Hamburg’taki kocasının villasından bol keseden vicdanlara seslenebileceği ve bundan da bayağı kazanç sağlayabileceği yerde kapitalizmle cepheden çatışmayı seçip, sonunda hapishanede ölen Ulrike Meinhof, 7 Ekim 1934’te doğmuştu…
Hayır, Ulrike Meinhof, asla vicdansız biri değildi. Ulrike Meinhof, vicdanlı olduğu için sosyalizmi seçmişti ama vicdanlara seslenme ticareti yapmaya karşı olduğu için vicdansızlara karşı savaşmayı daha uygun buldu.
Almanya’nın en tanınmış edebiyat eleştirmeni, Varşova Gettosu’nda Yahudi soykırımından sağ kurtulmuş hiç de sosyalist olmayan Marcel Reich-Ranicki, Ulrike ile ilgili şöyle diyor: “1960’lı yılların başında buluştuk. 1958 yılında Federal Almanya’ya geldikten sonra bana hayatımda ilk kez Varşova Gettosundaki hayatın nasıl olduğuna dair soru soran ilk kişiydi. Planladığımızdan daha uzun süren röportaj sonrasında Ulrike’nin gözlerinden yaşlar geliyordu…”
Reich-Ranicki bunu, 2004 yılında, Ulrike’nin kızı Bettina Röhl’e anlatıyor. Ki Bettina Röhl de annesini vicdansızlıkla suçlayanlardan biri. Çünkü Ulrike 1972 yılında yakalanıp, insan görmenin de yasak olduğu tecrit hücresinde tutulmaya başlandığında Bettina ve ikizi sadece 10 yaşındaydı.
Bettina, Ulrike’nin o ünlü sözü ettiği çocuklarından biri: “Üzgün olmaktansa, öfkeli olmayı yeğlerim…” Çünkü Ulrike’nin çocukları annelerini göremedikleri için üzgündü, anneleri hapiste olduğu için okul arkadaşlarından utanıyorlardı. Ulrike, yazdığı mektupların birinde çocuklarına üzülecek bir şey olmadığını, çünkü onları üzen kapitalist sistemin kendisi olduğunu, kapitalizmin bekçisi rejimin kendisini hapiste tuttuğunu ve kapitalizme, devlete, düzene karşı asıl öfkeli olunması gerektiğini anlatıyordu.
Sokak protestosundan direnişe
Evet, Ulrike öfkeliydi. Çünkü kapitalizm de devlet de vicdanlı değil, öfkeliydi. Hem de çok öfkeli; hem de dünya çapında… Biliyorsunuz işte, Ulrike’nin gençliğinde faşistler dünya çapında yenilmişti ama Almanya’da hâlâ devlet kadrosundaydılar, ABD Vietnam’daydı…
Ulrike’nin düzene karşı tepkisini netleştirdiği ilk yazısı 1968’de başyazar olduğu “konkret” dergisinde, Almanya 68 öğrenci lideri Rudi Dutschke’nin vurulması üzerine yayınlandı. Rudi Dutschke, 11 Nisan 1968 tarihinde silahlı saldırıda ağır yaralandı. Ulrike’nin düzen eleştirisinin dozunu artırdığı yazı daha sonra “radikal dönemin başı” olarak gösterilir. Yazının özünü aşağı yukarı şu cümleler oluşturur:
“Protesto, bu bana uymuyor, buna karşıyım demektir. Bana uymayan bir şeyin ortadan kalkması için uğraşıyorsam bu direniştir. Bu zamana kadar istemediklerimizi sokaklarda söyledik ama Rudi Dutschke’nin saldırıya uğramasını engelleyemedik. Çünkü gelenek ve göreneklerin tutsağı halindeydik. Şimdi şiddet ve direnişi düşünmek zorundayız… Bize yönelik bu silahlı saldırı gerçekleştiğinde, korkak liberalleri yanımıza çekmek mümkün olmadı. Eğlence sona erdi. Sokak eğlencesi zamanı geçti artık…”
Düzenden kopuş ve RAF yazıları
Ulrike, “sokak eğlencesi zamanı geçti, hadi öyleyse, evlere, bürolara parlamentoya” demedi. Aksine yine sokağı savundu. Sadece eğlencenin rengi değişiyordu. Meinhof, 14 Mayıs 1970’de, Frankfurt’ta bir AVM’yi yakmaktan ve bugünün parasıyla 3 milyon Euro zarar vermekten tutuklu bulunan Andreas Baader’in hapisten kaçırılmasında rol oynadı. Meinhof’un Baader’in kaçırılması eyleminde, sadece yardım etmesi planlanmıştı. Oysa Ulrike, Baader’in ardından camdan atladı ve illegal yaşama adım atmış oldu. Camdan atlayış, Hamburg’taki villadan da, Berlin’deki gazeteci yaşamından da kopuş oldu.
Ulrike’nin camdan atlamasıyla Alman basını nükleer savaş karşıtlığından kadın sorununa, sosyal demokrasinin acizliğinden, sarı sendikaların yangın söndürücülüğüne kadar düzeni teşhir eden güçlü bir yazarı kaybetti ama kısa süre içinde Ulrike, bir kamuoyu yoklamasında halkın yüzde 70’inin “evimde saklarım” dediği başka biri olarak döndü.
Andreas Baader’in hapisten kurtulmasından sonra ekibe katılan Ulrike Meinhof’un RAF’ın teorik dokümanlarını kaleme aldığı kabul ediliyor. Çünkü RAF’ın ilk metni “Kızıl Orduyu İnşa Edin”den sonra yayınlanan “Şehir Gerillası Konsepti”, “Şehir Gerillası ve Sınıf Savaşı”, “Silahlı Mücadele” konsepti adı altındaki metinlerde Meinhof’un üslubu vardı. Uzun yıllar yazdığı makalelerle, yaptığı radyo programlarıyla filmlerle insanları aydınlatmaya çalışan Ulrike Meinhof, artık ‘yanlış insanlara doğru anlatma’nın anlamsız olduğunu düşünüyordu.
Düzen değişmiyor, aksine yıkılıyor
Meinhof, üniversite öğrencisiyken gazeteciliğe başladı ve 1959’dan 1969’a kadar 10 yıl sol dergi konkret’te (Somut) çalıştı. 1960-1964 arasında da derginin genel yayın yönetmenliğini yaptı. Konkret bir öğrenci dergisiyken Meinhof zamanında bütün solun en etkili dergisi haline geldi. Ulrike hem gazeteci hem de militan olarak bütün gösterilere katılıyordu.
Ulrike Meinhof, 27 yaşında “konkret” dergisinin sahibi Klaus Rainer Röhl ile evlendi. Sol üniversite öğrencilerine ve Ulrike’ye göre oldukça zengin olan Klaus Rainer Röhl’ün bu durumu Ulrike’yi pek rahatsız etmedi. Röhl, Ulrike’yi sosyal demokrat yapacağını sanıyordu. Ulrike’nin bu konudaki tutumu oldukça eğlenceliydi: “Kapitalizmin son demlerinin keyfini sür, nasıl olsa yakında yıkılacak…”
Meinhof, siyasi ironisini, neşesini ve hınzırlığını hiç kaybetmedi. Entelektüellere karşı hak etmedikleri ölçüde dalgacı davranıyordu. Örneğin Vietnam savaşı sırasında yine “dünyayı değiştirmek” isteyen entelektüellere çatıyordu: “Son kertede gördük ki, dünya değiştirilmiyor. Aksine yıkılıyor. Boşuna düzeni kurtarmaya çalışmayın, biz nasıl olsa yıkacağız.”
Meinhof bazı şehir efsanelerine ve eski arkadaşlarıyla ilgili düşüncelerine şöyle açıklık getiriyor: “Bazıları hakkımızda gerçek olmayan bilgiler yayıyor. Yanlarında kaldığımız, Ortadoğu’ya gidişlerimizi organize ettikleri, ev tutmamıza yardımcı oldukları, bizimle ilişkili oldukları, bizim için bir şeyler yaptıkları gibi gerçekle ilgisi olmayan yalanlar uyduruyorlar. Bir kısmı bunları sadece ‘gündemde’ olduklarını göstermek için yapıyor, gündemde kalıyor. Bir kısmı ise, bizim aptal, güvenilmez, dikkatsiz ve kafayı yemiş olduğumuzu göstermek için bunu yapıyor. Bunlarla başkalarının bize dair düşünceleri oluşuyor. Aslında bunlar bizimle sadece bir şey için ilişkililer: Ticaretimizi yapıyorlar… Bizim, kahve masasının etrafında toplanıp antiemperyalist savaş oynayan bu gevezelerle hiçbir işimiz olmaz.
İntihar değil, infaz
Düzen yıkılmadı aksine orantısız bir güçle Ulrikelerin peşine düştü. 1972 yılında Ulrike Meinhof artık çok sayıda banka soygunundan, 5 bombalı saldırıda 4 kişiyi öldürmekten aranır hale geldi. Meinhof 15 Haziran 1972’de yakalandı. Hep tecrit hücresinde tutuldu. Meinhof 9 Mayıs 1976’da özel korunaklı hapishane hücresinde ölü bulunduğunda birkaç kez ömür boyu hapis cezası istemiyle yargılanıyordu. Daha sonra dava arkadaşları da hücrelerinde ölü bulundu. Uluslararası bir araştırma komisyonu ölüm nedenlerini araştırdı. Araştırma sonucunda Ulrike Meinhof’un intihar ettiği tezi kuşkulu bulundu.
Almanya Gazeteciler Birliği eski başkanı ve sol- yeşil politikacı Jutta Ditfurth’un 6 yıllık çalışmasının ardından 2007’de yayınladığı Meinhof biyografisinde otopsinin düzgün yapılmadığını ortaya koyuyor. Ditfurt, intihar etmediği tezine dair başka ayrıntılar da gösteriyor.
Meinhof, 15 Mayıs 1976’da Berlin’de toprağa verildi. Öğrencilik zamanlarından arkadaşı olan papaz Helmut Gollwitzer cenaze konuşmasını yaptı. Ulrike’nin arada sırada bilinmeyen birileri tarafından mezar taşı kırılıyor. Yine bilinmeyen birileri mezar taşını yeniliyor.
Selami İnce – Birgün