraflarına bakmaya başlıyorlar? Bu naif iyimserlik insanları büyük değişimler için motive mi ediyor? Yoksa endişelerini yatıştırıp pasifleştiriyor mu?

Ben bu videolarla niçin motive olamıyorum? Bende bir sorun mu var? Olsam ne olacak, dünya değişecek mi? Neden “bağzı” öğrencilerim bile bu güzelce ambalajlanmış kozmetik videolara bayılıyorlar? Derslerde neyi yanlış yapıyorum?

Eğer TED, beyan edildiği gibi kâr amacı gütmeyen bir kurumsa, neden bir TED konuşmasının standart bileti 10.000 dolara (yazıyla on bin dolar) satılıyor? Özel üyelik neden 25.000 dolar? Beş yıllık TED Patron üyeliği neden 250.000 dolar? Hazırlanan bu sunumların maliyeti ne ki?

Bağışlar ve reklam gelirleri hariç; 1500 kişilik salonda, toplam 2700 küsur kapalı gişe TED konuşması, kabaca, en düşük bilet fiyatıyla toplam 56,7 milyar dolar (minimum), Patron üyelikle 1,4 trilyon dolar (maksimum) ediyorsa, TED bu paralarla ne işler çeviriyor?

Canlı sunumlara 250.000 bin dolar verebilen seçkin züppeler kimler? Bu insanların ekmeğin kaç para olduğundan haberleri var mı? Aylık akbil var diye üç dakikada bir geçen boş minibüse binmek yerine yarım saatte bir geçen dolu otobüsü beklemenin ne demek olduğunu bilirler mi? Hayatlarında hiç kutu dondurmanın kapağını yalamışlar mıdır?

Bu zamana kadar TED videolarının somut olarak başardığı herhangi bir şey var mı? Katılımcıların ve konuşmacıların derdi gerçekten dünyayı değiştirmek mi? Öyleyse, dünya neden bir türlü değişmiyor? Yeterince ilham alamıyor muyuz? Dünyayı gerçekten değiştirmek için TED tanrılarına kaç video kurban etmemiz gerekiyor? TED küratörü Chris Anderson’a kaç para verirsek dünya değişir? Parasıyla değil mi?

İnternet sitesinde 250.000 dolarlık TED biletinin 237.500 dolarının vergiden düşürülebildiği neden özellikle vurgulanıyor? TED konuşmacılarının şişirme lojistik masrafları nasıl faturalanıyor? Ne kadarı vergiden düşülüyor ve ne kadarı indragandi ediliyor? TED’in ihalelerini kimler alıyor? Harcamalar kime yapılıyor? Sizce de TED’in  modelinde bir gariplik yok mu? TED ile Uçan Spagetti Canavarı Kilisesi arasında yedi fark var mıdır? Eğer yoksa, acaba TED etkileyici konuşmalar kisvesi altında tepedeki yüzde 1’in çılgınlar gibi vergi kaçırmasına vesile olan paravan bir şirket midir?

Anıl Aba

anil.aba@boun.edu.tr 

Dünyalılar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu