Yunanlı Askerler Mültecilere Saldırmayı Reddediyor
Aşağıdaki açıklama, Yunanistan ordusunun 50 birliğinden zorunlu askerlerin imzasını taşıyor. (Yunanistan’da 19-45 yaş arası erkekler için 9 ay askerlik mecburi.) Açıklamanın çarpıcı yönü, ister göçmen olsun, ister asker olsun emekçilere her alanda layık görülen dehşeti aynı şeye bağlaması: Kapitalist sistemin süregiden krizi. Kayıp, paramparça hayatlar süren insanlardan durmadan tavizler isteyenler bu krizde, hepimiz aynı çıkarlara sahibiz. Açıklamayı yapan “Diktyo Spartakos” (‘Spartaküs Ağı’), Yunan ordusu içinde örgütlenen bir devrimci yapı. Yeni Sol Akım (NAR) üyelerinin yanı sıra OKDE‐Spartakos, çeşitli sol yapılar ve anarşistlerden bireyleri de kapsıyor.
Ortak Basın Açıklaması – 19 Ekim 2015
….dikenli tellere takılmış insan parçaları, kumsallara vuran boğulmuş çocuklar, sokaklarda aç insanlar, belgelerini almak için yalvaran insan toplulukları…
Manşetlere yansımadan önce de, biz bu utanç verici görüntüleri Evros [Meriç] Nehri’nde veya adalarda görüyorduk – gerektiğinde köle işçi gerektiğinde ilk elde harcanacak erler olarak zorunlu Absürd Askerlik Hizmeti’mizi yaparken. Gördüklerimiz bizi afallattı, başka şey konuşamaz olduk. Ama gördüklerimizin “yeni normal” haline gelmesini istemiyoruz. Nasıl Yunan halkı aleyhine işleyen kemer sıkma programı ve politikalarını veya emperyalist müdahale ve kirli savaşları kabullenip bunlara alışmadıysak, mültecilerin çektiği azabı da kabul edip ona alışmayacağız. Milliyet, din, toplumsal cinsiyet ayrımlarının ötesinde bizim halkımız da, bizim dünyamız da, tüm işçi sınıfı da aynı azabı çekiyor!
“Artan göçmen dalgası” dedikleri şeyi, savaş ve sürgünden kaçan insanlar oluşturuyor. Doğal bir olay değil, sorumluları var. Sorumlusu kapitalist kriz. Krizi aşmak için haklarımızı çiğniyorlar, bizi açlığa, yoksulluğa, işsizliğe mahkum ediyorlar, göçe mecbur bırakıyorlar. Sorumlusu ABD, NATO, AB, Çin ve Rusya. Finansal çıkarlarını dayatmak için terör ve ölüme başvuruyorlar, yeni düşmanlıklar yaratıp eskileri harlıyorlar, köktendincilikten besleniyorlar. Türkiye, İsrail, Yunanistan ve Arap hükümetleri gibi güçler de bölgesel gerginliği tırmandırmaktan geri kalmıyor.
Çökmüş devletlerden, aşağı milletlerden bahseden de, insanlara çöp muamelesi yapıp süpürme operasyonları düzenleyenler de, devasa alanları sömürünün hakim olduğu insan çöplüklerine dönüştüren de onlar!
Burjuvazinin ve onun hükümetlerinin baş düşmanı belli: İşçiler. İster hakları için mücadele etsinler, ister kapitalistlerin askeri operasyonları nedeniyle kovuldukları ülkelerinden kaçak yollardan göç etmeye çalışsınlar. Mülteciler gidecekleri yeri seçemiyorlar, göçmen kitleler modern zamanların toplama kamplarına dolduruluyor. İşçilerse elbette nerede sömürüleceklerini seçme lüksüne sahip. Elbette kendilerine ihtiyaç kalmayınca ya da koşullarını düzeltmek istediklerinde onlar da kapının önüne koyuluyorlar…
Yunan devleti ve ordusu çözümün değil sorunun bir parçası. SYRIZA‐ANEL hükümeti, Teröre Karşı Savaş’a, emperyalist planlara dahil oluyor, “asimetrik hedeflere” odaklanıyor (göçmenler, sosyal hareketler), savaştan kaçan “iyi” mültecilerle ekonomi kaynaklı “kötü” göçmenler arasındaki sahte ayrıma oynuyor. Silahlı Kuvvetler, muvazzaf subay ve askerlerin yanı sıra biz zorunlu askerleri de “içerideki düşmana” karşı savaşa çağırıyor: geçenlerdeki Parmenion 2015[1] tatbikatında olduğu gibi! Bu ölüm – sömürü – baskı çemberinde, “düşman” Yunanistan ve Türkiye orduları beraberce Ege’de operasyon yürütüyor, ahenk içinde çalışıyor!
Dahası, AB’nin çizdiği cephe Cebelitarık’tan başlayıp Ege’ye kadar uzanıyor ve hat boyunca Frontex [AB sınır polisi] belirleyici bir rol oynuyor.
Bir Yunanistan denizaltısı Libya karasularında operasyon yapan Avrupa donanmasına katılıyor. Biz, Evros’taki 16. Tümen ise Edirne yönünden gelen göçmenlere karşı teyakkuz halindeyiz. Güruh Bastırma Operasyonlarına katılmamız emrediliyor.
Örneğin, Kos adasında Kalymnos’ta yaşanan dramatik olaylardan sonra vali askeriyeden aç, susuz ve çaresiz göçmenlere karşı silah kullanmasını istedi. Ege’de insanların boğulmasının temel nedeni olan sınır duvarında biz nöbet tutuyoruz.[2]
GÖÇMENLERE SALDIRMAYI, MÜDAHALEYİ, TAKİBİ REDDEDİYORUZ
Biz askerler tüm bu yaşananlara karşı, hem geçmiş hem mevcut suçlara karşı mücadele veriyoruz.
Ordunun içinde ve dışında gelişecek bir kitle hareketinin şunları yapmasını savunuyoruz:
-Süregiden katliam karşısında, elimizden gelen yöntemleri kullanarak Frontex, NATO, Avrupa ordusu ve Silahlı Kuvvetleri bloke etmeliyiz.
-Tutuklama operasyonlarına katılmıyoruz.
-Sınır duvarlarının yıkılmasına destek olmalı, yenilerinin yapılmasını engellemeliyiz.
-Hiçbir asker göçmenlere karşı operasyona çıkan gemilere binmemeli.
-Gemi, denizaltı ve uçaklar üslerine dönmeli. İkmalleri yapılmamalı.
Yunan ordusunu göçmenlere veya toplumsal hareketlere yönelik bir bastırma aygıtına dönüştürmeyi reddediyoruz. Toplumsal yapıdaki derin çatlakların üstü örtülsün diye “gönüllü emek” sağlamayı da kabul etmiyoruz. Bizim gözümüzdeki “asimetrik tehdit”, hükümetler ve onları destekleyen çıkar çevrelerinin bize karşı yürüttüğü savaş.
Tüm askerleri bize sadece anlayış göstermeye değil, ortak sınıf çıkarlarımızın farkına varmaya çağırıyoruz. Bizim hayallerimizi yok eden, burjuva kurumları, politikaları ve hükümetleridir.
Haysiyet ve hayatları için mücadele eden mültecilerin bugün yaşadığı şey, yani her tür totaliter mekanizmadan kaynaklanan kesintisiz baskı, bizim içinden geçtiğimiz karabasanla aynı. Parlamenter sistem ile Nazi Altın Şafak örgütü burada aynı safa düşüyor.
Yaklaşan isyanlarda, ezilenler olarak ya birleşmeyi ya da birbirimizle çarpışmayı seçeceğiz.
Bugün bize en fazla yarar sağlayacak somut dayanışma eylemi, meselenin köküne saldırmak olacaktır.
Parçası olduğumuz savaş karşıtı emek hareketi ancak bir sınıfsal, antikapitalist ve enternasyonalist perspektif içinde ilerleyebilir. Mevcut hükümet, onun emperyalistlerle işbirliği ve burjuvazinin baskılarına karşı topyekün direniş, muhalefet ve red halindeyiz.
[Bu metin Yunan ordusunun 50 birliğinden askerler tarafından imzalanmıştır.]
[1] Parmenion askeri tatbikatı her yıl yapılıyor, ancak 2015’teki tatbikat Yunanistan’ın korumak için AB’den para aldığı Evros [Meriç] bölgesindeki sınır duvarında gerçekleşti. Başbakan Tsipras da sırtına bir havacı montu geçirip tatbikata katıldı ve “Yunanistan’ın sınırları güvenlidir” açıklamasında bulundu. Birkaç gün öncesinde aynı hat boyunca çok sayıda mülteci -İnsan Hakları Gözlem Örgütü’ne göre en az 7 kişi- sınır birlikleri tarafından vurularak öldürülmüştü.
[2] Yunanlı askerler sadece AB’nin kirli işlerini yapıp göçmenleri dışarıda tutmaya çalışmıyor, Yunanlı işçilere de saldırtılıyor. Örneğin 523. Piyade Taburu’ndan zorunlu askerlerin muvazzaflarla beraber 14 Ekim günü Kozani’de bir operasyona katılarak, AEVAL gübre fabrikasını işgal eden işçilere saldırdığı belirtiliyor. Patronun terk ettiği müflis fabrikaya el koyan işçiler işletmeyi çalıştırarak geçimlerini sağlamaya çalışıyordu.
http://baslangicdergi.org web sitesinde yer alan “Yunanlı Askerler Mültecilere Saldırmayı Reddediyor” başlıklı içerik düzenlenerek yayınlanmıştır.
Dünyalılar